Makul ''şüphe''

                İktidar içi mücadelenin çatışan yüzünü Sedat Peker gösterdi. MHP, Peker''in hedef gösterdiği Soylu''yu sahiplendi.

Peki, bu ne demek?

                Şu demek, iktidar içinde iktidar var.

Genel anlamda olması gereken siyasi ayrılıklar, saray çerçevesinde çıkar grupları arasında yaşanıyor demek.

İyi bir şey mi?

Kesinlikle değil.

Her şeyden önce Partili Cumhurbaşkanlığı Sisteminin önericisi ve baş savunucusu olan MHP''nin İçişleri Bakanı''nın şahsı üzerinde kurulu iktidara dayatma yapması veya inşa ettiği iktidar gücüne müdahale etmesi oldukça anlamlıdır.

Otoriter sistemlerin temel özelliği zaten budur. Herkes otoriteye yaranmaya veyahut otoritenin gücünü paylaşmaya çalışır. O da yetmezse bizzat otoriteyi ele geçirmek ister.

Ancak son durumda ortaya atılan iddialar Türkiye''nin millî bekası açısından en olmadık noktaya savruldu.

Peker, "sivillerin silahlandırıldığını" söyledi. Elbette tek başına söylem bir iftira da olabilir. Ancak hukuk açısından yer, zaman, olay örgüsü detaylandırılıyorsa, ortada "şüphe" var demektir.

Hukuk okuyan herkes bunu bilir.

Dolayısı ile hukuk, kendisi açısından bütün "şüphe"leri açıklığa kavuşturmak ister. Görevi budur. Lakin şu anda hukukun eli kolu iktidar tarafından bağlanmıştır. Siyasi irade "tamam" demeden kılını kıpırdatamaz.

Bu manzara hepimize Türkiye''de siyasal rejimin apaçık otoriterleştiğini göstermektedir.

Kim yaptı bunu?

MHP''nin önerisi ile AKP''nin üzerine atlaması ve sonrasında YSK''nın da mühürsüz oyları "geçerli" saymasıyla toplumun bir kesimi yaptı. Şimdi hep birlikte sistemin çarkları arasında eziliyoruz. Hâlbuki bir medeniyet yarışımız olacaktı. Batı''yı geçecektik.

Batı''yı geçmek, ancak ve ancak insan haklarında, demokraside, hukukta ve ekonomide öne geçmekle olur.

İçinde bulunduğumuz ve debelendiğimiz toplumsal alanda çıkış yolları arıyoruz.

Bulabilecek miyiz?

Bunu zaman gösterecek.

Hâlihazırda görülen manzara bunun olabileceğinin işaretlerini veriyor.

"Hukukun üstünlüğü" söylemi gün geçtikçe artıyor. Çünkü adalet arayışı eskisine göre daha da arttı.

Polis engeline takılan herkesin ve kesimin elindeki pankartta "Adalet istiyoruz" yazısı var. Adalet arayışı, susuzluktan dudakları çatlayan birinin suya olan özlemi kadar belirgin ve gerçek.

Her olay, bir adaletsizlik itirazına dönüşerek topluma yansıyor.

Sadece Peker''in anlattıklarına savcıların sessiz kalması değil mesele.

Mesela; kadınlar ölüyor, öldürülüyor, onlarca yerinden bıçaklanıyor ve suçlular birkaç yıl veya birkaç ay kadar sonra elini kolunu sallayarak geziyor.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin tamamı benzer olaylarla dolu. Örneğin birini öldüresiye döv, döven kârlı. Dövülen şikâyet eder, polis yakalar mahkemeye sevk eder, biri iki gün içinde salıverilir.

Sen yediğin dayakla, kırılan kaburgalarınla, bir değil altı ay iş göremez raporun olsa bile kalakalırsın.

İşte bütün adaletsizlikler, beraberinde büyük toplumsal talebi getiriyor. O da, hukukun üstünlüğü arayışını gerekli kılıyor. Kuvvetler ayrılığı, parlamenter sistemin varlığıdır. Hepsi bir araya gelmeden, ister devlet içi, iktidar ilişkilerinden doğan suçla ilgili  "şüpheler" ortaya çıksın, ister mafya, isterse kara para hatta uyuşturucu; her ne olursa olsun, mevcut siyasal sistem, şimdi olduğu gibi yok sayacak ve görmezden, duymazdan gelecektir.

Öyle ise?

Öyle ise iktidar içi mücadele de dahil, tüm hukuk ihtiyacının karşılanmasına götürecek yol bellidir:

Demokrasi, kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü ve millet iradesinin etkili gücü olan parlamenter sistemin gelmesi. Aksi halde MHP''nin durumuna düşeriz. Sistemi kurar, sonra sistem içinde güç peşine düşeriz.

Yazarın Diğer Yazıları