Medya Arkası (01.09.2016)

Medya Arkası (01.09.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde 30 Ağustos Zafer Bayramı, Fırat Kalkanı ve Cerablus, Emin Koramaz'ın Suriye açıklaması, İbrahim Kalın, polislerde türban yasağının kaldırılması, Vedat Türkali ve Çin-G20 zirvesi vardı.

30 Ağustos’tan 15 Temmuz’a / Vedat Bilgin / Akşam

Türkiye Milli Mücadele’den bu tarafa her 30 Ağustosta Zafer Bayramı’nı kutlamıştır fakat özellikle resmi bayramların kutlanmasında zaman içinde giderek halktan uzaklaşan bir devlet dili hâkim olmuştur. Cumhuriyetin demokratikleşmesine karşı bir dilin, içten içe bu kutlamalarda resmi bir söylem üzerinden demokrasiye karşıt bir biçimde kendini göstermesi neredeyse alışkanlık halini almıştır. Bunun sebep olduğu en önemli sorun, Zafer Bayramı gibi büyük tarihi bir olayın Milli Mücadele’nin neticesinin zaman içinde devlet alanıyla sınırlı kalmasıdır.

Türk milletinin kazandığı büyük zaferin, yirminci yüzyılda sömürgecilik karşısında elde edilmiş ilk kesin zafer olduğu, bunun sadece biz Türkleri değil bütün dünyayı ilgilendiren sonuçları bulunduğu, arkasından başta Hindistan olmak üzere bütün dünyada bağımsızlık hareketlerine örnek teşkil ettiği düşünülünce bu kutlamaların anlamındaki derinlik daha iyi kavranacaktır. Bu bakımdan 15 Temmuz darbe girişimi üzerinden yapılan saldırıya Türkiye’nin verdiği cevabın aynı zamanda 30 Ağustos Zafer Bayramı başta olmak üzere resmi bayramlardaki ‘resmi üslubu’ millileştirecek bir neticesi olduğunu, olacağını belirtmek gerekir.

***

Terörle Mücadele Eylem Planı’na ne oldu? / Okan Müderrisoğlu / Sabah

TSK Müşterek Özel Görev Kuvveti tarafından sürdürülen Cerablus Harekâtı, dış dinamikler kadar içeride atılacak adımlara da yeniden odaklanmamız gerektiğini gösterdi. Terörle mücadelenin sınır dışına taşan, içeride de etkili biçimde devam eden güvenlik boyutu, kalıcı çözüm için alınması gereken tedbirleri gölgelememeli. Yani, terörle mücadelenin gelip güvenlik politikalarına sıkışıp kalmasına müsaade edilmemeli.
Peki, bizde bu kanaati oluşturan gerekçe ne? Çok açık şekilde, bürokratik dehlizlerde kaybolmakta olan eylem planı.
Daha doğrusu Şubat 2016'da 10 ana başlıkta açıklanan ve 303 maddeden süzülerek 81 maddeye inen "Terörle Mücadele Eylem Planı." Bu plan acaba ne durumda? Tabii bu sorgulamayı yapmaya başladığımızda, araya çok sayıda makul sayılabilecek mazeret sıkıştırılabilir.
Ki öyle de oluyor. Ancak, Türkiye'nin her türlü şekil ve isim altındaki terörle mücadelesinden daha önemli bir gündemi olabilir mi? Kuşkusuz, hayır. Hal böyle iken Terörle Mücadele Eylem Planı'ndan ne kadar mesafe alındığı, bir başka anlatımla neden istenen hız ve etkinlikte mesafe alınmadığı hepimizi yakından ilgilendiriyor.

***

 Fırat Kalkanı / Taha Akyol / Hürriyet

TÜRKİYE Fırat Kalkanı operasyonunu askeri bakımdan başarıyla yürüttüğü gibi, diplomatik bakımdan da çok iyi planladı.

20 Ağustos’ta IŞİD’in Gaziantep’te yaptığı kına gecesi katliamı önemli bir dönüm noktası olsa gerek.

24 Ağustos’ta sabaha karşı Türk Silahlı Kuvvetleri IŞİD ve PYD’ye karşı Cerablus’a girerek Fırat Kalkanı operasyonunu başlattı, aynı gün öğleden sonra ABD Başkan Yardımcısı Biden Ankara’ya geldi. 15 Temmuz darbesinde Meclis’in nasıl bombalandığını gören Biden, bunu “11 Eylül”e benzetti; yani El Kaide’nin Amerika’da İkiz Kuleler’i vurmasına... 

Biden Türkiye’nin Cerablus operasyonuna da “tam destek” verdiklerini söyledi. Gülen’in iadesi konusunda da daha müsait bir dil kullandı.

Demek ki, Suriye’de ilk defa kara harekâtı yapan Türkiye, ABD ile ilişkiler açısından operasyonun zamanlamasını isabetle ayarlamıştır.

***

Ankara'da akıllı biri var mı demiştim, varmış / Ertuğrul Özkök / Hürriyet

DÜNKÜ yazımda Ankara'da akıllı bir insan var mı diye sormuştum.
Varmış...

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın...

Dün Türkiye’nin Suriye operasyonunu açıklarken aynen şunları söyledi:

“Bu operasyonu sanki Kürtlerin haklarına yönelik bir operasyonmuş gibi sunmaları tamamen ahlakdışıdır.”
“Bunu Suriye Kürtlerine karşı yapılan bir hareket gibi, Kürtlerin kazanımlarını engellemeye yönelik bir operasyon gibi yansıtma girişimlerini şiddetle kınıyoruz.”
“Türkiye’nin Suriye Kürtleri ile bir sorunu yoktur. Türkiye’deki Kürtlerle, Irak’taki Kürtlerle, İran’daki Kürtlerle, dolayısıyla bölgedeki ve dünyadaki hiçbir Kürt vatandaşımızla ya da bölge insanı ile bir sorunu yoktur.”
“Bizim bir PKK sorunumuz vardır, bizim terör örgütleri sorunumuz vardır.”

Evet... Akıllı politika budur.

Görüşüm şudur ki...

Türkiye bu akıllı üslupla devam ederse...

Suriye’ye nasıl sorunsuz girmişse...

Yine sorunsuz çıkabilir.

Yani bugün için diyeceğim ki...

Tebrikler İbrahim Kalın...

***

Karanlığın ödü / Bekir Hazar / Takvim

Adam oturuyor, stratejik araştırmalar yapıyor. Ve alıp bunları İsrail Devleti'ne sunuyor. "Bunları yapmak zorundayız" diyor. Devlet, adama çok itibar ediyor, görüşlerini paha biçilmez buluyor. Sonrasında uygulamaya geçiyor. Ondan dün bahsetmiştik kısaca. Eleman bir profesör...
"Türk-İsrail stratejik ortaklığı" adında bir kitabı var.
Hayali Türkiye'deki bürokrasiyi ve orduyu Tel-Aviv'in yönetmesi. Begin- Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi'ni yönetiyor. Adı Efraim İnbar.
2010'da New York Üniversitesi'ne bağlı TAUB İsrail Araştırmaları Merkezi'nde bir konferans veriyor ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı yerden yere vuruyordu. "İsrail konusunda saplantılı" diyordu.
Geçtiğimiz haftalarda bir makale yayınlıyor ve "DAEŞ desteklenmeli" çağrısı yapıyordu Tel-Aviv'e.
"Aman ha sakın DAEŞ'i bitirmesinler bu büyük startejik hata olur" diyordu.
Müslümanlar'ın istihbarat birimlerinin kucağına oturtulan Müslümanlar tarafından katillere dönüştürülerek katledilmesinden zevk alan bir akademisyen stratejistti o.
İsrail'de yayın yapan Jarusselam Post'ta yazıyor ve şöyle bağırıyordu: "İstikrar arayıp duruyorlar. DAEŞ'i bitirerek askeri hedeflere ulaşmayı planlıyorlar.
Ama İSTİKRAR her zaman bir DEĞER olmaz. İSTİKRAR yalnızca BİZİM ÇIKARLARIMIZA HİZMET için sözkonusu olabilir." İlginçtir DAEŞ'in İsrail teknolojisini kullanarak füze savunma sistemi kurduğu ortaya çıkmıştı. İşte o DAEŞ Suriye'de ÖSO ile birlikte Külliye köyüne giren bir Türk Tank'ını vurdu. Anlaşma gereği Türk iritibat subayları hemen İncirlik üssündan kalkan ve havada olan koalisyon uçaklarından yardım istedi. Bir saat oyaladılar. Ve Türk uçakları DAEŞ mevzilerini imha ettikten sonra bölgeye gelen Amerikan uçakları boş araziye bomba yağdırdılar. Ortada sinsi bir ŞEYTAN OYUNU var. DAEŞ'i boş arazi vurarak kollayan bir PENTAGON... Ve dün yanlışlıkla vurdukları PYD'den özür dileyen Amerika...
Utanmasalar DAEŞ'ten de özür dileyecekler.

***

Mâlûm ‘Oda’ düşünce kuruluşu ise, ben de hem mimar hem mühendisim! / Murat Bardakçı / Habertürk

 Cerablus’ta başlattığımız harekât hazreti hiddetlendirmiş olacak ki,“Suriye’nin içişlerine karışmayın” diye uyarıyor!

Sonra, Türkiye’nin bu harekâtı Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu açıklamasının ardından düzenlediğini söylüyor; “Ortadoğu genelinde emperyalizm ve AK Parti iktidarı tarafından ılımlı olarak lânse edilen tüm İslamcı güçler, gerçekte IŞİD’in asker devşirdiği köktendinci kaynaklardır” diyor.

Bitmediiii.... Hazret hızını alamıyor ve birbirinden önemli tavsiyeler sıralıyor:

“...İktidar, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda samimi olmalı ve önce Türkiye’deki IŞİD hücrelerini bitirmelidir. Ülke savaş atmosferine sokulmamalıdır. ...Türkiye’nin Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale üssü olmaktan çıkması, içerideki bütün şeriatçı-cihatçı güçlere karşı radikal bir tutum içine girilmesi gerekir. Ülkede barış, bölgede barış! İvedi gereklilik budur. Emek ve demokrasi güçleri bu yönde birleşik çaba göstermelidir...”.

Bu ifadeler Türkiye’deki muhalif bir sol partiye, Suriye hariciyesine yahut sokaklarda broşür dağıtan sol gruplardan birine ait değil: Bundan üç ay önce Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilen Emin Koramaz’ın sözleri!

***

Elveda usta… / Hikmet Çetinkaya / Cumhuriyet

Yazı masamın başına Vedat Türkali’yi yazmak için oturdum... 
97 yaşında yaşamını yitiren Türkali’yi nasıl anlatırım, diye düşünüyorum... 
Edebiyatımızın kilometre taşlarından, sosyalist, şair bir yazardı o... 
Çok genç yaşta zindanlara atılmış, hayatı mücadeleyle geçmiş, ezilenin yanında olmuş, özgürlük mücadelesi vermiş, üretken bir yazarı anlatmak gerçekten çok zor. 
Haramilerin saltanatını yıkmak için çabalamış, uğraşmış, hep halkın yanındaolmuş bir düşün insanı, romancı, şair. 
Onu, bugün halkın yüreğine gömüyoruz... 
Hüznün, iç çekişlerin, bazen umudun bazen umutsuzluğun gelgitlerinde büyür hayat ağacı. 
Gözlerinizi yumarsınız... 
Bir zaman dilimi içinde mahpushaneler gelir aklınıza. 
Tutuklu günlerinde, aylarında, yıllarında dolunayın nasıl menekşelendiğinigöremez ama hissedersiniz. 
Tam o sırada bir şiir gelir aklınıza: 
“Biz ki acılar döneminden 
Ellerimizi kirletmeden geçtik
Direncim senin olsun 
Sevgim senin olsun.” 
Soluğunuz kesilir... 
Başınız döner... 
Acılarını sevgiyle harmanladığı yıllarda yıldızlar biriktirmişti avuçlarında Vedat Türkali. 
O yıldızları dağıtırken “al halkım al senin olsun” diye haykırdı. Gönlünde yarattığı bahçeden çiçekler toplayıp dağıttı, “alın ezilen emekçi kardeşlerim, sizin olsun” diye seslendi hep... 
Sabrını verdi, düşüncesini, sevgisini, yüreğini “Gar Yayınları”nı kurdukları bir başka usta yazar Rıfat Ilgaz’la birlikte... 
1951’de tutuklandı 7 yıl zindanda yattı... 
Işığın kilitlendiği karanlık kafesleri, yalnızlığın kelepçesini, unutulmaya kalkan birtrenin penceresinde eski istasyona bakmayı, sonsuz özgürlüğe koşan o büyük sevdayı hiç unutmadı.

***

Türbanlı polis… / Bekir Coşkun / Sözcü

Türbanın üzerine polis şapkası koyunca…
Yani hırsız kaçsa, sen gidersin kep kalır…

Önce “yargıca, savcıya, askere, polise türban olmaz” dediler…
Darbe olunca ayet değişti…
Konu “Polis Kılık Kıyafet Yönetmeliğinden” çıktı, Nur Suresi 31'inci ayete girdi…
Söyler misiniz; kadın polislerin türban takması ile OHAL'in ne ilgisi var…

Sorun polisin “inancı” ile ilgili değildir… İnancı izin vermiyorsa, modern giysi gerektiren mesleği seçmezsin…
Sorun; polis ile muhatap olacak insanların “inancı” ile ilgilidir…
“Dindar, AKP'li ve Sünni mezhebinden” olduğunu peşinen bağıran bir devlet memuru ile karşılaştıklarında, o insanların devlete duyacakları “inançtır” o…
Asla güven duyulmaz…

***

Çin G-20: Doğu’nun yeni paradigması... / Cemil Ertem / Milliyet

Bu yıl 4-5 Eylül’de Çin’de yapılacak G-20 zirvesi, geçen yıl Türkiye’de yapılan zirvenin bir bakıma devamı sayılabilir. Geçen seneki zirvede Türkiye, kapsayıcı büyümeyi öne çıkartan ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ticaretindeki payını bu perspektifte artırmayı amaçlayan temel politikaları ve bu politikaların uygulama alanlarını gündeme getirdi. Bu sene de Çin, büyük ölçüde 2012’de ortaya çıkmaya başlayan ve devlet başkanı Xi Jinping’in 2014’teki APEC toplantısında “Çin önümüzdeki 10 yılda 1,25 trilyon dolarlık dış yatırım yapacak” diyerek ilan ettiği yeni kalkınma stratejisini G-20’nin temel başlıklarında gündeme getirecek. Çin’in “tek kuşak-tek yol” sloganı ile dünyaya tanıttığı bu strateji, 20. yüzyılda teklemeye başlayan ve yeni yüzyılın hemen başında dağılma sürecine giren Batı kalkınmasına alternatif yeni bir Doğu kalkınması olabilir mi? Sanıyorum bu soru, Türkiye dahil olmak üzere, tüm gelişmekte olan ülkelerin G-20’deki temel arayışı olacaktır.

G-20’nin büyüme, finansal yönetişim, vergi adaleti, korumacılık ve buna bağlı dünya ticaretinin düzenlenmesi, borç sorunu, iklim değişikliği, gelir dağılımındaki adaletsizlik, terörün finansmanı ile mücadele, alt yapı yatırımlarının kapsayıcı büyümeye katkı yapmasını sağlayacak şekilde planlanması, yolsuzlukla mücadele gibi temel başlıklarını, yakın zamana değin, (belki de 2015-AntalyaZirvesi’ne kadar) gelişmiş ülkeler kendilerine göre yorumladı ve içini doldurdu. Örneğin gelişmiş ülkeler korumacılık konusunda, dünyanın doğusuna gümrük duvarlarını indirin diye baskı yaparken, demir-çelik gibi geleneksel sektörlerde çok yüksek korumacılık uygulamaya başladılar. Başta ABD olmak üzere, krizin giderek derinleştiği İngiltere ve merkez AB ülkeleri, her alanda yürüttükleri çifte standart anlayışını burada da gündeme getirdiler.