Meclis'e düşen yıldırım ve Atatürk'ün kolibası!

Meclis bahçesine yıldırım düştü ve bir çınar ağacını yardı geçti... Aslında Meclis'e bu yıldırımdan önce 15 Temmuz kalkışması bahanesiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi düşmüştü. Öyle ki sistemi hayata geçirenler, bir utanç günü olarak anacaklarına köprülere, meydanlara 15 Temmuz adını verdiler. 15 Temmuz kalkışması olmasaydı, "Atı alan Üsküdar'ı geçti" diye ifade edilen, mühürsüz oyların geçerli sayılması usulü de kullanılamaz ve Meclis tamamen devre dışı bırakılamazdı.
Son olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, ancak kanunla kabul edilebilen bir uluslararası sözleşmeden çekilme kararı verildi. Bu da Meclis'e düşen bir yıldırımdır!
***
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler, konuyu inceledi ve söz konusu çekilme kararının, "9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3'üncü maddesi gereğince" denilerek alındığını hatırlattı.

Gözler, "Özetle, uluslararası andlaşmaların onaylanmasının kanunla uygun bulunması, yasama yetkisi kapsamında olan bir konu olduğu için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez; Cumhurbaşkanının yasama yetkisine ilişkin bir konuda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi yoktur. Dolayısıyla 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin, uluslararası andlaşmaların onaylanması ve sona erdirilmesine ilişkin hükümleri, onaylanmaları için kanunla uygun bulunması gereken andlaşmalar bakımından yetkisizlik ile sakat hükümlerdir. Bu nedenle, İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye Cumhuriyeti Bakımından Feshedilmesi Hakkında 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı, bu Kararın dayanağı olan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin kendisi hukuka aykırı olduğu için hukuka aykırıdır." diye görüş bildirdi.
Kemal Hoca, makalesinde İstanbul Sözleşmesi'nin hükümlerine hiç değinmedi, ben de daha önce konuyu incelediğim için girmiyorum. Çünkü Kemal Hoca'nın "Cumhurbaşkanının bu şekilde bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesini feshedebileceği kabul edilirse, yarın Cumhurbaşkanının diğer bir Avrupa Konseyi sözleşmesi olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini de feshedebileceği neden kabul edilmesin? Böylece iktidar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden de kurtulmuş olur. Uluslararası sözleşmeleri Cumhurbaşkanı kararıyla feshetme yolu bir kez açıldığında bu yolun nereye kadar uzanacağını kimse söyleyemez." görüşü üzerinde durmak gerekir. 
(Makalenin tamamını  adresinden okuyabilirsiniz.)
***
Söz Cumhurbaşkanı'nın yetkileri ve eylemleri üzerinden açılmışken, viratrabzon sitesinde yayınlanan "Atatürk'ün kolibası" haberini de bilgilerinize sunuyorum:
Trabzonlu emekli asker, Albay Mustafa Önsel ve arkadaşı emekli albay Muzaffer Taytak, Ankara Söğütözü'nde bulunan Orman Genel Müdürlüğü'ne bağlı arazide Atatürk'ün kulübesini ziyaret ederek görüntülediler.

1926 yılında Mustafa Kemal Atatürk, yaverine "Şu parayı al ve bana Söğütözü'nde bir koliba yaptır" diyor. "Koliba", Rumeli Türkçesinde kulübe demek. Atatürk'ün yaveri kulübeyi ve yanındaki hizmet binasını yaptırıyor. Atatürk, zaman zaman yakın çevresi ile birlikte bu kulübede dinlenme fırsatı buluyor. Hatta hasır koltukta kahve içerken gösteren fotoğraf, bu kulübede çekilmiştir.
O hasır koltuk ve Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın kendisine hediye etmiş olduğu seccade bu kulübede muhafaza altında duruyor. Bekçi kulübesi olarak geçen diğer kulübe ise hizmet binası olarak kullanılıyordu.
2001 yılında dönemin hükümetinin Bayındırlık Bakanı direktifi ile burası restore edilmiş. Restorasyon ile birlikte o kadar yeni malzeme kullanılmış ki kulübenin o günleri yansıtan ruhu kaybolmuş. Fakat varlığı bile güzel... Önemli olan ise buranın halk tarafından bilinmesi ve halkın ziyaretine açık tutulabilmesidir. Şu anda maalesef kapısı kilitli...
***

Atatürk elbette İstanbul'a geldiği zaman Dolmabahçe Sarayı'nı ve Florya Köşkünü kullanıyordu ama kendi döneminde ve kendi parasıyla işte bu iki kulübeyi yaptırmıştı... Dörde dört iki kulübe...

Yazarın Diğer Yazıları