Lizbon Antlaşması ve Gerçek Bir "Avrupa Birliği" Binâ Etmenin Güçlükler

Mümkün-mertebe “homojen” (mütecânis) bir cemiyet inşâ etmek, Avrupa Birliği’nin istikbâlinin taht-ı emniyete alınması için zarûrîdir. Çünkü ancak o takdirde, Birlik üyesi bütün halklar mümkün-mertebe “bir ve aynı halk” olacaklardır; yâni aynı toprağı hep birlikte aynı vatan olarak görecek, aynı tarihe aynı bağlılıkla atıfta bulunacak ve aynı istikbâl rüyasını hep birlikte göreceklerdir. İşte ancak ve yalnız o zaman, Avrupa Birliği, bugünkü hâli olan “birliktelik” ten uzaklaşır ve tam ve hakîkî mânâ ve muhtevâda, kompakt bir “birlik” olur. Ne var ki, böylesine sıkı bir birlik, adı zikredilmeden bir milleti ve bir millî devleti - hattâ bir ulus-devleti - târif etmektedir. Bu ise, Gasset’nin tâ 1930’da tanımlamış olduğu gibi, “kıtadaki halklar topluluklarından büyük bir millet vücuda getirmek” [1] sûretiyle “Avrupa’nın büyük bir millî Devlet halinde inşa edilmesi” dir[2].
Lâkin, kolay mı acaba, şu kadar milleti birtek millete tahvîl etmek; o kadar basit mi? Elbet de imkânsız diyemeyiz mutlak mânâda ve külliyen; “mümkün ola pâdişahım deryâ tutuşa” dendiğine göre, niçin olmasın? Ama nasıl olabilir?
Bunun için acaba sâdece “vatandaşlık” bağı yeterli midir dersiniz? Bâzılarına göre, “evet”. Meselâ, İsrail’in eski eğitim bakanlarından Şulamit Aloni, bir yazısında, “Yahudiler bir ulus değil bir halktır; dini bir etnik gruptur ya da belki bir kabile olarak kabul edilebilirler” dedikten sonra, bu keyfiyeti, umûma teşmîl ederek, şöyle bir hükme varmaktadır: “Milliyeti vatandaşlık belirlediği için - yani bir ulus yerine halk belirlediği için -, bir halk, din ve milliyet arasında fark vardır ve dolayısıyla vatandaşlık milliyettir. Bir vatandaşın devletle bağı din değil vatandaşlık temelindedir; bu kabile veya annenin genlerine de dayanmaz”diyor [3]. Güzel görünüyor; ama yeterince iknâ edici değil. Değil; çünkü, “vatandaşlık” bağı tek başına, bir “vatandaşlar cemaati” ni bir “millet” gibi, aynı toprağa aynı anlamda, aynı samimiyetle vatan dedirtmek, aynı geçmişi, iyisi ve kötüsüyle, zaferleri ve mağlûbiyetleriyle - bilhassa mağlûbiyetleriyle - paylaştırmak, aynı dostu dost, aynı düşmanı düşman belletmek ve aynı istikbâl rüyasını birlikte gördürmek husûsunda kifâyet etmiyor.
Bu kifâyetsizliğin daha derinlerde yatan başka sebepleri de var şüphesiz; ancak kelâmdan tasarruf gayesiyle bir tânesini dile getirmek istiyorum: Dil.
Bir “vatandaşlar cemaati”, ancak bir “dil cemaati” ne tahvîl olunduğu takdirde bir millete - veya onun kadar sağlam bir içtimâî teşkîlâtlanmaya - tahvîl olunabilir. Vâkıa dil demek herşey demek değildir; aynı dili konuştuğu hâlde aynı millet olmayan cemiyetler vardır: İngilizler ve Amerikalıların aynı ana dile sâhip iki ayrı millet olması gibi. Fakat, buna rağmen, bir millet olmak için birtek dil de şartır; yâni bil birliği ’yeter şart’değildir, ama, ’gerek şart’tır. Bunun da sebebi, yine kısaca söylersek, Dil’in, bütün kültür varlığımızın ve benliğimizin merkezinde bulunmakta olmasıdır. Hocam Nermi Uygur’un belirttiği gibi, “Dil ... kültürün tümüyle örtüşmez hiçbir zaman; kültürün bir dalı, bir alanı, bir boyutundan başka birşey değildir dil./(ancak)/ Dil: kültür yapısını birarada tutan çimentodur; ...dil: kültür alanının heryanını aydınlatan güneştir; dil: kültür kilimini dokuyan ipliktir; dil: tüm kültür anıtlarının yansıdığı akarsudur.. Dil, kültürü hem kurar hem geliştirir: genellikle toplumsallaşmayı da toplumsallaşmayla birlikte tarihsel sürekliliği de sağlamakla insan varlığını eksiksizce olanaklı kılar dil. Ortak birdil konuşanlara özgü bir topluluğun üyesi olan insan, belli bir kültürün de üyesi durumundadır.” [4]
İmdi, şu suâle cevap arayalım: Avrupa’da kaç dil var?
[1] Ortega y Gasset., Kütlelerin İsyanı (Rebellion della Masas)., Çev.: Nejat Muallimoğlu., Bedir Yay., İst., 1992, s.
[2] a.e., s.149
[3] Şulamit Aloni., “Yahudi Devleti Olarak Tanınma İsteği Demokrasiyle Çelişiyor”., The Daily Star, 03.12.2007., Türkçe Çeviri: Radikal, 06.12.2007, s.10
[4] Nermi Uygur., Kültür Kuramı., Remzi Kitabevi Yay., İstanbul, 1984, s.19-20
- Vedâ08 Şubat 2009 Pazar 00:00
- Türkler vatanına sahip çıkamıyor!19 Ocak 2009 Pazartesi 00:00
- Sis Bombası18 Ocak 2009 Pazar 00:00
- "Son derece mühim" iki hâdise...16 Ocak 2009 Cuma 00:00
- Siyâsî gelişmelerden bâzı başlıklar13 Ocak 2009 Salı 00:00
- "Türkiyeli Aydın"ın dini, Türk'e olan kinidir09 Ocak 2009 Cuma 00:00
- "Türkiyeli aydın"ın ihaneti sahasında tek örnektir05 Ocak 2009 Pazartesi 00:00
- Siyâsetçinin sofrasına oturma; yediği haram! Sohbetine katılma; söylediğ04 Ocak 2009 Pazar 00:00
- Aydınlar ve siyâset02 Ocak 2009 Cuma 00:00
- Bir "Müstemleke aydını" hastalığı: "Yabânîleşme"29 Aralık 2008 Pazartesi 00:00
- Aydın üzerine bir potpuri28 Aralık 2008 Pazar 00:00