Kutuplaştırıcı siyasetin sonucu: "Hepimiz Yavuzuz"

Aslında bugün, seçimlerin yenilenmesi kararındaki hukuksuzluktan bahsedecektim ki; dün, öncelikle gazetemiz, sonrasında ülkemizdeki barış ortamı için üzücü bir olay yaşandı. Gazetemiz yazarlarından Yavuz Selim Demirağ, katıldığı bir televizyon programı sonrası kimliği belirsiz kişilerin alçakça saldırısına uğrayarak darp edildi.

"Tek adam" rejimi ile ortaya çıkan, gerek televizyon kanallarındaki gerek gazetelerdeki "tek ses" olma mücadelesi işte toplumu böyle bir noktaya getirdi!

Farklı bir görüşe, başka bir sese hoşgörü ile yaklaşılamaz oldu.

Siyasilerin nefret dili, toplumu öyle böldü ki, kendi gibi düşünmeyene kin duyan bir güruh oluştu.

Halkın "haber alma hakkı" bir mana ifade edebilsin diye gerçekleri söyleyen gazeteciler, saldırıya uğrar oldu.

Demirağ, geçtiğimiz günlerde attığı bir tweette, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırıyı, "Türkiyemizin bütünlüğüne, barışa, kardeşliğe ve demokrasiye yapılmış hain bir girişim" olarak tanımlamış; "O yumrukların siyasi sorumlularını biliyoruz" demişti.

Ve dün, benzer bir hain girişim kendisi üzerinden gerçekleştirildi…

Üstelik, gazetecilere baskı ve tehdit ortamı her geçen gün daha da sertleşiyor…

Geçtiğimiz yıl, 19 gazeteci saldırıya uğradı. Bu yılın ilk üç ayında 4 gazeteci saldırıya uğradı…

Kaç gazeteci ölümle tehdit edildi, ediliyor; sayıyı belirlemek zor olsa da hayli fazla olduğunu tahmin etmek güç değil…

Medya kuruluşlarına yapılan saldırılar da cabası…

Yargının, işini yapan gazetecilere saygı duymadığı ülkede, bunlar elbette ve ne yazık ki şaşılacak durumlar değil.

Türkiye, "dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi" iken; mesleğini icra etmek, doğruları söylemek suç olmuş iken; akıl yoksunu, şiddet yanlısı, içleri kinle doldurulmuş kimselerin, gerçekleri söyleyen bir gazeteciye saldırma cüretini kendi içinde bulduğunu söyleyemeyiz.

Bu cüret "nasıl olsa bana bir şey yapmazlar", "ben onlardanım, onlar için yaptım" şeklindeki kutuplaşma düşüncesinden geliyor…

Bugün, Cumhurbaşkanı hakkında görüş ve eleştirileri nedeniyle yüzlerce kişi yaka paça gözaltına alınıp haklarında soruşturma başlatılırken; Kılıçdaroğlu'na herkesin önünde yumruk atan şahsın adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasından geliyor…

İktidarın herkesi "kendine benzetme", her alanda "tekleşme" politikasının toplumumuzu ne hale getirdiğini; sansürle, baskıyla, muhalif olanı bastırmaya çalışmanın, topluma nasıl kin ve nefret tohumu ektiğine tekrar acı bir şekilde şahit olduk…

*

Şunu öncelikle şunu belirtmek şart: Basının özgür olmadığı yerde demokrasi olmaz!

Basın özgürlüğünün çekirdeğini oluşturan ifade özgürlüğü ile iki şey korunur:

1. Kişilerin kendi düşüncülerini açıklayabilmesi.

2. Kişilerin, başkalarının düşüncelerini öğrenebilmesi, yani bilgiye erişme hakkı.

Bu iki hakkın korunmasıyla ortaya çıkan bilgi alışverişi, bireylerin düşüncelerinin gelişmesi için olmazsa olmaz!

Basının, kamuoyuna özgürce bilgi aktaramadığı bir toplumda ne ifade özgürlüğünden ne demokrasiden söz edilebilir!

Son olarak, Yavuz Selim Demirağ'a geçmiş olsun dileklerimi iletiyor; bu olayın faillerinin tez zamanda bulunmasını ve yargının, nefretten gözü dönenleri caydıracak bir karar vererek bu kişilerin "bana bir şey olmazcı" cüretlerinin kamçılayıcısı olmasını diliyorum…

 

Yazarın Diğer Yazıları