Medya Arkası (10.05.2017)

Medya Arkası (10.05.2017)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde Devlet Bahçeli'nin idam önerisi ve Atatürk'e yönelik çirkin iftira ile hakaretler vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Bahçeli idamın ipine asıldı / Mehmet Tezkan / Milliyet

Devlet Bey dünkü grup konuşmasında yine idamın ipine asıldı..

İdam geri getirilsin diye bastırıyor..

Acil diyor.. Gecikmeyelim diyor..

Sorum net..

İdam geri gelirse kimi idam edeceğiz?

Darbecileri mi? Hapisteki PKK’lıları mı?

Kimi? Cevap belli; kimseyi..

Bundan sonra aynı suçu işleyenleri idam edebilirsin..

Darbeye teşebbüs edenleri..

***

Esas soru bu değil; Devlet Bey de biliyor idam cezası gelse bile FETÖ’cüleri idam edemeyeceğini..

Abdullah Öcalan’ı asamayacağını..

O halde neden idam diye ısrar ediyor?

Anlaşılır gibi değil!..

Bir halt yiyip yine darbe paranoyasına sığınıyorlar / Can Ataklı / Korkusuz

Yandaş bir televizyon ekranlarından Atatürk'e yönelik iğrenç saldılar kamuoyunda haklı olarak tepkiye neden oldu.

Daha önce cemaatin hizmetinde olan ama 15 Temmuz'dan sonra adeta hidayete eren dinci tarihçi Mustafa Armağan'ın programına katılan Süleyman Yeşilyurt isimli kişi Atatürk'ün özel hayatına saldırıda bulundu.

Programın diğer konuğu Yavuz Bahadıroğlu ve Mustafa Armağan da bu iğrenç sözlere hiçbir şey demeyerek onayladılar.

Hemen arkasından Hasan Akar adlı kişinin de Atatürk için ağza alınmayacak hakaretler savurduğunu öğrendik.

Bunlar elbette ilk kez olmuyor. Karşı devrimci Atatürk düşmanı bu güruh çok uzun yıllardır bu melaneti hep işliyorlar. Ama şimdi durum biraz daha farklı. Referandum oyunuyla halkın yüzde 1.3'ünün farkıyla demokrasiden ve hukuk devletinden artık vazgeçtiğimizin “açıklanmasından” sonra yaratılan yeni iklimin ilk ürünleri bunlar.

Eğer gerekli tepki gösterilmezse bu tutumlar daha da yaygınlaşacaktır. Atatürk'e bu iğrenç saldırılar kamuoyunda büyük tepkiyle karşılaşınca iktidar da ister istemez yapılanı “kınamak” durumunda kaldı.

Ancak bu kınamalar durumu değiştirmiyor. Kınamalar Atatürk'e saygı çerçevesinde değil “Durun acele etmeyin sırası var” kıvamında. 

İdam üzerinden siyaset yapmayın / Oral Çalışlar / Posta

Bahçelinin, dün Meclis grubunda "idam gelmelidir" diye en yüksek perdeden konuştuğunu görünce, eski günlere gittim. Arkadaşlannı idamlarda yitirmiş bir siyasetçinin böyle bir çıkış yapmasına üzüldüm.

Ülkücülerin sitelerinde, idam edilen arkadaşlarının haksız yere idam edildiği, haklanndaki iddialann gerçek olmadığı dile getiriliyor. İdam cezası olmasaydı, bu kişilerin çoğu, büyük olasılıkla hala MHP saflannda siyaset yapıyor olacaktı. Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, şu anda MHP yönetiminde bulunan bazı siyasetçiler... Hepsi 1980'de idamla yargılandı.

Siyasi yumuşama gerçekleşmeseydi neler olurdu kimse bilemez.

İdamı Batıyla gerilim için kullanmaya kalkmak, bu ülkenin insanını incitir, ruh halimizi bozar. Yapmayın, Türkiye'yi aşağıya çekerek, iç gerginliği artırarak siyaset yapmayın.

Avrupa Günü / Taha Akyol / Hürriyet

Bu sütunda ismini zikretmeye layık görmediğim, muhatap almaya tenezzül etmediğim bir partiliniz bana, Sedat Ergine ve Doğan Yayın Grubuna ancak kendisine yakışan seviyesiz bir dille saldırdı. Referandum yazılanınızda MHP'ye eleştiri bile yöneltmemiş, sadece referandum rakamları ve araştırma kurumlarının bulguları üzerinden analiz yapmıştık. Ülkücü taban önemli oranda hayır oyu vermişti. Buna tepkisi küfretmek, çamur atmak oldu; mukabil bir araştırma, bilimsel bir analiz sunamadı. Çünkü yazdıklarımız bilimsel verilere dayanıyordu. Bu tür analizler için geçmişte Bahçeli’nin telefon açıp teşekkür ettiği de olmuştu. Sayın Bahçeli'nin bilmesini isterim; bu tür seviyesiz saldırılar bizi bildiğimiz doğrulan olgun ve medeni bir üslupla yazmaktan alıkoyamaz. Doğan Medya Grubu’nun yayın ilkeleri de her şart altında geçerli olacaktır.
 

Kemal Bey’e yakışır, Ekmeleddin’i aşan bir aday!.. /Ümit Zileli / Korkusuz
 

CHP’nin adayı gösterirken, adını bile yanlış telaffuz etmiş, “Eklemettin” demişti Kemal Bey; o denli iyi tanıyordu yani!.. Hoş, “Ekmek için Ekmeleddin” de Kemal Bey’e teşekkür ederken “Kemal Alemdaroğlu” diyerek, nasıl da içtikleri su ayrı gitmeyen iki “dost” olduklarını cümle aleme göstermişti!..

-CHP’nin tarihine kapkara bir leke sürmüştü o gün CHP genel başkanı!..

Sonradan “tıpış, tıpış” gidip MHP’den milletvekili seçilen Ekmeleddin Bey’in bilinen özelliklerine ek olarak, hangi sularda yüzdüğünü gösteren yeni belgeler, kimseye danışmadan bu adaylığı ilan eden Kemal Bey’le birbirlerine ne kadar da çok yakıştıklarını bir kez daha gözler önüne serdi!..

Dünkü yazımı okuyanlar ya da adam gibi gazeteleri takip edenler, Mustafa Armağan denilen herifin yönettiği “Derin Tarih” isimli, dergi formundaki paçavrada tarihi nasıl rezil ettiğini, “bildikleriniz tarih olacak” sloganıyla, tarihin düpedüz “ırzına” tasallut ettiğini okumuşlardır… Onca yaptığı kepazeliğin üzerine son sayısında tüy dikerek, Latife Hanım’ın 91 yıllık gizli mektubu üst başlığıyla Atatürk hakkında şu rezil cümleyi kapak yaptı: -Kemal Paşa çakma Napolyon’dur!..

Önceliğimiz hangisi? / Şenol Ateş / Anayurt

Anayasaya aykırı bir biçimde KHK'larla ülkenin yönetilmesini mi, Ülke ve devlet çıkarları yerine kişisel KHK'lar çıkarılmasını mı. 'Gazi Meclis'in ortadan kaldırılmasını mı, Siyasi partilerin devre dışı bırakılmasını mı, Demokrasinin yok edilmesini mi. Hangisini yazalım... Parti devleti ve tek adam rejiminde; Şimdiden çok örneklerini gördüğümüz üzere, AKP il başkanının valiye, AKP ilçe başkanının kaymakama nasıl hükmedeceğini mi, cumhuriyetin valileri ve kaymakamlarının düşeceği rezil durumları mı. Muhalefet partilerinde yaşananları mı yazsak yoksa. CHP'nin iç savaşlarının doğruluğunu ya da yanlışlığını mı, MHP yönetiminin cumhuriyete ve Atatürk'e ihanetini mi, MHP yönetimine muhalif olanların yürüttükleri arayışları mı, Bu arayışların başarı şansının olup olmadığını mı. Yoksa... Cumhuriyete, çağdaş yaşama olan düşmanlığı mı. Dünyanın en büyük devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk'e olan nefreti mi. Gazi'ye yönelik ahlak dışı, şerefsizce atılan iftiraları mı, Ülkeyi yönetenlerin, cumhuriyetin savcılarının bunlara göz yummasını mı. Göz yummanın ötesinde bilinçli bir ortak hareket olduğu şüphesini mi, Bu şüpheyi gerektirecek ciddi bulguların olmasını mı. Hangisini...

Atatürk düşmanı FETÖ’cünün soy kütüğü / Rıza Zelyut / Aydınlık

Mustafa Armağan denilen Haçlı ajanını İstanbul Üniversitesi yönetimi konuşması için davet etmiş. Bu rezilliğe Türk gençleri izin vermedi. Türkiye Gençlik Birliği (TGB). İstanbul Üniversitesinin önünü keserek FETÖ'cü Armağanı içeri sokmadı. Bu gençleri yürekten alkışlıyorum. Aralarında olamadığım için de üzgünüm. Ey TGB! İyi ki varsın... Türk gençliğinin Araplaştırılamadığının. pasifleştirilemediğinin kanıtı da sizsiniz. Var olun, sağ olun! MHP'li ve CHP'li gençler de biraz düşşünsünler...

İttifaklar dönemi / Muharrem Sarıkaya / Habertürk

Mevcut Seçim Kanunu ise siyasi partilerin kimliklerini koruyarak seçim ittifakı yapmasını engelliyor. Referandum, bir partinin tek başına % 50'yi alma olanağının bulunmadığını gösterdiği için de ittifakı zorluyor. Bu durumda ne olacak? Yani geçmişte barajı geçebilmek için 1987'de MÇP ve IDP'nin RP ile 1995 seçiminde BBP'nin ANAP'la ittifakına benzer duruma mı tanıklık edilecek? Yeni sistem, % 50'yi bulmak için daha geniş ittifaklara ihtiyaç duyduğundan geçiniştekine benzer ittifaklara olanak tanıyan düzenlemeyle bunun karşılanması olanağı da bulunmuyor. Ayrıca buna sadece muhalefet değil, referandumda MHP ile ittifak yapan AK Parti de ihtiyaç duyuyor. Meclis'te de bu nedenle yeni duruma uygun bir Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Yasası hazırlamak gerektiği konusunda fikir birliği sağlanmış görünüyor. Tartışması 1990'lı yıllarda da yapılan yeni model, partilerin kimliklerini koruyarak ortak listeyle seçime girmelerini olanaklı hale getiriyor. Modele göre partiler, hangi partilerle ittifak yapacaklarını önceden ilan edecek. İttifak partileri de illerdeki ağırlıklarına göre aday sıralaması belirleyip tek liste olarak YSK'ya verecek; milletvekillerinin karşısında hangi partiden olduğu yazacak.

16 Nisan’dan sonra: Düzen siyasetinin derinleşen krizi / Fatih Yaşlı / Birgün

Çoktandır bir kriz yaşayan MHP'de ise referandum sonuçları bunu tescillemiş görünüyor. MHP tabanının ezici bir çoğunluğu sandığa gidip "Hayır" dedi ve Bahçeli bunun kendisi açısından bir kâbus olduğunu bildiği için Saray'a giderek daha fazla yanaşıyor. Akşener-Ozdağ-Oğan üçlüsünün yapacağı hamleler MHP'nin ve Bahçeli'nin kaderini belirleyecek. Parti içi mücadelenin pek de mümkün görünmediği bir konjonktürde, yakın zamanda yeni bir milliyetçi partinin, büyük ölçüde merkez sağ söylemi kullanarak siyaset sahnesine çıkması ve hem iktidar partisinden hem MHP'den ve hem de CHP'den oy çalması şaşırtıcı olmayacak, merkez sağın başkan adayı da büyük ihtimalle bu partinin ve müttefiklerinin adayı olarak sahnedeki yerini alacak.

Yeni siyaset / Şenol Kaluç / Karar

CHP içinde yaşanan tartışmalar bu yönü ile önemli. Ancak CHP'nin çoğunluğun adayı olabilecek birisini çıkarma ihtimali maalesef genetik kodları itibariyle mümkün gözükmüyor. Türkiye'yi ne kadar kucaklamak istese de partinin genlerinden kaynaklı toplumun geneline karşı bir yabancılık var. Bu nedenle bir türlü toplumla doğru iletişimi kuramıyor. İçinde kurmayı başaranların ise parti ile iletişim kuramama sorunu var. Bu nedenle ilk etapta solcu bir başkan beklemek pek de gerçekçi değil. Zaten CHP'nin mevcut hali ile yeni bir Karaoğlan karizması üretmesi de mümkün değil. Görünen o ki müstakbel başkan adayı yine sağ-muhafazakâr çevreden çıkacak. Mesele Erdoğan'a karşı bu cesareti gösterebilecek bir hareketin doğup doğamayacağı. Aslında bunun cevabı da Erdoğan'ın atacağı adımlara bağlı gibi duruyor. Erdoğan geçmiş yıllarda sürdürdüğü sürekli gerginlik politikasını sürdürmesi halinde karşısına çıkabilecek bir adaym kazanma şansı artarak devam edecektir. İkinci tura kalacak bir seçimde Erdoğan'a karşı çıkacak adayın geniş bir koalisyon (CHP, HDP hatta MHP) tarafından desteklenme ihtimali de çok yüksek. Bilileri 2034 hayali kurarken 2019 dahi elden kaçabilir.

Ne yapmalı? / Mustafa Ülkü Caner / Yurt
Demokrasi davası Önce şu olumsuzluk ifade eden HAYIR'ı DEMOKRASİ DAVASI na çevirelim. Sonra "resmi" yüzde 49 u kişiler etrafında değil, ortak bir dava etrafında bütünleştirelim. Neydi, MHP, BBP, HDP nin önemli bir bölümünü, hatta AKP'nin bir kısmını omurgasını CHP'nin oluşturduğu, Saadet Partisi, Vatan Partisi ve diğer duyarlı parti ve demokratik kitle örgütlerini HAYIR kelimesi etrafında kenetleyen? Bu işin sırrı, parti ve örgütler kendi isimlerini davanın arkasına koydu. Hatta çoğu kendi bayrağını göstermedi. Başta CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu olmak üzere, Muharrem İnce, Fikri Sağlar, Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Ozdağ, Metin Feyzioğlu, Süheyl Batum, Ümit Kocasakal, Umut Oran, Mustafa Balbay, Selahattin Demirtaş gibi HDP'nin hapse atılmış eş başkanlan ve henüz atılmamış kalanlan ve ismini buraya sığdırmayacağım başka yüzlerce kanaat önderleri lider değil birer nefer oldular.