Maval isyanı!

Başbakan, “Enflasyon tek haneli rakamlara indi... Ekonomi iyileşip büyüdü, görüyorsunuz” deyince köylünün sabrı taştı

Sözlüğe baktım “maval” ın iki anlamı var:   Birincisi, Arapların bir tür şarkısı.
İkincisi; uydurma, asılsız, hikáye, yalan...
Bence Denizlili çiftçinin önceki gün Başbakan’a “Bize maval okuma!” diye bağırdığı birincisidir, yani bir tür Arap şarkısı.
Ki ben Arap’ın “maval” okumasını bilirim.
“Maval” genelde Arap’ın aynı sözcüğü durmadan tekrarlamasından oluşur, uzunluğu duruma göre değişir.
Diyelim ki Arap, minderlerin üstünde rahat bir mekándaysa iki-üç gün sürebilir.
Devenin sırtındaysa, “maval” gideceği yerde biter.
Yok eğer deve güdüyorsa, develer kaçana kadar...

* * *

Başbakan, “Enflasyon tek haneli rakamlara indi... Ekonomi iyileşip büyüdü görüyorsunuz...” deyince, işte o an Denizlili köylü kalabalığın arasından seslendi:
 “Maval okuma... Mazot kaç lira, biliyor musun?.. Ben çiftçiyim, yağ bile alamıyorum... Sen bunları külahıma anlat...”
“Maval” uzun bir şarkıdır.
Hatta kimi “maval” okuyuşların -altı sene olmasa bile- üç gün-üç gece sürdüğü, mavalcının giderken “Devamını yakında gelip okurum” dediği anlatılır.
 “Maval” okuyan ağzını açar ve gözlerini kapatır.
Etrafında ne oluyor, ne bitiyor görmez. Arada bir tek gözünü açması ise, bakmak içindir:
Dinleyen kaldı mı?..

* * *


Denizlili çiftçi, Başbakan’a “Maval okuma” dedikten sonra Başbakan şöyle dedi:
“Onların kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler, dilleri vardır söylemezler...”
“Maval” zengin Arap kültürünün eşsiz bir hazinesidir.
Türkçe’de bir karşılığı da “martaval” dır.
“Maval” ın uzunluğu dinleyenlere göre de değişir.
“Maval” dinleyenler, aynı sözcüklerin aralıksız ve durmadan tekrarından fazla bir şey anlamazlar.
Aslında bir şey anlamak için de dinlemezler.
Doğrusunu isterseniz zaten dinlemezler de.
Öyle bakarlar:
Maval, maval...
* Bekir Coşkun / Hürriyet


+++++


İKİNCİ ÇİFTÇİ VAKASI

Başbakan’ın çiftçilerle başı belada... İki yıl önceki meşhur olaydan sonra bu kez Denizlili bir çiftçi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı fena fırçaladı... Kalabalıktaki adam Erdoğan’ın kürsüden ekonominin iyileştiğini söylemesine dayanamayıp, “Mazot kaç lira oldu? Yağ bile alamıyoruz. Sen bunları benim külahıma anlat” diye bağırdı.
Başbakan ise bu kez çiftçiye “Ananı da al, git” demedi ama; korumaları, çiftçiyi meydandan uzaklaştırdı!
Gündem o kadar yoğun ki bu olay iki günde unutuldu!
Oysa; kendi çıkarları söz konusu olunca her fırsatta demokrasiden ve özgürlüklerden söz eden bir Başbakan’ın bu tahammülsüzlüğünü asla unutmamak zorundayız.
İşçi “ayak takımı”, çiftçiye söz hakkı yok!
Ama yaşasın demokrasi!
Sevsinler böyle demokrasiyi, sevsinler böyle özgürlüğü!
* Mustafa Mutlu / Vatan


+++++


Taha Akyol’un oğlu Türkiye’yi nasıl jurnalledi?
 
Yaklaşık bir ay kadar önce Amerika’nın önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’da bir Türk’ün yazısı yayımlandı. Yazıda AKP’nin kapatılma süreci anlatılıyor, kimi yarım-ağızlı alaycı ifadelerin ötesinde, bir de Amerika’nın ne yapması gerektiğine dair akıl veriliyordu. Objektiflikten son derece uzak, fazlasıyla yanlı, dahası ’akademik adalet’e de uygun olmayan bir şekilde kimi verilerin cımbızlandığı, kimilerinin dışarıda bırakıldığı bir yazıydı. Bilgiler, yazarın görüşüne uygun olsun diye çarpıtılarak kullanılmıştı; eksik alıntılarla...
Bu yazıdan Türkiye’de pek kimsenin haberi olmadı. Ciddiye alınmadığı içn mi? WSJ makaleyi yayımladıysa ciddiye alınması gerektiğinin bir göstergesidir bu.
Türkiye’deki laikleri Batı dünyasında canavarlaştırma amacı güden bu yazıya bir itiraz gelmemesinin herhalde yazıyı yazan kişiyle ilgisi vardı.
Bir dönem Adnan Hocacılar’ın arasında yer alan Mustafa Akyol’un imzasını taşıyordu bu yazı. Daha çok anti-Darwinism üzerine yazdıklarıyla, bu konudaki konuşmalarıyla tanınan Akyol, Milliyet yazarı ve CNN Türk yöneticisi, Doğan Grubu’nun AKP iktidarıyla arasındaki önemli bağlardan Taha Akyol’un oğlu. Medyaya en çok hakim olan grubun en üst düzey isimlerinden biri olunca, böylesi bir torpil ve görmezden gelme de Türkiye şartlarında kabul edilebilir belki...
Bakın, oğul Akyol Başsavcı’nın iddianamesini Amerikan gazetesinde nasıl özetliyor: “AKP’liler çok dinci, kamusal alanda Tanrı ve dinden bahsediyorlar, daha fazla dini özgürlük istiyorlar.” Sadece bu kadarmış gibi. İşte aleni bir çarpıtma değil mi? Akyol, bizzat kendi yazısında iddianamenin ne kadar uzun olduğunu yazıyor ama vardığı sonuç ’dini özgürlük’isteyen insanlara karşı açılan bir savaş. Ayrıntılardan, başka iddialardan hiç mi hiç bahsetmiyor. Amacı sadece AKP’yi mağdur göstermez. Etik onun için çok önemli değil.
Akyol makalesinde iddianameden Recep Tayyip Erdoğan’ın ’makul’sözlerini özellikle alıntılanmış. Mesela CNN’de söylediği “Amerika’daki dini özgürlüğü kendi ülkemizde de görmek istiyoruz” benzeri sözleri. Ama asla ve asla AKP’lilerin provokatif, toplumu geren, hakikaten de şeriata vurgu yapan yorumlarına yer verilmemiş.
Gerçekleri çarpıtmayı belki de Adnan Hocacılar’ın yanında öğrenen oğul Akyol’un bundan dolayı herhangi bir rahatsızlık duymadığı ortada. Zira yazısının geri kalanında da çarpık bilgiler vermekten çekinmemiş: Mesela Türkiye’de AKP davasına kadar sadece küçük ve marjinal partilerin kapatıldığını iddia etmiş, ne Fazilet’ten ne Refah’tan sözü açmamış.
Ama laiklerin dini özgürlüklere saygısının sınırlı olduğu, öfkeli birer liberal karşıtı oldukları ve bu çevrelerle ilgili başka bir sürü kötüleme ifadesine bol bol yer vermiş.
Batı Basını’nda AKP’nin kapatılmasıyla ilgili pek çok yorum çıktı şüphesiz, ama sadece bu yazıyı okuyan birisi hakikaten de AKP’nin mağduriyetini, bütün tepkilerin halka rağmen tepeden inme yapıldığını düşünebilir. Sanki Türkiye’de AKP’nin yaptıklarından sadece ’devlet ideolojisi’ rahatsızmış gibi.
Küçük Akyol, Türkiye’yi bürokratların ve ordunun halkın egemenliğinin önüne geçtiği bir devlet olarak yansıtıyor Amerika’ya. ABD’ye seslenerek kendi ülkesini şikayet ediyor, bir de akıl veriyor: Ilımlı İslam bir laik fantezisiymiş, bundan vazgeçilip, ordu ve bürokratların baskısından kurtulması gerekiyormuş. Mesele de AKP değilmiş, bu ülkenin demokrasisi meğer tehdit altındaymış...
Bütün bu sürece de şu ismi koymuş: “Laik Cihad.”
Türkiye’de laikler kanlı bir savaş başlatıyorlar, öyle mi? Susan Sontag, metaforlarla konuşmanın tehlikesinden söz eder pek çok sefer. Akyol kullandığı metaforun ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mı acaba?
Hangi Cihad, hangi savaş? Ortada sadece demokratik yollardan açılmış bir dava var, savunması da demokrasi içinde olacak.
Akyol’un yazı yazdığı gazetenin vatandaşları da Anayasa Mahkemesi’nin Amerika’da kararının tartışılmayacağını iyi bilir.
* Oray Eğin / Akşam

+++++


Sapık, her yerde sapıktır!
Bir çocuğa ya da yetişkin de olsa herhangi bir kişiye tecavüz edenin ne siyasi düşüncesini önemserim, ne mesleğini, ne de geçmişinde neler yaptığını.
Bu dünyada işlenebilecek en aşağılık suçlardan biridir.
Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Ü.’nün böyle bir suçlamayla tutuklandığını duyduğumda da söz konusu kişiye en küçük bir sempati duymamakla birlikte üzülmüştüm.
Bunun bir çevre tarafından “Bakın bu adamların hepsi böyle” diye sunulacağından endişe ettiğim için. Eminim ki Hüseyin Ü.’nün siyasi, felsefi görüşlerini paylaşan birçok kişi de aynı nedenle üzülmüş olmalı.
Böyle bir suç her şeyden önce kişiseldir. Yapanı bağlar.
Bundan dolayı o kişiyle benzer ortamlarda oturup kalkanların, yemek yiyenlerin, aynı şeyleri savunanların suçlanmasını da kabul edemem, bir savunma pozisyonuna geçmelerini de.
Olay açığa çıktığından beri Vakit, Yeni Şafak, Zaman, Star gibi gazetelerin tutumunu da bu nedenle anlayamıyorum.
Arkadaşlarının bu duruma düşmesine üzülmeleri normaldir ama olayı saklamaları, “komplodur” diyerek savunma pozisyonuna geçmeleri de bir o kadar anormaldir.
Bu olay karşısındaki tutumları, bu gazetelerin genel davranış biçimlerinin bir sonucu.
Bu gazetelerin okuyucuları için bu bir ders olur mu?
Dilerim ki gözleri açılsın ve inandıkları gazetelerin hayata nasıl baktıklarını, olayları nasıl çarpıttıklarını görebilsinler.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

 

* Musa Kart

Hukukçulara göre anayasa gereği yargı önünde “sorumsuz ve dokunulmaz” olan Gül, oğluna “muvafakat” verdiği şirket faaliyetlerinden sorumlu tutulamayacak.
* Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları