Laiklik istismarı ne ki?

R. T. Erdoğan, Edirne'de, CHP'ye yüklendi. "Laiklik istismarı"ndan bahsetti:

"Bu ülke, tüm renkleriyle, tüm zenginlikleriyle, tüm farklılıklarıyla 82 milyon vatandaşımızın ortak vatanıdır. Bu ülkede herkes, diğerlerinin hakkına, hukukuna saygılı olmak şartıyla dilediği gibi inanabilir, dilediği gibi yaşayabilir, dilediği gibi iş yapabilir, dilediği gibi düşüncelerini ifade edebilir. Türkiye'yi bu yaşam tarzı, laiklik istismarından kurtarmanın vakti gelmiştir."

(Kahire'ye gittiğinde, Müslüman Kardeşler iktidarına "laiklik" dersi vermişti gerçi...)

"Saray fetvacısı" Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın "Din istismarı" başlıklı yazısını okuduğunuzda R. T. Erdoğan'ın asıl ne demek istediğini anlıyorsunuz:

"Laikliği din edinmiş laikçiler ile İslam'ı laikleştirmeye çabalayanlar öteden beri dini 'İnanç, ibadet ve ahlak' çerçevesine hapsetmek ve hayatın diğer alanlarının din ile alakasını kesmek (dini siyasetten, devletten, dünyadan... ayırmak) isterler. Onlara göre hukuk, siyaset, ekonomi, sosyal düzen, estetik, bilim, hayat tarzı medeniyet, kültür, dinin etki ve müdahale alanı dışında kalır. Bu alanları insanlar kendi akıl, bilgi ve arzularına göre düzenlerler ve yaşarlar. Eğer bir kimse çıkar da bu alanlara giren bir konuyu dine dayandırarak açıklar, sınırlar, düzenler, 'caizdir, değildir' derse 'dini istismar' etmiş, alanının dışına taşırmış ve ona kötülük etmiş olur."

Hayrettin Karaman, umut ettiklerini yazıyor. Geriye dönüp Ak Parti iktidarının 17 yılını bir gözden geçirsin; "İslâmcı" iktidar ne kadar mesafe almış, bir izah etsin. Her biri ayrı İslâm mucidi, her biri bir diğerine çelme takan, her biri bir diğerini kuytuda yakalasa tepesine çöken tarikatların/cemaatlerin hüküm sürdüğü; hükûmet edenlerin, tarikat/cemaat şeflerinin, önceki seçimde olduğu gibi, destek bildirilerini dört gözle bekledikleri bir "düzen"de, hakkın yerini bulduğunu -başka makalelerinden de biliyoruz- yazabiliyor. Büyüğümüzdür... Art niyetli diyemeyiz ama, Reis'e duyduğu hususî sevgi ve hayranlığın gözüne perde indirdiğini, etrafını görmesine mâni olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.  

Laiklik istismarı deyince... Karl Marx'ı nasıl bilirsiniz? Dinsiz. Doğru. Hemen bütün kitaplarında din meselesine girmiştir ve reddetmiştir. Yer yer bir fikir adamını aşacak şekilde militanca reddetmiştir. Kendisi Yahudi'dir. Yahudi meselesine dair makalesinde -ki çok genç yaşta yazmıştır- Musevîliğe karşı çıkar, Yahudiler için "paragöz" der. Hristiyanlar ve Musevîler, din yüzünden birbirlerini sevmezler, ikisi de dinlerini terk etsinler kaynaşırlar, demeye getirir.

Marx, laiklik politikasını, dinin önünü açtığı için, laikliği bir burjuva ideolojisi olarak değerlendirmiştir. (Komünistlerimiz, bir yanlış izahım varsa, açıklık getirsinler.)

Marx, "Şark Meselesi"ne kafa yormuştur. Açık açık Türklere arka çıkar. Kırım savaşına dair yazdıklarını okusanız, şaşırırsınız.

Marx, New York Tribune gazetesinde 29 Mart 1854'te yayınladığı "Yunan Ayaklanması" başlıklı yazısı, doğrudan Osmanlı'ya dairdir ve adını koymasa bile laikliğin kendi gözünde yerini belirler.

Biz İslâm meselesini geriye doğru bakarak değil; ileriye doğru bakarak bir daha bir daha düşünmeliyiz. Burada, "Asrın idraki"yle karşı karşıyayız.

Hiç kimse kendi fikrine kesin sınır çizmesin muhterem İslâmistlerimiz!

 

Yazarın Diğer Yazıları