Mahkemelerden çıkan siyasi kararlar

Yarın yeni yılın ilk günü ve öyle ya da böyle hepimizin içinde bir umut: Yeni bir iş veya mevki, belki eş, belki çocuk, belki yeni bir ev, araba… Umarım, tüm umutlar gerçeğe dönüşür, bunu hepimiz için kalpten isterim…

Ama tüm bunların yanında bir de bireysel çıkarımız için de anlam ifade eden hepimiz için, vatanımız, milletimiz için, geleceğimiz için dileklerimiz var ya hani… Hani şu günlerde en karamsar ve umutsuz olduğumuz konular… Belki onlar da gerçek olur…

Ekonomimiz düzelir belki,

Anayasal özgürlüklerimiz ve haklarımız gerçekten bir mana ifade eder,

Yasama ile yürütme bir denge içerisinde, birbirini frenleyebilir belki,

Belki bu mekanizma yeniden tesis edilir,

Yargı bağımsız olur, adalet yerini bulur,

Ya da eleştirebiliriz belki özgürce,

Eleştirilerimize karşı cebir kullanan barbarların cezalandırılacağını biliriz mesela,

"Hak var" deriz, "hukuk üstün" diyebiliriz,

Yaslarız sırtımızı adalete; "Oh be! Demokrasi varmış!" deriz…

Peki, bunu diyebilecek miyiz gerçekten?

Bu gece yarısı yeni yıla hukukun yok edildiği, yargının bağımsız olmadığı, bağımsız olmaya çalışan basının bastırılmaya çalışıldığı, demokrasinin temel öğelerinin yerle bir edildiği bir ülkede gireceğiz. Bu ülkede yetişecek çocuklarımız. Bu ülkeyi bırakacağız biz çocuklarımıza…

Bakın! Siyasi inancınız ne doğrultuda olursa olsun, kime yapılırsa yapılsın; haksızlık ve buna göz yummak, hukuka güveni zedeler, toplumsal huzuru bozar ve temel hak ve özgürlüklerin anlam ifade etmemesine neden olur.

Bugün, birkaç oy uğruna Öcalan'ı televizyona çıkaranlar için basın özgürlüğü dillendirilirken, yıllarca devlet içindeki dini yapılanmalara yazılarıyla dikkat çekmiş ve bununla mücadele etmiş yazarların basın hürriyetleri yok sayılıyor;

FETÖ ile selamlaşmaları televizyonlarda yayınlanan, ziyaretleri herkesçe bilinen kimseler herhangi bir suçlama ile karşılaşmazken, yazılarında cesurca bu örgütün yasadışı olduğunu dillendirenler FETÖ'cü olmakla suçlanıyor…

Bugün, hiç kimsenin Necati Doğru'nun, Emin Çölaşan'ın FETÖ'cü olduğunu düşünmediğine eminim.

Murat İde ve ondan önce saldırıya uğrayan gazetecilerin, yalnızca doğru bildiklerini söyledikleri ve (kamuoyunu aydınlatmak görevi içeren) mesleklerini icra ettikleri için saldıra uğramalarının hiç kimsenin vicdanına uymadığına da eminim.

Kemal Kılıçdaroğlu'na ve pek çok gazeteciye yapılan fiziksel saldırıların faillerinin serbest bırakılmasının adalet anlayışımızla uyuşmadığına da…

***

Demokrasilerde en önemli ilke hukuk devleti ilkesidir. Hukuk devletinin içerdiği en büyük güvencelerden biri de yargı bağımsızlığıdır.

Bugünün Türkiye'sinde mahkemelere yapılan en büyük eleştirinin "siyasi kararlar verdikleri" yönünde olması, çözülmesi gereken belki de ilk problemdir.

Geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin, Osman Kavala hakkında verdiği ihlal kararında, ihlal bulduğu hususlardan biri de mahkemenin siyasi bir karar verdiğini saptamasıydı ve Kavala hakkında verilen kararı, Cumhurbaşkanı tarafından yapılan iki konuşma ile ilişkilendirmişti.

Üstelik bu siyasi kararlarla yalnızca söz konusu davaların sanıklarına ceza kesilmiş olmuyor. Tüm muhalefete "sus" deniliyor.

Oysa reform yapmışlardı. Yargıdaki tüm yanlışları düzeltiyorlardı. "Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz" şeklinde bir ifade eklenmişti mesela kanunumuza.

Yanlış yere reform (düzeltme) yapılmış anlaşılan. Kafa yapılarında, demokrasi ve adalet anlayışlarında, hak ve özgürlüklere bakış açılarında düzeltme yapılmadıkça; "Oh be! Demokrasi varmış!" diyeceğimiz günler oldukça uzak görünüyor.

***

Hepimiz için sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yıl diliyorum. İyi seneler!

 

Yazarın Diğer Yazıları