Lideri iyi ama çevresi kötü - Mahmut Esad Kıraç

Lideri iyi ama çevresi kötü - Mahmut Esad Kıraç
Farkında değil misiniz? Cumhurbaşkanı’nın çevresi sürekli değişiyor fakat kötü yönetim bir türlü değişmiyor...

Türk toplumunun bazı cümlelerinin temelinde çocukluktan gelen alışkanlıkları yatar. Birbirini etkileyen bu cümleler zamana göre değişir fakat anlamları aynı muhtevayı korur.

Mesele Türkiye’de hiçbir aile ‘’Çocuğumun zekâ sorunu var ve dersleri anlamıyor.’’ demez. Çocuk hep zekidir fakat kuvvetle muhtemel çalışmıyordur.

Daha sonra bu çocuk birazcık büyür ve ergen yaşlarına gelir. Sosyal çevresinde kendisi gibi ders çalışmayan arkadaşlarıyla gezer çünkü ders çalışma arzusu olmadığı için rahatını bozmak istemez. Çocuğunun arkadaş çevresini gören aile bu defa ‘’Arkadaşların da kendin gibi kötü’’ demezler. Çocuklarına toz kondurmak istemedikleri için ‘’Çocuğumuz iyi ama çevresi kötü.’’ derler.

Yani çocuk, zamanla aile tarafından kutsallaşır.

Çocuk matematik yapamaz çünkü öğretmen suçludur. Çocuk sürekli telefonla vakit geçirir çünkü Graham Bell suçludur. Çocuk dışarıda arkadaşlarıyla gezer hep o ‘’kötü arkadaşlar’’ suçludur.

Suçlu hep dışarıdadır…

Çocuğunun hatalarını bir türlü göremeyen Türk toplumunun bu hataları fark etmesi bazen çok uzun yıllar alabiliyor. Çocuk kumara bulaşır, aile ekonomisine zarar verir yahut şiddete başvurup başka insanlara zarar vermeye başlarsa işte ancak o zaman şapkayı önüne koyup düşünmeye başlıyor.

Temel sorumuz ise belli: ‘’Biz nerede hata yaptık?’’

Türk insanının çocuğuna bakışıyla siyasete bakışı maalesef paralellik göstermektedir. Desteklediğiniz siyasi parti genel başkanına oy vermezlerse sorun parti politikalarında yahut liderde değil mutlaka halktadır.

Parti iktidara gelir ve lider kabineyi oluşturur. Bütün bakanları atar. Devlet düzenini değiştirir. Partide hiçbir siyasetçi, liderin açıklamalarının zıddını ifade edemez. Partide lidere muhalif olanlar barınamaz ve hemen kapı dışarı edilir. Her şey liderin dudaklarından çıkacak iki cümleye bağlıdır.

Bütün bunlara rağmen adalet sisteminde komisyonculuk, eğitim sisteminde bilgisizlik ve bürokraside bol bol torpille karşılaşırsınız.

Tabi ki bunların sorumlusu lider değildir. Adalet Bakanı, Eğitim Bakanı ve her birimin başındaki kişilerdir.

Neden lider sorumlu değildir?

Lider kutsaldır, bu sebeple toz kondurmazlar.

Şimdi buradan günümüz Türk siyasetine bir bakalım…

Halk arasında şöyle bir geziniz… En çok duyduğunuz cümlelerden biri ‘’Erdoğan iyi ama çevresi kötü.’’ cümlesidir.

Yani milletimiz kabineden ve AKP’lilerden rahatsız ama Erdoğan’dan pek memnun gibi bir algı çıkıyor ortaya. Bugüne kadar öyle isimler geldi geçti ki bu partiden… Cumhurbaşkanı’nın en yakın arkadaşları gitti. O zamanlar da ‘’çevresi kötü’’ deniliyordu şimdi de öyle deniliyor.

Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan gibi pek çok isim tasfiye edildi. Her biri en yakın dostlarıydı. Dostlarının yerini düşmanlarıyla doldurdu: Numan Kurtulmuş, Devlet Bahçeli, Mustafa Destici, Süleyman Soylu gibi isimlerle yoluna devam ediyor.

Yani şöyle son 20 yıllık AKP iktidarına baktığınızda görüyorsunuz ki dostlar düşman oldu düşmanlar da dost.

Bütün bu değişimlere rağmen Türkiye’de adalet, ekonomi, eğitim ve tarım hakikaten yerlerde. Pek çok Ekonomi Bakanı değişiyor fakat ekonomi düzelmiyor. Son 20 senede değişen Milli Eğitim Bakanı sayımız iki elin parmaklarına yaklaştı. Adalet bakanımız geçenlerde yeni değişti.

Fakat hiçbirinde düzelme halen yok.

Halkımıza sorsak: ‘’Erdoğan iyi ama çevresi kötü.’’ diyor.

Farkında değil misiniz? Cumhurbaşkanı’nın çevresi sürekli değişiyor fakat kötü yönetim bir türlü değişmiyor.

Belki de çevresi iyi ama lider kötüdür.

Gerçi bu da pek mümkün görünmüyor.

O hâlde artık lütfen anlayınız Türkiye’de artık siyaset tıkanmıştır. Bütün değişimlere rağmen ne siyaset ne de ülke değişiyor. Artık, bu gidişi değiştirmenin yolu siyasetçileri değiştirmekten geçiyor.

Çocuklarınız nasıl sizin kutsalınız değilse partileriniz ve parti liderleriniz de kutsalınız olmamalıdır.

Aksi takdirde durumumuz kurt ile kuzunun hikâyesinden beter olacak. Nasıldı o hikâye?

Kurt, kuzuya çatmış:

‘’Sen nehrin suyunu kirletiyorsun.’’

Kuzu: ‘’Ben nehrin aşağısından içiyorum, siz yukarısından. Su bu tarafa akıyor. Suyunuzu nasıl kirletirim?’’ demiş.

Kurt hiddetlenerek, ‘’Onu bunu bilmem, kirletiyorsun işte. Üstelik geçen yıl bana küfretmiştin.’’

Kuzu şaşkınlıkla cevap vermiş: ‘’Nasıl olur? Ben geçen yıl doğmamıştım bile.’’

Kurt da kıvırarak ‘’Öyleyse kardeşindi.’’ demiş.

Kuzu, ‘’Kardeşim de yok.’’ cevabını verince kurt, ‘’Akrabandı, sonuçta hepiniz soyca bana düşmansınız.’’ demiş.

Kuzu bütün ısrarıyla son kez haykırmış: ‘’İnan olsun, değiliz.’’

Kurt bakmış olmuyor:

‘’Ben seni yemeyi aklıma koydum arkadaş, ne desen boşa artık.’’ diyerek kuzuyu ham demiş, yutmuş.

İşte burada Kurt, iktidardır. Kuzu ise maalesef Türkiye’dir.

Kafaya koymuşlar bizi ‘’ham’’ deyip yutacaklar.