Küresel petrol egemenliği

Henry Kissinger, 11 Eylül saldırısından sonra yayınlanan “ABD’nin Bir Dış Politikaya İhtiyacı Var mı?” adlı son kitabında şunları yazıyor:

 “Oldukça basit bir şekilde gerçek şudur: Endüstriyel demokrasiler Basra Körfezi’ndeki petrole erişememeyi kabul edemezler ya da Körfez’in kendilerine düşman bir ülke ya da ülkelerce yönetilmesine razı olamazlar.”

Soğuk Savaş döneminde Washington’ın resmi görüşünü özetleyen bu sözler, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle 1991’deki ilk Körfez savaşında sınanarak doğrulanmıştı. Kissinger’ınkine benzer sözleri Birinci Dünya Savaşı’nda Lord Curzon ile o zamanki emperyalist İngiliz devlet adamlarının söylediklerini biliyoruz. Dolayısıyla Amerikan İmparatorluğu’nun yeni küresel dünya egemenliğinin mobili sayılabilecek küresel petrol hegemonyası projesi, eski Anglo-Saxon petrol projesinin eski Sovyet topraklarına doğru genişletilerek şu üç bölgeyi birbirine bağlamaktan geçiyor:
Ortadoğu-Kafkaslar-Orta Asya-Latin Amerika ve Afrika jeopolitiğini birbirine bağlayarak, buradaki petrol ağları üzerinde kesin bir kontrol elde etmek.

Başkan Bush’un ve Neocon’ların küresel petrol stratejisi üzerinde geniş araştırmalar yapan Michael T. Clare, Washington’un dünyanın bütün belli başlı petrol kaynaklarını denetlemek amacıyla harekete geçtiğini öne sürüyor. Clare, planın ayrıntılarınıysa şöyle açıklıyor:
 “Hazar havzası Basra Körfezi’nden sonra dünyanın ikinci büyük petrol limanına dönüşecek. ABD bu bölgede de tıpkı Basra’da olduğu gibi, yeni askeri üsler kuracak. Hazar’a kıyısı olan ülkelerin ordularını eğiterek, ortak güvenlik operasyonları için, askeri güçler oluşturacak. Örneğin, Kolombiya’da ABD petrol firmalarının ve bunların en önemlisi Occidential Petroleum Company’nin Cano bölgesi limanına ulaşan petrol boru hatlarını hükümet güçleriyle ortak koruması gibi. ABD’nin önemli petrol ithalini gerçekleştirdiği Venezuela’daysa Hugo Chavez’in devrilmesi için hareket devam edecek.”

Micheal T. Clare, güvenlik boyutuyla birlikte, dünya petrolünün AB pazarlarına mümkün olduğunca taşınmasıyla pazarlanmasının gereğinin, planın ana özelliklerinden birisi olduğunu da vurguluyor:

“Doğu-Batı enerji koridoru kavramı, Amerika kıtasını Avrasya yani dünya anakıtasına bağlıyor. Bunun en önemli ayağı, ABD’nin körfezdeki varlığı ve Irak savaşıyla bu varlığın, bütün Orta Doğu’yu askeri anlamda kontrol edecek hale getirilmesidir. Böylece Orta Doğu petrol alanıyla Hazar’ın petrol sektörü birleştirilecek, böylece Gürcistan-Kırgızistan ve Özbekistan üzerinde de denetim sağlanacak. Bu hattın adı Trans-Hazar yani Hazar geçişidir. ABD’nin bölgedeki jeopolitik kontrolünün anahtarı işte buradadır.”

Ayrıca Bush yönetiminin küresel petrol egemenliği planının ham hali Başkan yardımcısı Cheney’nin adını taşıyan ve büyük bölümünü bizzat kendisinin yazdığı National Energy Development Group imzalı rapordur. Raporda ABD’nin ikinci önceliğinden birisinin yabancı ülkelerden yeni petrol rezervleri sağlanması bunun da yirmibeş yıllık bir zaman perspektivinde gerçekleşmesi öngörülmektedir. Cheney raporu, ABD’nin geleneksel petrol alanlarının dışına çıkmasının yeni stratejisi açısından şart olduğunu vurguluyarak, bu kapsam içinde Hazaryani ülkeler Avrupa ve hatta Rusya açılımının gerekliliği üzerine durmaktadır.

Rusya ise ABD’nin küresel petrol (enerji) stratejisine karşı, petrol ve gaz emperyalizmini devreye sokmuştur. Emperyalizmlerin mücadelesinde en büyük ödül gelecekte petrol ve gaz, yani enerji kaynakları olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları