Medya Arkası (07.09.2016)

Medya Arkası (07.09.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde 15 Temmuz, FETÖ, Fırat Kalkanı operasyonu ve Hırant Dink vardı.

Arkadaş Türk karakteri dediğimiz şey bu mu yani / Ertuğrul Özkök / Hürriyet

Eğer 15 Temmuz gecesi tankların önüne yatan bir insan bile FETÖ'cü diye ihbar ediliyorsa...

Evi aranıyorsa.. 

Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz bile tweet atıp “Bu operasyon bize dönüyor” diyecek hale gelmişse...

Eğer Ankara Ticaret Odası’nın kapalı oturumunda bir işadamı, kendini, hakkında hiçbir hukuki işlem olmayan ötekine FETÖ’cü diye bağırıp istifasını isteme hakkına sahip görmeye başlamışsa...

Eğer ülkenin dört bir tarafında muhbirlik şahsi düşmanlıkların en büyük silahı haline gelmişse...

Kardeş kardeşi, anne çocuğunu, çocuk annesini-babasını, komşu komşuyu ihbar telaşına düşmüşse...

Eğer aranan insanların karıları, anneleri, kardeşleri rehin alınmaya başlanmış...

Tekerlerli sandalyeye mahkûm yaşlı kadınlar, sırf aranan birinin yakını olduğu için sürüklene sürüklene götürülür hale gelmişse....

Eğer yıllar önce başı örtülü ilk kadın milletvekilinin koluna girerek onu Meclis’e götüren başı açık kadın milletvekili, bugün içeri alınmış ve o gün onun desteklediği başı örtülü kadın onu savunmak için tek kelime edemeyecek hale gelmişse...

Yılların gadrine uğramış muhafazakâr insanlar sonradan yetme trollerin, yanaşma köşe yazarlarının vicdansız saldırıları karşısında yapayalnız bırakılmışsa...

Kıskançlık ve haset genç bir baleti gammazlamaya inecek kadar pespayeleşmişse...

Silivri mezalimi sırasında farkına vardığımız hukuk sorunu, şimdi hızla milli bir karakter sorunu haline geliyor demektir.

Cumhurbaşkanımıza, Başbakan’a, ana muhalefet partisi başkanına, MHP Genel Başkanı’na, kendime, hepimize sesleniyorum...

Geleceğe, çocuklarımıza, böyle bir hukuk ve karakter mirası bırakmaya razı mıyız...

***

 FETÖ, İnönü Stadyumu’na nasıl girdi?.. / Uğur Dündar / Sözcü

Sevgili Bekir Coşkun, dünkü “FETÖ nerelerimize girdi” başlıklı muhteşem yazısında örgütün sızdığı kurumları sıralamış ama çok önemli bir yeri unutmuştu:
“İnönü Stadyumu”nu!..
Onu da ben anlatayım:
Tarih 14 Ekim 2010…
O gün, Beşiktaş Kulübü'nün Nevzat Demir Tesisleri'nde, Başkan Yıldırım Demirören'in deyimiyle “kulüp tarihinin en önemli işi” yapılıyor!
Başkan ve Fİ YAPI İnşaat Şirketi'nin sahibi Fikret İnan, kulüp tarihinin bu en önemli (!) işi için imza atıp el sıkışıyor!
İnan da “Çok onurlu (!) bir iş oldu” diyor!..
Tarihi stadyumdaki “İnönü” adının önüne, yapsatçılıkla uğraşan şirketinin isminin konulması, yani bundan böyle Fİ YAPI İNÖNÜ STADYUMU olarak anılması için, kulübe 2 yılda toplam 6,5 milyon dolar ödeyeceğini söylüyor!
Milli mücadele kahramanı, Cumhuriyetimizin kurucularından “İNÖNÜ” adı ile Fİ YAPI yan yana gelince, kulüp tarihinin en önemli ve onurlu işi tamamlanmış oluyor!

Oysa o tarihlerde finansman batağına sürüklenen Fİ YAPI, taahhütlerini yerine getirmekte zorlanmaya başlamış bulunuyor!
Ama gazetelere verdiği çarşaf çarşaf ilanlarla tüketicileri yanılttığından, SÖZCÜ'deki köşemde dile getirdiğim şu acı durumu kimsecikler yazamıyor:
…Fi Yapı mağdurlarının bana yolladıkları mesajları okusanız, yüreğiniz yanar. Kimi eşinden ayrılmış, kimi borç batağına batmış, kiminin hayatı kararmış. Aralarında intihar edenler bile var. Dünyası kararanlar “Ne olur bizim yaşadıklarımızı yaz” diye yalvarıyor!
Ben de yazıyorum. İşte Fİ YAPI gerçeği…

Fikret İnan ve iki ortağı 2007'de bir şirket kuruyorlar. Fikret İnan'ın adından yola çıkarak, firmalarına “Fi Yapı” adını veriyorlar.
İnan ortaokul mezunu bir inşaatçı… Uzun süre nalburluk yapıyor, bir ara elektronik eşya satıyor… Başarılı olamayınca tekrar nalburluğu deniyor, ardından inşaat müteahhidi oluyor…
Fİ YAPI kurulur kurulmaz kollar sıvanıyor ve hemen toplu konut işine giriliyor.
O tarihlerde, piyasa hareketli, talep canlı. Üç ortağın banka kredisiyle satın aldıkları arsa için hazırladıkları ucuz toplu konut projesi maket üzerinden kapış kapış gidince, ona başlamadan ikinciyi pazarlıyorlar! Derken üçüncüyü… Ve böylece iş, saadet zincirine dönüşüyor!
Bu arada gazetelerdeki tam sayfa ilanların yarattığı “güçlü firma” imajıyla satışlar daha da
hızlanıyor.
Ancak küresel krizin de etkisiyle piyasada daralma başlayınca, ortaklar arasında ihtilaf çıkıyor.
“Daha yavaş büyüyelim, tedbirli gidelim” diyen iki ortak Fİ YAPI'dan ayrılıyor, “Hayır, asıl böyle zamanlar büyümek için idealdir” diyen Fikret İnan, şirketin tek sahibi oluyor. Para yerine daire vererek gazete ilanlarına daha da yükleniyor!
Böylece kriz sürecinde büyüdükçe büyüyor!

 ***

Fetö'cü hakimin verdiği cezalar / Mehmet Tezkan / Milliyet

Fethullahçı yapı yargıdan temizlenmeye çalışılıyor..
3 bin 390 hâkim ve savcı meslekten uzaklaştırıldı.. 2 bin 245’i tutuklandı..
Sorum şu..
Bu hâkimlerin verdiği cezalar, aldığı kararlar ne olacak?

Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalar düştü ya..
Demeyin.. FETÖ’cü hâkimler sadece bu davalara mı imza attılar.. Binlerce hâkimden söz ediyoruz..
Binlerce hâkim, on binlerce dava demektir…
Alacak/verecek davaları var..
İmar davaları var..
Tazminat davaları var..
Nafaka davaları var..
Yaralama, cinayet davaları var..
Yolsuzluk davaları var..
Usulsüzlük davaları var..
Say say bitmez, daha bir sürü dava var.. O davalar ne olacak? Yeniden bakılacak mı?

Bence bakılması gerekir..
Mesela herhangi bir tazminat davası.. FETÖ’cü hâkim neye göre karar verdi?
Hukuka göre mi?
Yargı imamının talimatına göre mi?

Usulsüzlük yapan kişi Fethullahçıysa, Fethullahçı savcı onu mutlaka kollamıştır..
Alacak/verecek davalarından taraflardan biri Fethullahçıysa mutlaka kazanmıştır..
Kamuoyunun gözü önündeki büyük davalarda her türlü tezgâh, her türlü kumpas, her türlü alavere döndüğüne göre küçük davaları düşünün..
Hele gözlerden uzak Anadolu illerini hesap edin..

Yüzlerce genç sudan sebepten içeri atıldı.. Uyduruk örgütlerin üyesi yapıldı, hapse konuldu..
Bu ülkede yargı terörü yaşandı..
O terörü yaşatan hâkim ve savcılar meslekten atıldı, bir kısmı tutuklandı.. 
O hâkimler suçluysa..
Onların aldığı bütün kararlar da yok hükmünde olmalı..
Büyük küçük diye bakılmadan..
Boşanma davasındaki nafaka tutarı bile şaibelidir.. Bir Fethullahçının rica telefonu rakamı değiştirmiş olamaz mı?
Görünen şu.. FETÖ’cü hâkimlerin aldığı bütün kararlar şaibeli..

***

Fırat Kalkanı şehitleri! / Güngör Mengi / Vatan

İngiltere’nin dünya çapında ünlü gazetesi Financial Times’da birkaç gün önce Türkiye’yle ilgili önemli bir uyarı vardı.

Dış Haberler editörü David Gardner “Türkiye’deki son gelişmeleri” değerlendirirken şöyle diyordu:

“Ankara’nın risk sıralamasını değiştirmek zor. Aynı anda 3 cephede savaş risklidir. Gülen yok edilebilir, IŞİD bir gün ortadan kaybolacaktır ama Kürtlerin ‘Suriye sınırının her iki tarafında ilerleyişi’ Türkiye’nin sınır bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak kalacak”.

Tabii burada “Kürtler” yerine “Bazı devletler tarafından desteklenen PKK ve PYD’nin” demesi gerekiyordu.

Zira bu terör örgütleri, o devletlerin de çıkar gördüğü; “4 ayrı ülkede 4 parçalı Kürdistan” hayalini gerçekleştirmek üzere işbirliği yapılan, bu amaçla Kürtleri de öldürmekten çekinmeyen örgütlerdir.

Türkiye’deki genel havaya baktığınızda, büyük bir çoğunluk “Obama’nın birbirini tutmayan eylem ve söylemlerinin” farkında…

PKK’yı desteklediler

Yine büyük bir çoğunluk artık “PKK terörünün Suriye ile bağlantısını” net olarak görüyor.

Televizyon tartışmalarında bazen “Suriye’de iç savaş ve PYD yayılması olmadan önce de PKK terörü vardı” gibi yorumlara rastlıyoruz.

Vardı, çünkü bu hedef için girişimler, çizilen haritalar yıllar öncesinden başlamıştı.

En baştan itibaren AB ülkeleri “PKK ve siyasi uzantılarının yanında” yer aldı.

Gittiğiniz Avrupa ülkelerinde hangi yabancıyla konuşsanız size onları savunacaktır.

Bunun nedeni aynen Ermeni lobilerinin “Soykırım yalanı”nda olduğu gibi PKK’nın da yıllar öncesinden Batı’da başlattığı propaganda faaliyetleridir.

***

Nereye kadar? / Taha Akyol / Hürriyet

SURİYE'de Türkiye başarılı bir operasyon yürütüyor; hem askeri bakımdan hem siyasi bakımdan...

Yakın zamana kadar top atışından başka bir şey yapamayan Türkiye, Suriye’de 400 kilometrekare genişliğinde bir araziyi IŞİD ve PYD teröründen temizledi, denetim altına aldı. Şimdi G-20 Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan, eli daha güçlenmiş olarak “95 km uzunluğunda, 40 km derinliğinde güvenli bölge kurulması”nı öneriyor.

Eskiden diplomasi alanında kalan bu talebin şimdi sahada karşılığı var.

Güvenli bölge kurulur veya kurulmaz, Türkiye’nin sınır bölgesini terörden temizledim diyerek kısa sürece Suriye’den çekilmesi beklenemez; IŞİD de PYD de geri dönebilir.

Fakat Suriye’de nereye kadar ve ne zamana kadar operasyon sürdürülebilir? 

OPERASYON SAHASI

PYD Menbiç’ten çekilecek mi? Türkiye tabii bu konuda Amerikalıların “çekildiler” sözüne güvenmiyor. Bu durumda Menbiç’e operasyon yapılacak mı, belli değil.

Ama operasyonun güneye doğru genişleyerek El Bab’ı da içine alması bekleniyor. 

Çok geniş bir alana yayılması ise beklenmiyor. Zira alan genişledikçe hem daha fazla kuvvet gerekir hem bugünkü müsait diplomatik ortam değişebilir, tepkiler ortaya çıkabilir. Dün üç şehit verdik maalesef, alan genişledikçe bu risk artar.

Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın da dün “Mevcut durumu muhafaza etmek birinci önceliğimizdir” dedi.

Hayati derecede önemli olan, biraz genişletilse de ‘mevcut durumun’ nasıl muhafaza edilebileceğidir.

Kısa sürede Suriye’den çıkarak bu sağlanamaz.

***

Kurunun yanında yanan yaşlar, yaşın gölgesinde saklanan kurular / Mustafa Karaalioğlu / Karar

Yüksek değer taşıyan bütün davalar ve içinden geçmekte olduğumuz dönem gibi sansasyonel süreçlerde adalet endişesi ve tartışmasının artması kaçınılmazdır. Onbinlerce insanın gözaltına alındığı, görevden uzaklaştırıldığı, şirketlere el konulduğu bir ortamda gayet tabii ki verilen bütün kararların doğru olup olmadığı kritik edilecektir. Yapılanlar istatistik olarak kolaylıkla onbinlerle ifade ediliyor olsa da sonuçta o istatistiği oluşturanlar birer insandır. Hepsinin bir hayatı, kariyeri, ailesi, çevresi vardır.

Hassasiyet ne kadar yüksek olursa olsun kurunun yanında yaşın yanmaması, suçsuzla suçlunun ayrılması ve en önemlisi de mesnetsiz iddialarla insanların hayatlarının karartılmaması esastır.

Öte yandan… Bu kadar çok FETÖ’cünün bulunduğu, bu harekete yıllar içinde ve son zamanlara kadar açıktan katkı ve destek verenlerin mebzul olduğu ortamda kimsenin de sayıyı yükseltmek için gayret göstereceğini düşünmemek lazımdır. Zaten çoklar ve zaten birçoğu kendisini yeterince deşifre etmiş durumdadır.

 GİZLENMEYİ ÇOK İYİ BİLEN BİR ÖRGÜT

Unutmayalım ki 15 Temmuz kesinlikle çok haklı olduğumuz ve hesabının etkili bir şekilde sorulması gereken sıradışı bir olaydır. Hesabının sorulması yani sorumlularının yargı yoluyla cezalandırılması demokrasi kalitemizi de artıracak; en az 15 Temmuz gecesi yaşananlar kadar tarihe hayırla yazılacak bir öykü olacaktır. Hızlı ve derinlikli bir hukuki süreç şarttır.

Adalet terazisinin hassas tartması, bu hissiyatın içeriye ve dünyaya aktarılması Türkiye’nin kazanımı olacaktır. Suçüstü yakalanmış bir darbe girişiminin yargılaması da o açıklığı yansıtmalıdır.

***

Buna da mı “kandırılmak” diyeceksiniz? / Can Ataklı / Sözcü

Hırant Dink çinayeti ile “ortaya çıkan” yeni görüntüleri izlediniz mi?
Dehşet.
Korkunç.
Olacak şey değil.
6 jandarma istihbarat elemanı Hırant Dink katledilmeden bir gün önce tam da cinayetin işlendiği yerde toplanmışlar keşif yapıyorlar.
Ertesi gün Ogün Samast isimli katil cinayet yerine geliyor.
O 6 jandarma yine aynı yerde. Birbirlerinden ayrı yerlerde Samast'ı izliyorlar.
Ogün Samast cinayeti soğukkanlılıkla işliyor ve kaçıyor.
Jandarmalar cinayeti izleyip “sonucunu da gördükten sonra” sakin bir şekilde olay yerini terk ediyorlar.
Sarayın yayın organına dönüşen ahaber “ortaya yeni çıktı” diye veriyor haberi ve görüntüleri.
Ne demek yeni çıktı?
Nerede duruyordu bu görüntüler?
Şimdi kim bulup çıkardı?
Zamanında kimse görmedi mi, kimse bakmadı mı?
Haberi dikkatle izledim. Yeni bulgular sonucu 9 yıl önce bazı şirketlerin güvenlik kamerasının kaydettiği görüntülerin şimdi izlendiğine ilişkin bir bilgi yok.
Haberi dinlediğinizde anlıyorsunuz ki bu görüntüler zaten elde varmış ama açıklanmamış.
Hırant Dink cinayeti biliyorsunuz önce aşırı sağcı bir grubun adi cinayeti olarak nitelendirilmiş ve Samast ile bazı suç ortakları yargılanmıştı.
Aynı cinayet daha sonra Ergenekon adı verilen sahte örgütü “terörist” sınıfına sokmak için kullanılmış ve cinayetin Ergenekon tarafından işlendiği ileri sürülmüştü.
Şimdi ise cinayeti cemaatçi dinci faşist teröristlerin işlediği yolunda çok önemli kanıtlar ortaya çıkarıldı.
İktidar bir yandan “kandırıldık” bahanesinin arkasına sığınırken diğer taraftan yıllarca nasıl uyuduğunu, aslında nasıl işbirliği yaptığını itiraf ediyor.
Bu görüntüler olay gününden beri belli ki polis istihbaratının elinde.
İyi çalışan bazı görevliler çevredeki güvenlik kameralarını aramışlar ve bu görüntüleri bulmuşlar.
Bu çalışmayı yapanların cemaatçi olduğunu söylemek doğru olmaz. Çünkü öyle olsalar bu görüntüleri yok ederlerdi.
Demek ki görüntüleri saptayanlar cemaatçi olmayan polisler.
Ancak o yıllarda iktidarla cemaat ele ele kol kola çalışıyordu.
Yani cemaatçi olmayanlar cemaatçilerin açığını kapatmışlar zamanında. Ama “her ihtimale karşı” görüntüleri bir yerde saklamışlar.
Şimdi günü geldi, açıklıyorlar.
Bir anlamda kendi suçlarını da itiraf ediyorlar.
“Kandırıldık” veya “Bunların böyle olduğunu zamanında bilmiyorduk” gibi bahaneler artık geçerli değildir.
Herkes suç ortağıdır. Bu böyle bilinmeli.