Maskeli rejim ve milletin hukuku!

Büyük felaketler, ülke çapında bazen de dünya çapında dayanışmayı gerektirir. Ülke yönetiminde bulunanların görevi, halkı hedefte birleştirerek geleceğe doğru az kayıpla yürümelerini sağlamaktır.

İktidar, dünyaya "korona virüs salgını" diye sunulan ancak kaynağı halen tartışmalı süreci, halkı hedefte birleştirmek için değerlendirmek yerine İstanbul, Ankara gibi muhalefetin elindeki büyükşehir belediyelerini çalışamaz hale getirmek için engel üzerine engel çıkardı. Bu arada uydurma darbe söylentileri ortaya atıldı... Baroların parçalanması, Atatürk'ün mirasına müdahale girişimleri derken muhalefeti baskılamaya yönelik söylem ve eylemler sahneye konuldu. Son olarak haber takibi yapan gazeteciler, casuslukla suçlandı. Öyle ki, "Virüs" olarak görülen gazeteciler alenen tehdit edilmeye de başlandı.

***

Kendisini emekliye ayıran avukat Aykut Başçıl, özetle "Tasarlanan ve uygulamaya sokulan yeni yönetim modeli için yasama, yürütme ve yargı yönünden bütün düzenlemeler tamamlanmıştır. İktidar, tüm silâh kullanma yetkisine sahip devlet güçlerini yönetme ve hükmetme yetkisinin mutlak sahibi olmuştur. Buna bekçi sistemini de ekleyecektir. 15 Temmuz'da sokağa dökülen kitleye 200 bine yakın silah dağıtıldığı iddialarını da ciddiye almak gerekiyor." dedikten sonra Uludağ Üniversitesi'nde felsefe hocası olan Kemal Bakır'ın "Hannah Arendt'te kötülük problemi" adlı eserinden şu alıntıyı yapıyor:

"Hannah Arendt'e göre, totalitarizmin amacı insanlar üzerinde baskıcı bir yönetim oluşturmak değil insanların önemsiz, gereksiz olduğu bir sistem tesis etmektir. Bütünlükçü bu sistemin ve dolayısıyla da tek vücut iktidarın inşası ve idamesi ancak 'kendiliğindenliğin' en küçük bir emaresinin dahi olmadığı, şartlı tepkiler ve kuklaların dünyasında mümkündür. Çünkü 'insanlar ancak hayvan türünden insan örneği haline geldikleri zaman bütünüyle tahakküm altına alınabilir.' (Arendt 2014: 277). Bundan dolayı totalitarizm, ilk etapta, insandaki tüzel kişiliği ve devamında ise ahlâki kişiliği yani bir anlamda da vicdanı hedefler. Bunları yok ettikten sonra geriye kalan sadece bireyselliklerini yitirmiş 'hepsi Pavlov'un deneylerindeki köpek gibi davranan, kendi ölümlerine [gaz odalarına] giderken bile kusursuz uyumla karşılık veren ve tepkimeye girmekten başka bir şey yapmayan insan yüzlü ölü gibi solgun kuklalar'ın, yaşayan cesetlerin fiziksel imhasıdır."

Hannah'ın Hitler dönemini incelediği anlaşılıyor.

Bu tespitler, beni bütün dünyada, insanların neden maske takmaya mecbur edildiği konusuna götürüyor. Bir de büyük eylemlerde ortaya çıkan, son olarak ABD'deki gösterilerde sırıtan o plastik beyaz maske gözümün önüne geliyor. Korona sürecinde bütün insanlık, o maskeyle simgelendiği gibi ahlâksız, vicdansız yaşayan ölüler haline mi getirilmek isteniyor?

***

Başçıl, Türkiye'de uzun süredir, insanları düşünmekten alıkoyan bir eğitim sisteminin sürdürüldüğünü örnekleriyle anlatıyor ve Immanuel Kant'ın 1784 yılında bir gazetecinin "Aydınlanma nedir?" sorusuna verdiği cevabı hatırlatıyor:

"Aydınlanma, insanın kendi kusuru ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır."

Başçıl, "Maalesef iktidar, insanların aydınlanmasının önüne geçecek tüm bariyerleri oluşturmuş bulunmaktadır. Olası bir iktidar kaybında iktidarda bulunanlar, iktidarı bırakmamak ve muhalefeti bastırmak için her türlü yöntemi deneyecektir." öngörüsünde bulunuyor ve muhalefetin partiler arasında hiçbir ayırım yapmadan, cumhuriyetin kuruluş felsefesinde ve yöntemlerinde buluşmasını öneriyor.

Her ne olursa olsun, Türk Milleti, ahlâkını, vicdanını, kendi kimlik ve kişiliğini, yani hukukunu koruyacaktır. 

 

dfs-004-001-011-001-001-001-002-016.jpg

Yazarın Diğer Yazıları