Medya Arkası (04.10.2016)

Medya Arkası (04.10.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde darbe girişimi ve FETÖ, Rusya'nın 15 Temmuz açıklaması, Lozan ve spor federasyonlarında FETÖ ile mücadele vardı.

Rusya, 15 Temmuz’u önceden biliyor muydu? / Güngör Mengi / Vatan

Ecevit döneminde…

Eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın dün Hürriyet’e verdiği röportajdaki birçok açıklaması önemliydi.

Vurguladığı noktalar arasında “Gülen Cemaati’nin tehlikesini yıllar önce Ecevit döneminde fark ettiği, onu uyaran hadisenin ‘bu Cemaat mensuplarının devletin istihbarat birimlerine aşırı ilgi duymaları’ olduğu” var.

Konuyla ilgili şüphelerini Ecevit’le de paylaşmış.

Gülen’in tehlikesini anlayamayıp onunla görüşmeye devam eden ve devlet içinde yerleşmesini engellemeyen lider ve hükümetlerin de en azından “Gülen’in 1999’daki kasetinde yaptığı konuşma” ile uyanmaları gerekirdi.

Avrasya Yerel Yönetimler Birliği Genel Başkanı Hasan Cengiz’in dünkü açıklamasında verdiği “Bir grup askerin kendilerine Ocak’ta FETÖ’cü asker listesi getirdiği, bu listenin devlete teslim edildiği” bilgisi…

Putin’in Özel Temsilcisi Aleksandr Dugin’in 14 Temmuz’da, darbe girişiminden bir gün önce milletvekilleriyle toplantıda, özel görüşmelerde ve konferansında “Ordunun içinde hareketlilik olduğunu, bunun üstüne gidilmesi gerektiğini” söylediğine dair bilgi de çok önemli.

Onun bileceği ve uyaracağı kadar ortada olan bir durumun bizim tarafımızdan çok daha önce görülmemesi ve önlenmemesi üzücü değil midir? 

***

Fetö'cü hakimlerin yaktığı canlar / Mehmet Tezkan / Milliyet

Bir ay oluyor..
Fethullahçı yapı yargıdan temizleniyor temizlenmesine de, o hakimlerin aldığı kararlar verdiği cezalar ne olacak diye sormuştum..
Öyle ya.. 3 bin 390 hâkim ve savcı meslekten atıldı..
2 bin 245’i tutuklandı..
Bu hâkimler binlerce karara imza attı.. O hâkimlerin aldığı kararlar yok hükmünde olmalı dedim..
(7 Ağustos 2016)
Çünkü.. O hâkimler hukuka göre mi karar verdi, imamlarından aldıkları direktif doğrultusunda mı karar verdi; bilmiyoruz..
Bu sebeple; FETÖ’cü hâkimlerin aldığı bütün kararlar şaibeli.. 
Belki tanık sahtedir, belki belge düzmecedir!.

İktidardan ses çıkmadı ama muhalefetten çıktı.. 
CHP mağduriyetlerin giderilmesi için yasa teklifi verdi.. Deniliyor ki; terörle mücadele kapsamında ceza alan hâkimlerin baktığı davalarda hüküm giyenler yeniden yargılansın.. 
Bu teklifin hızla yasallaşması lazım..
Kumpas davaları Ergenekon’la, Balyoz’la, Casusluk’la sınırlı değil..
İmar davaları var, alacak verecek davaları var, yaralama, cinayet davaları var..
Var oğlu var..

İktidar şunu söyleyebilir.. Veya şu sebeple işi yokuşa sürebilir..
14 bine yakın hâkim ve savcının 3 bin beş yüzü atıldı.. Neredeyse dörtte biri.. 
İş yükü zaten ağırdı..
Üstüne darbe girişimi, FETÖ soruşturması bindi.. 32 bin kişi tutuklandı.. 100 bine yakın kişi kamudan uzaklaştırıldı..
Onların davaları var..  Bunların üzerine geriye yönelik binlerce dava eklenirse sitsem kilitlenir..
Yargı bu yükü taşıyamaz.. 

Ama bi dakika.. Nasıl olsa bir yerden başlanacak.. Hiç olmazsa hapiste olanların dosyaları açılarak başlansın..

***

Gülen üç ülkeye kaçabilir / Abdulkadir Selvi / Hürriyet

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşmesinde, Gülen'in iadesini gündeme getirince, ilginç bir diyalog yaşanıyor. Biden, bunalmış bir vaziyette, "Elimde imkân olsa onu Mars'a gönderirim" diyor.

Mars’tan vazgeçtim Türkiye’ye göndermiyorlar. 

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a göre, Gülen konusunda sunduğumuz deliller çok güçlü. O nedenle ABD bu işten kaçamaz. Türkiye’de çok kanlı bir darbe girişimi olmuş, darbenin arkasında Fetullah Gülen’in olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile duymuş. Darbeciler, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı, Fetullah Gülen’le görüştürmek istemişler. Darbeciler, Gülen’le ilgili itiraflarda bulunmuşlar. Adalet Bakanı resmi kanıtları bizzat kendi eliyle sunmuş. Bekir Bozdağ haklı olarak “Daha ne olsun” diyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’deki bir programına girerken yakaladığım bir bakana, “Gülen konusundaki katı tutumlarını sürdürüyorlar mı?” diye sormuştum. “Biraz esneme var. Eski katı tutumlarını terk ettiler” karşılığını vermişti. Daha da meraklandığımı görünce, “Üçüncü ülkeye gönderecekler gibi” diye fısıldamıştı. Dönerken uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu ihtimali de sorduk. “Bir ilerleme olur” dedi.

REZA İÇİN UYGULADILAR

Gülen’in iadesiyle ilgili olarak ABD makamlarına sunulan dosyada başka bir talep daha var. Gülen’in üçüncü bir ülkeye kaçma ihtimaline karşılık olarak “Tedbiren tutuklanması” talebi bu. ABD’nin Reza Zarrab için uyguladığı tedbiri biz de Gülen için istiyoruz. Hem de deliller var. Dosyada Gülen’in üç ülkeye kaçma ihtimalinden söz ediliyor. Brezilya, Belçika ve Kanada. Gülen’in ikameti için üç ülkede yürütülen temaslara yer veriliyor. Gülen için Kanada’da hazırlanan ikametgâha ilişkin bilgiler yer alıyor. İade konusunda umutlu olunmasa da üçüncü ülke ve geçici tutuklama yönünde bir beklenti hâkim. Üç ülkeyle de suçluların iadesi anlaşmamız var.

***

‘Lozan savunma hattı’ ve ihlal ettikleri Lozan hükümleri / Nihal Bengisu Karaca / Habertürk

Pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan ve “Bağırsanız sesinizin duyulacağı adaları Yunan aldı. Başarı bu mu?” diyerek başlattığı tartışmanın “cumhuriyeti tartışmak için değil” coğrafyanın ittifaklarını ve çatışmalarını belirleyen “enerji” meselesiyle ilgili ve dış muhataplara yönelik olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Nitekim konuşmasının bir kısmı, dış müdahalelerin FETÖ olarak andığımız örgüte darbe yapmayı göze aldırabilecek denli teşvik edici olması üzerineydi ve Lozan konusuna “Sevr” üzerinden gelindi.

Lozan’ı tartışmaya açmak olarak tanımlanan ve muhatabının laik, bağımsız, akla-bilime dayalı bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti olduğunu ileri süren iddialar kesif bir Lozan savunma hattı oluşturdu. Gerekçe “Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur, tapuyu yırtıp atmaya mı niyetlisin?” noktasına gelmese ikinci bir Lozan yazısı yazmaya gerek görmezdim ve “Lozan savunma hattının Lozan’a uygunluğunu” sorgulamaya gerek duymazdım.

Lozan, Kurtuluş Savaşı sonunda ortaya çıkan yeni Türk devletinin kurucu belgesidir. Dünyayı yöneten büyük güçlere karşı, masada verilebilecek mücadele o kadardı. Kimse adaları da, Selanik’i de, Musul’u da keyfinden vermedi. Kabul.

Ancak şöyle de bir gerçek var: Bugün Lozan’ı sorgulamayı annelerine küfredilmiş olmaya eşdeğer tutanların selefleri, Lozan hükümlerinden duydukları memnuniyetsizliği ifade etmekte hiç de sakınca görmemişlerdi. Erken cumhuriyet kadroları, Boğazların statüsünden hoşnut kalmamıştı mesela. Gayrimüslimlere tanınan haklar “fazla” bulunmuş, Musul’un durumunun tamamen netleşmesi sonrasında gerginlikler söz konusu olmuştu.

***

Akıl kıtlığı amigoluğun şartı mı? / Etyen Mahçupyan / Karar

Normal bir toplumda kıt akıllılar genellikle çoğunluğu oluşturmaz. Bu grubun sosyal kesimler arasında az çok eşit dağılması da beklentiye uygundur. Dolayısıyla iktidar çevresinde son dönem ortaya çıkan amigolar arasında bu özelliğin ülke ortalamasının hayli üzerinde seyretmesinin bir açıklaması olmalı… Hemen her ülkede oportünistlerin iktidar çeperine meyletmesi şaşırtıcı bir durum değil. Ama bunun aynı zamanda zihni melekeler açısından bir yetersizliğe denk gelmesi herhalde bize has bir durum.

Bu kişilerin kariyer hesapları ile bir derdimiz yok. Hepsinin yolu açık olsun… Ancak akıl yürütme ve kamusal tartışma açısından ‘keşke daha nitelikli olsalardı’ dememek mümkün değil. Çünkü mantıksal önerme konusundaki eksiklikleri herkesi etkiliyor ve tek tük istisnalar dışında, bugünlerde kamusal alanda konuşabilmenin yolu da söz konusu gruba dahil olmayı gerektiriyor.

Konuyu bir örnek üzerinden açalım… Bu grubun anlam dünyasının tam göbeğinde “Türkiye’nin karşısında bir üst aklın bulunduğu” varsayımı var. Olamaz diyemeyiz… Ancak bu varsayımı kaba bir propaganda aracı olmanın ötesine taşımak istiyorsak, sınanabilir bir önermeye dönüştürmemiz gerekir. Yani ‘eğer üst akıl varsa’ nelerin olacağını öngörmek, bunları gerçek hayatla karşılaştırmak ve oradan hareketle önermemizin doğruluk oranının ne olduğunu saptamak lazım.

15 Temmuz darbe girişimi bu açıdan çok elverişli bir fırsattı. Çünkü Türkiye ve AK Parti iktidarının en zayıf anıydı. Eğer bir üst akıl varsa o noktada ‘öldürücü’ darbeyi indirmesi beklenirdi. Bahsini ettiğimiz amigoların ise halen tekrarladıkları temel iki varsayımı var: Birincisine göre üst akıl Türkiye ile ilintili bütün siyasi ve ekonomik aktörlerin üst iradesi olarak onları yönetiyor… İkincisine göre ise üst akıl Türkiye’de darbeyi/terörü destekliyor ve bu yönde kaos ve parçalama stratejisi uyguluyor.

***

Çağdaş uygarlık düzeyi / Fikret Bila / Hürriyet

TÜRK halkı, 15 Temmuz kanlı darbe girişimi karşısında demokratik–laik Cumhuriyet'e sahip çıktı, darbe girişimini önledi.

15 Temmuz’un bedeli ağır olsa da en büyük kazanımı bence budur.

O gece ortaya çıkan gerçek, büyük Atatürk’ün kurduğu ve “En büyük eserim” diyerek gençliğe emanet ettiği Türkiye için çizdiği rotanın ve gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyi hedefinin Türk milleti tarafından çoktan benimsendiğidir.

Halk, askeri vesayete de demokrasiyi ve laikliği yıkarak kurulacak çağdışı din devletine, imamlar rejimine de karşı çıkmış, hayatı pahasına demokratik-laik rejim tercihini ortaya koymuş, Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak ve hatta aşmak için yoluna devam etmesini istemiştir.
Siyaset kurumuna düşen, bu yolda atılabilecek bütün adımları atmasıdır.

Bugün askeri vesayetten söz etmek mümkün olmadığı gibi, 15 Temmuz itibarıyla çok önemli bir tehlikeyi bertaraf etmiş ve büyük bir kamburdan da kurtulmuştur.

Siyaset kurumunun bundan sonra atacağı adımlar, demokratik-laik rejimi güçlendirmek olmalıdır. Demokrasiyi, örgütlenme ve siyasete katılma kanallarını çoğaltarak, siyasi partileri demokratikleştirerek askeri müdahale olasılıklarını, laikliği güçlendirerek de dinin siyasete hâkimiyet kuracağı zemini ortadan kaldırmalıdır.

  Çağdaş uygarlık düzeyi diyerek Batı’nın demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ekonomik refah, gelir dağılımı dengesi gibi değerlerini esas alarak Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmaya çalışan Türkiye yerine, FETÖ gibi demokrasi ve laiklik karşıtı bir örgütlenmeyi Ortadoğu için ‘ılımlı İslam’ ambalajıyla bir ‘model’ yapmaya girişmesi, kendi değerlerini inkârdan, ikiyüzlü bir politika izlemekten başka bir şey değildir.

15 Temmuz’da Türk halkı bunu bozmuş ve yürüyeceği yolu tüm dünyaya göstermiştir. Bu mesajın artık ABD ve AB tarafından alınmış olması gerekir.

***

Spor federasyonlarında FETÖ ile mücadele / İlker Dilek / Fanatik

15 Temmuz gecesi ülkemiz çok büyük bir tehlikeyi inanç dolu kahramanca duruşuyla dünyaya örnek olan vatandaşlarımız sayesinde amacına ulaşmadan sonlandırdı. Sonrasında hem kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sektörde temizlik hareketi başladı ve şükürler olsun ki Fetö yapılanmasının beli büyük oranda kırıldı ve bu süreçte Fetö mensuplarını temizleme çalışmalarına devam ediliyor. Ancak zamanlama açısından daha hızlı ve radikal müdahale edilmesi gereken birçok kurum var. Bunlardan biri de başkan ve üyelerinin yeniden belirleneceği seçimlerine çok az bir zaman kalan spor federasyonları...

Üzerine alınan olmadı!

Geçtiğimiz günlerde Futbol Federasyonu önemli adımlar attı. MHK başta olmak üzere birçok kurul neredeyse yeniden dizayn edildi. Bir anda çok sayıda istifa gündeme geldi. Bunların çoğunun Fetö ile bağlantısı olduğu biliniyor.

Adalette, emniyette, Silahlı Kuvvetler’de, eğitimde, özel teşebbüslerde ve daha nice alanlarda yapılanan Fetö’nün, futbol dışındaki diğer spor federasyonlarını pas geçtiğini söylemek mümkün mü? Bu konuda türlü türlü iddialar havada uçuşuyor.

Konuyu Rio Olimpiyatları’ndaki başarı durumunu da dikkate alarak değerlendirdiğimizde federasyonlarla ilgili yapılacak çok iş olduğu ortaya çıkıyor. Zaten Gençlik ve Spor Bakanı Sayın Akif Çağatay Kılıç, bu hususta yaptığı açıklamada, federasyon başkanlarının kendi muhasebelerini yaparak başarısız olanların herhangi bir işleme gerek kalmaksızın istifa etmeleri gerektiği sinyalini vermişti. Ancak bugüne kadar üstüne alınan hiç olmadı!