Lâle Devri, Nedim ve İstanbul Havalimanı

Geçen pazartesi Cumhuriyetin kuruluşunun 95. yıldönümünü kutladık. Aynı gün İstanbul'da yeni havalimanının açılışı da yapıldı. Açılışta konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "Lâle Devri"nin (1718-1730) bülbül-i şeydası, aşk ve zevk şairi Nedim'den (ö. 1730) şiir okuması dikkatimi çekti. Hayat felsefesi -kendi ifadesiyle- "Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan" olan Nedim'in havalimanı açılışı ile ne ilgisi olabilir, diye düşündüm.

İsterseniz önce Erdoğan'a kulak verelim:

"Şair ne güzel söylemiş: Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl ü behâdır//Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır//Bir gevher-i yekpâre iki bahr arasında//Hurşîd-i cihân-tâb ile tartılsa sezâdır. Bunu günümüz Türkçesiyle tekrarlayacak olursak: Bu İstanbul şehri ki ona paha biçilmez. Tüm Acem mülkü feda olsun onun tek bir taşına. Öyle tek bir incidir iki deniz arasında, yeridir dünyanın güneşi ile tartılsa. Paha biçilmez bu şehre yaptığımız böylesine bu büyük eser, işte bunun için adını İstanbul verdik. Hayırlı olsun..." 

Nedim ve şiirine geçmeden önce bir noktaya işaret etmek istiyorum. Biliyorsunuz yeni havalimanının açılış töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önce TBMM Başkanı Binali Yıldırım, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı ve İGA Yönetim Kurulu Başkanı konuştu. Konuşmacıların hepsi de "yeni havalimanı" ifadesini kullandılar. Demek ki yeni havalimanının adının ne olduğunu onlar da bilmiyorlardı. Dünyanın en büyük havalimanının açılışı yapılıyordu ama adını dünyada bir tek kişi biliyordu. O da Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. Tek adamlık işte böyle bir şeydir.

Hayır, konuşmacılar yeni havalimanının adını biliyorlardı lakin Cumhurbaşkanına saygısızlık olur diye telaffuz etmediler, diyebilirsiniz. Doğrudur, olabilir lakin bu da tek adam yönetiminin bir başka tezahürü değil midir? Ha Ahmet Hoca, ha Hoca Ahmet, ne fark eder.

Gelelim Nedim'in şiirine... Belli ki Saray, yeni havalimanına "İSTANBUL" adını verirken gerekçe bulmakta biraz zorlanmış. Takriben 300 sene önce Nedim'in, Damat İbrahim Paşa'yı övmek için giriş olsun diye söylediği "İstanbul'un bir taşına bütün Acem mülkü feda olsun" gibi uçuk bir ifadeden medet umulmuş olması bunu gösteriyor.

Ben olsam hiç olmazsa Latîfî'nin: "Merkez-i genc-i safâ olmasa ol şehr eğer//Halka-i mâr gibi onu kuşatmazdı hisar" (İstanbul rahat ve huzur hazinesinin merkezi olmasa onu (İstanbul) yılan gibi hisar kuşatır mıydı?) beytini okurdum. Böylece yeni havalimanının yılan siluetli kulesine de telmihte bulunmuş olurdum.

Diğer taraftan "Nedim" deyince Lâle Devri hatıra gelir ki III. Ahmet'in padişah, Damat İbrahim Paşa'nın vezir olduğu bu dönemin tedaisi (çağrışım) hiç de hoş değildir. 12-13 yıllık bu dönemde zevk ve safa artmış, devlet erkânının yazın Sâdâbâd safâsı, kışın helva sohbetleri ile derin bir gaflet uykusuna dalmaları üzerine halkın sabrı taşmış, Patrona Halil'in fitili ateşlemesiyle de isyan çıkmıştır. Gerisi malum...

Tabii, bizim görevimiz kitabın ortasından konuşmaktır. Kitabın kıyısından köşesinden konuşanlar da olacaktır elbet. Hatta belki de bu olup bitenlere "Vâfaka şennün Tabakaten" diyenler de çıkacaktır.

***

ACZİMİN GİRYESİ:

EN BÜYÜK SERVET

İnsanların çeşit çeşit serveti vardır,

Servetlerin en büyüğü de itibardır.

                               (Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları