Medya Arkası (11.04.2017)

Medya Arkası (11.04.2017)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde yaklaşan referandum ve MHP Genel Başkan Adaylarına yapılan baskılar vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Kadınlar siyaset yapamaz mı demek istiyorsunuz? /Yazgülü Aldoğan / Posta

Meral Akşener'e yapılan, daha doğrusu MHP Genel Merkezinin, Devlet Bahçeli'nin yaptırdığı taciz, fevkalade çirkin ve çağdışıdır! Meral Akşener, o partiden Meral Akşener diye ona etek atmak ne demek? Bu nasıl bir terbiyesizlik? 100 kişilik tosun grubu, etek ve topuklu ayakkabı atmış, Akşener'in konuştuğu salonun önünde! Bu ülkenin halkının yansı kadın. Daha da milletvekili seçilmiş, TBMM Başkan Vekilliği yapmış, cumhurbaşkanına vekalet etme mertebesine kadar yükselmiş, İçişleri Bakanlığı gibi fevkalade maço bir görevi yürütmüş bir siyasetçiyken, sırf genel başkana muhalefet etti önemlisi o kadınlar sizi doğurdu, büyüttü, yazıklar olsun ki iyi yetiştirememiş! Kadınlar sizin ananız, bacınız, eşiniz, kızkardeşiniz, arkadaşınız, öğretmeniniz, doktorunuz. Ne olmuş, sizi yönetemezler mi? On altı yıldır o mu yönetiyor ülkeyi?

Kendileri bile dil sürçmesiyle seçim deyip duruyor, oysa seçim yapmıyoruz, yani milletvekili, cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz, çok daha önemli bir işimiz var: ülkenin yönetimini değiştirecek bir yasayı kabul mü red mi ediyoruz, ona karar vereceğiz! Hal böyleyken devleti yönetenlerin sabahtan akşama anamuhalefet partisi genel başkanına saydırmasını anlamak mümkün mü?

On altı senedir o yönetmiyor ki ülkeyi? Siz yönetiyorsunuz! Hani hal ve gidişten memnun değilseniz, bu sizin suçunuz, onun değil ki? Ha seçim yapsak da o gelecek olsa, yine anlayacağım, bak onu seçerseniz, bizim iyi yaptığımız şeyleri yapamaz demenizi. Ama o gelmeyecek, yine siz duracaksınız orada. O zaman niye doladınız dilinize, Kılıçdaroğlu şöyle, Kılıçdaroğlu böyle diye? "Ben olmasam ne konuşacaklar?" derken haksız mı? Muhalefet liderierinden birini içeri attınız, birini yanınıza aldınız, ötekini de halı gibi dövüyorsunuz, seçim olsa amenna, tek çıkarsınız. Ama halk biliyor, seçim değil, anayasa oylanacak. O kadar da aptal değiller. Siz hele bir anayasada neleri değiştirdiğinizi anlatsanıza? 

 İki vali, iki olay /Elif Çakır / Karar
Gelelim bugüne... MHP'li siyasetçi Sinan Oğan son bir ay içerisinde ikinci kez saldınya uğradı. Toplantı yapmaya çalıştığı yerlere mütemadiyen saldırılar oluyor. Çeşitli engellemelerle karşılaşıyor. Önceki gün de Samsun'da bir silahlı saldın girişimi yaşandı.  Referandum öncesinde yaşanan bu hadiselerin içinde bulunduğumuz hassas zamanlarda ciddiye alınması ve provokasyonlara izin verilmemesi gerektiği çok açık. Ne var ki Sinan Oğan'ın uğradığı silahlı saldın konusunda Samsun Valisi İbrahim Şahin'in "Abartılacak bir şey yok" şeklindeki talihsiz açıklaması bu dönemin hassasiyetlerine uygun görünmüyor.

Rabiacı Bahçeli! / Sabahattin Önkibar / Aydınlık

Bahçeli'nin mitinginde Rabia işaretini yapanları görünce şaşırmadım. Bunun birinci sebebi alanı dolduranların ağırlıklı olarak AKP'lilerden oluşmasıydı. Daha önce yazdım, AKP Bahçeli'nin mitinglerini sadece organize etmiyor, aynı zamanda kalabalıklar gönderiyor ki AKP'liler bunu Yenikapı Meydanındaki Rabia işareti ile kanıtladılar. Dramatik olan Devlet Bahçeli'nin siyasal İslam'ın sembolü olan Rabia işaretine alanda tepki koymamasıydı. Evet. Bahçeli "Türküm" ve Türk milleti demeyenlerin ardına gittiği yetmedi. Rabia işaretini MHP'nin sembolleri arasına soktu.

Afişler gerçeği yansıtmıyor /Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
Başbakan ve MHP Genel Başkanı'nın yürüttüğü "evet" kampanyasında son günlerde öne çıkan şey, "hayır" kampanyası yürüten parti ve kişilerin "yalan" söylediği. Referandum ile değiştirilmek istenen yeni Anayasa'nm nelere yol açabileceğine ilişkin eleştirileri çürütmeye yönelik açıklamalar yerine, kısaca "yalan" deyip geçiyorlar. Böyle yapıyorlar çünkü kendileri de gayet iyi biliyor ki söylenenlerin hiçbiri yalan değil. Tam tersine. AKP'nin afişlerde ve ilanlarda kullandığı sloganlar esasen gerçeği hiç yansıtmıyor. Tam tersine gerçeği örtmeye, perdelemeye yönelik yöntemler bunlar. Mesela. AKP'nin kampanya afişlerinde ve gazetelerde yayımlanan ilanlarından birinde şöyle bir slogan var: "Güçlü ve yetkili Meclis. Kanunları sadece Meclis yapıyor." Türkiye'nin yıllardır nasıl yönetildiğini bilmeyen bir uzaylıya bir anlam ifade edebilir bu belki ama gerçek şıı ki kanuıılan, Türkiye'de de zaten Meclis'teıı başka kimse yapmıyordu. Darbelerin geçiş dönemleri bir kenara bırakılırsa, bütün kanunlar Meclis'te yapıldı.

 

Referandumun asıl kazananı /Etyen Mahçupyan / Karar

Olayı serinkanlılıkla kavramak üzere biraz geriye gidelim. Haziran 2015 seçimlerinden sonra Devlet Bahçeli tüm Türkiye'ye iki mesaj vermişti: Hiçbir şekilde herhangi bir koalisyonun parçası olmayız ve başkanlık sistemine karşıyız... Hatta meşhur "Tekeden süt çıkmaz, Erdoğan'dan başkan olmaz" lafını da o zaman söylemişti. Çünkü seçimler AK Parti'nin oyunun düştüğünü göstermekteydi ve iktidarı yalnız bırakarak daha da yıpratacağını, böylece MHP'nin oyunu yüzde yirmi bandına taşıyabileceğini öngörmüştü. Muhtemelen AK Parti, CHP ile koalisyon yaparsa nihayette her ikisinin birden yıpranacağını, aksi halde iktidarın hızla yönetim zaafı içine düşeceğini hesaplamıştı. Ancak beklemediği bir olay oldu... PKK hendek savaşma başladı ve kaotik ortamın yarattığı toplumsal kaygılarla ibre yeniden AK Parti'ye döndü. O noktada Bahçeli'nin stratejisi tam bir hezimete dönüşmüştü. Ancak hayat ona beklenmedik bir lütuf ta bulundu... 15 Temmuz'daki başarısız darbe girişimi. Çünkü bu olayın MHP açısından üç anlamı vardı: Bir, AK Parti'nin ve Erdoğan'ın siyaseten kalıcı olacağını ima ediyordu. İki, MHP'nin bürokraside yeniden kadrolaşmasının yolunu açıyordu. Üç, Bahçeli'nin parti içindeki siyasi rakiplerinden kurtulmasını sağlıyordu. Peki, bu hedefleri pratikte gerçekleştirmenin aracı ne olabilirdi? Tabii ki bugün cumhurbaşkanlığı sistemi olarak karşımıza gelen tasarı... Bahçeli, Erdoğan'a istediği "başkanlığı" vererek kendi hedeflerini gerçekleştirebileceğini gördü ve kimsenin aklında bile olmadığı bir noktada anayasa değişikliğini önerdi.

Referandumda son viraja girerken /Murat Çelik / Vatan

Anonslarda da CHP’nin ‘C’si yok. Sadece ‘Hayır’ kelimesi ve Kemal Kılıçdaroğlu ismi üzerinden yürüyor kampanya.

Hayırlı işler, hayırlı sabahlar, hayırlı günler, hayırlı mesailer, hayırlı akşamlar... Ana muhalefet partisinin iki sözcüğünden biri ‘Hayır’.

Referandum kampanya stratejisini bu şekilde belirleyen CHP’nin çalışmalarında geçmişten farklı bir uygulama daha var.

Gidilen il ya da ilçelerde, CHP örgütü yerine nispeten daha uzak, ‘Evet’ oyu verme potansiyeli olan kesimler ile temas kuruluyor.

Yani kendi söyleyip kendi dinlemiyor CHP bu defa. ‘CHP’ isminin hiç geçmemesi, yeni kitleler ile iletişim ve temasta da kolaylık sağlıyor.

‘Hayır’ cenahından son bir not; CHP’liler, MHP seçmeni içinde Genel Başkan Devlet Bahçeli’den farklı düşünen kesimden gelecek ‘Hayır’ oylarının sandıktan çıkacak sonucu etkileyeceğini düşünüyor.

 Mit müsteşarı 15 Temmuz gecesi neden aramamış?/ Mehmet Tezkan / Milliyet

Gazeteci Zübeyir Kındıra’yı bilirsiniz..

Fethullah çetesinin gazabına uğrayıp, 31 yıl önce Polis Akademisi’nden atıldı.. İletişim Fakültesi’ni bitirdi, gazeteci oldu..

Ama Fethullahçı çetenin peşini hiç bırakmadı..

İlk kitabını 1999 yılında yazdı..

Adı; Fethullah’ın Copları..

Fethullahçıların devlet içinde, poliste, yargıda nasıl örgütlendiklerini anlattı..

Şakirtlerin önemli görevlere geldiğine dikkat çekmeye çalıştı..

Tabii o tarihte dinleyen olmadı..

Dinleyen olmadığı gibi; başı beladan kurtulmadı..

15 Temmuz darbe girişimi Kındıra’nın feryadında ne kadar haklı olduğunu gösterdi..

Yeni bir kitap daha yazdı..

Adı; Şeytan’ın İmamları..

Fethullah’ın kökenini, imam yapılanmasını, yargıda, Emniyet’te nasıl örgütlendiklerini, kimlerin yardım ettiğini.. Yargıtay üyesinden hâkime, savcıdan polis müdürüne kadar kimin kim olduğunu anlatıyor..

İsim isim..

Müthiş çalışma..

Çok iyi kaynak..

Kitap, 15 Temmuz darbe girişimini anlatmıyor ama küçük bölümü 15 Temmuz’la ilgili zihinlerdeki önemli soruya yanıt veriyor..

Nedir o soru?

MİT’e saldırı olacağı ihbarı geldi.. MİT Müsteşarı bu bilgiyi Genelkurmay Başkanı ile paylaştı..

Cumhurbaşkanı ile paylaşmadı..

Neden?

Cumhurbaşkanı’na neden bilgi vermedi?

Kitaptan öğrendiğimize göre;

Fidan kendisine yönelik saldırı bilgisini vermek amacıyla aradığında Cumhurbaşkanı dinleniyormuş. Israr etmemiş, sonra aramayı planlamış ama aramamış..

Neden?

Neden sorusunun cevabı kitapta…

Başbakan’ın cevaplamadığı soru / Çiğdem Toker / Cumhuriyyet

İşte bu soruya Başbakan Binali Yıldırım bile cevap veremiyor.

Evet, dün İsmail Küçükkaya’nın Çalar Saat programında tüm soruları yanıtlayan Yıldırım, bu soruyu duymazlıktan geldi.

Üyelerin nasıl seçileceğini, Meclis’in kendi kontenjanını hangi usulle kullanacağını, turları ve Meclis’in üye seçen bir üstün irade olarak neden devreye sokulduğunu, hepsini anlattı. Mesela, “Milli iradenin kayıtsız şartsız tecelli ettiği Meclis yargıya üye seçemiyordu. En büyük demokratikleşme burada başlıyor” bile dedi.

Ama Küçükkaya’nın “Bu madde niye hemen yürürlüğe giriyor” sorusu havada asılı kaldı. Sorunun yanıtı için Prof. Kemal Gözler’in “Elveda Anayasa” kitabına kulak verelim:

“Eğer 16 Nisan’da oylanacak anayasa değişikliği kabul edilirse, son altı buçuk yılda HSYK’nin yapısı ve üye kompozisyonu 3 defa değiştirilmiş olacaktır. Birincisi, 2010’da seçilen ve o zamanlar ‘Gülen Cemaati, şimdi FETÖ/PDY’ denen grubun hâkim olduğu HSYK; ikincisi 2014’te seçilen ve ‘Yargıda Birlik Platformu’nun hâkim olduğu HSYK ve üçüncüsü de 16 Nisan’dan sonra, üyeleri bir ay içinde cumhurbaşkanı ve TBMM tarafından seçilecek olan HSK. HSYK, ülkenin en sükûnete ihtiyacı olan organıdır. Böyle bir organın yapısının ve üyelerinin bu kadar sıklıkla değiştirilmesi, şüphe uyandırıcıdır.”

Haydi açıklayın bakalım, yürütme ve yasama değişikliğini Kasım 2019’a bırakırken, HSYK’yi mayısta değiştirme acelinizi.  Hadi.  Nedir aceleniz sahi?

Osmanlıya bak, şunlara bak /Yılmaz Özdil / Sözcü

Son fotoğraf…

“Biz Osmanlı'nın torunlarıyız” diyerek, bu kıyafetlerle oy vermeye giden sayın

ahalimiz.

Hanedanın yüz sene önceki zarafetine, şıklığına, çağdaşlığına bakın.

Bir de bunların yüz sene sonraki haline bakın.

Bana sorarsanız, Osmanlı hanedanı sırf bunlarla aynı safta bulunmamak için

“hayır” oyu verir.