Medya Arkası (12.05.2017)

Medya Arkası (12.05.2017)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde Atatürk ve ailesine yönelik yapılan çirkin saldırılar ve 15 Temmuz Darbe Komisyonu'nun hazırlaması beklenen rapor vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Al sana Atatürk’ü Koruma Kanunu /Ahmet Hakan / Hürriyet

MİLLETİMİZ yepyeni bir “Atatürk’ü Koruma Kanunu” çıkardı.

Bu yeni kanunun önünde, içinde, arkasında, gerisinde, yanında, yöresinde...

Al sana Atatürk’ü Koruma Kanunu- Generaller yok.

- Ordu yok.

- Hükümet gücü yok.

- Devlet gücü yok.

- Asık suratlar yok.

- Çatık kaşlar yok.

- Lacivert takım elbiseler yok.

- Üniformalar yok.

- Silah yok.

- Tank yok.

Bu yeni kanunun arkasında sadece ve sadece MİLLET var.

MİLLET olaya el koydu.

Bundan böyle her kim...

- ATATÜRK’e hakaret ederse...

- Atatürk’ün annesinin iffetine dil uzatırsa...

- Atatürk’ün ailesine iftira atarsa...

Karşısında MİLLET’i bulacaktır.

Yeni kanun çok basittir, çok yalındır, çok vicdanlıdır, çok hakkaniyetlidir.

Maddeleri şöyle belirlenmiştir:

- Atatürk’e hakaret etmeyeceksin.

- Atatürk’ün annesinin iffetine dil uzatmayacaksın.

- Atatürk’ün ailesine iftira atmayacaksın.

Bu kanunu ihlal etmenin cezası da bellidir:

Böyle bir şey yaparsan...

Bu MİLLET, senin karşına dikilir.

Öyle bir dikilir ki...

En yakınındakiler tarafından bile...

“FETÖ’cü bu... Operasyon çekiyor... Tutuklansın... Hesap sorulsun...” falan diye anında satışa getirilirsin.

NE TABUSU BE NE TABUSU!

“ATATÜRK tabu olmamalı” cümlesinin eskiden bir anlamı vardı.

Ama artık yok.

Yok, çünkü...

İş eleştiri sınırlarını çoktan aşıp hakaret boyutuna geldi.

Böyle bir ortamda...

“Atatürk tabu olmamalı” cümlesi kadar abes bir cümle olamaz.

Mâlûm derginin adı ‘Çukur Tarih’tir ve mahkemeden tescillidir! / Murat Bardakçı / Habertürk

Bu derginin bir diğer ismi artık “Çukur Tarih”tir ve bu isim mahkemeden de tescillidir!

Size tescilin hikâyesini anlatayım:

Çukur Tarih’te 2013 Şubat’ında Damad Ferid Paşa’nın, yani Türk Tarihi’nin en rezil, en pespaye ve en aptal şahsiyetlerinin başta geleninin torunları olduğu iddia edilen Ürdünlü bir aile ile yapılmış röportaj, daha doğrusu bir “Damad Ferid güzellemesi” yayınlandı ve bir sonraki sayıda da bu ailenin gönderdiği bir teşekkür mektubu çıktı...

Mâlûm dergiyi takip etmediğim için yayınlardan aylar sonra haberdar oldum, bulup okudum ve dehşet içerisinde kaldım! “Çukur Tarih”, çocuğu olmayan Damad Ferid’e dünya kadar torun bağışlıyordu! Hayalî torunlarla mülâkat yapmış ve uydurduğu bu torunlardan gelen teşekkür mektubunu da övünerek, kasım kasım kasılarak yayınlamışlardı.

Anladınız mı İslamcılık tartışmasının nedenini / Fatih Altaylı / Habertürk

ABD’nin Suriye’de PYD-YPG’yi daha fazla silahlandırma kararının nedenlerini anlatmaya çalıştığım dünkü yazıma çok fazla tepki geldi.

“Bu doğru değil” diye.

Ben ABD’nin doğru yaptığını iddia etmiyorum.

ABD’nin niye böyle davrandığını anlamaya ve anlatmaya çalışıyorum.

Hatırlayacaksınız, ABD Başkanlık seçimleri öncesinde Hillary Clinton, “Suriye’de Kürt müttefiklerimizle çalışmaya devam edeceğiz” deyince milletçe “Trumpçı” olmuştuk.

Ancak Trump seçilir seçilmez, Irak Savaşı’ndan bu yana Türkiye ile arası pek iyi olmayan ve Türkiye’ye artık pek de güvenmeyen Pentagon’un politikalarını aynen kabul etti.

Dahası geçmişte bölgede Türkiye’yle bir şeyler yapabileceğine inanan CIA’nın da sahada farklı davranmaya başladığını gördük.

Trump’ın Türkiye’nin politikalarına ters gelebilecek pek çok açıklama ve uygulamasına ise Türkiye, “Aman bize bulaşmasın da kime bulaşırsa bulaşsın” denilebilecek ve bence doğru bir politikayla ses çıkarmadı.

Ancak sonuç değişmedi ve bugün Trump yönetimi ile Türkiye çok temel bir yol ayrımında.

ABD ve Pentagon, Afganistan’da İslamcı-cihatçı gruplarla çalışmanın, orta vadede kendisine yarattığı sorunları gördüğü için bugün İslamcılardan uzak duruyor.

AKP İslamcılığın bağrı değil morgudur! / Tayfun Atay / Cumhuriyet

Çok iddialı gelebilir belki ama İslamcılık İran’da Humeyni ile başladı ve bitti.

O yüzden dünyaya “postİslamizm” i takdim etmiş Asef Bayat, kavramına açıklık getirme yolunda en çok Humeyni- sonrası İran’ına göndermede bulunur.

Bana da post-İslamizm, İslamcılığın “simülasyon”dan ibaret hale geldiği evreyi işaret ediyor.

Simülasyon (Baudrillard’a saygıyla!), olmayan bir şeyi var gibi göstermektir.

Gerçeğin tüm “gösterge”lerine sahip olduğu halde gerçeğin kendisi olmayandır.

Aslında son dönemlerde sıklıkla gündeme gelen “post-truth”, yani gerçek-aşı(nı)mı kavramı da simülasyonla aynı (postmodern) sürekte karşımıza çıkmakta denilebilir.

Bunların İslami iklimde tezahürlerinin de post-İslamizm kavramıyla anlamlandırılabileceğini kaydetmek, dolayısıyla şu, “AKP’de İslamcı tasfiyesi yapılıp yapılmayacağı” tartışmasına da gülüp geçmek gerekir.

Ortak hedeften şaşmayalım / Mustafa Ülkü Caner / Yurt

Ama unutmayalım tek adam rejimine resmi anlamda da 2019 seçimlerinden sonra artık geri dönüş olmaksızın geçme riski çok büyük. Olağanüstü bir gelişme olmaz ise referandum sonuçlan YSK'nın kanuna açık aykırı kararlanyla rejim değişikliğinin yolunu açtı. Meşruiyeti uluslararası ve ülkemizde tartışılsa da fiili durumu anayasal çerçeveye oturtabilecek anayasal kurumlar ve oradaki yetkililer başka havada. Bunu engellemenin tek yolu Nitelikli yüzde 49'u toparlayacak ve büyütecek isimleri yıpratmamaktan geçiyor. Bu isimlerin başında şüphesiz HAYIR'ın baş mimarlarından Kemal Kılıçdaroğlu ve Deniz Baykal gelmektedir. Zaman Parti içi iktidar mücadelesi günü değil, uçurumdan önceki tutunacağımız son dalı kendi ellerimizle sökmeme günüdür. Aynı şekilde MHP muhalefetinin temsilcileri Meral Akşener, Sinan Oğan, Ümit Özdağ gibi liderler ve milliyetçi kesimin diğer neferleri... Büyük emek verdiler demokrasi davasına. 

Darbe girişimini neden önleyemediler / Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

Fetullahçı darbe girişimini araştırmak için TBMM’de kurulan komisyon, çalışmalarını ocak ayının başında tamamladı ama hâlâ raporunu yazabilmiş değil.

Çünkü darbe girişiminin iki kilit ismi kendilerine gönderilen yazılı sorulara yanıt vermeye tenezzül etmiyorlar.

Normal olarak Meclis’e gelip milletvekillerinin sorularını yanıtlamaları gerekirdi.

Ama AKP’li üyeler, bu iki bürokrata kıyamadılar, soruları yazılı gönderdiler ama onlar bunu bile yapmıyorlar.

Umut Erdem’in Hürriyet’teki haberine göre beylere ikinci çağrı yazısı gönderilecek ve on günlük bir süre tanınacakmış.

Yine yanıt vermezlerse de komisyonun taslak raporu, bu beylerin ifadeleri alınmadan yazılacakmış.

Kimler olduklarını biliyorsunuz, bu köşede daha önce de çok sormuştum.

Birisi Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, diğeri MİT Müsteşarı Hakan Fidan.

Bu ikilinin, 15 Temmuz öğlen saatlerinden itibaren bir darbe girişimi olacağı ihbarını aldıkları halde baş başa verdikleri ve darbeyi önleyecek adımları atmadıkları öne sürülüyor.

Bu iddiaya göre aldıkları istihbaratı doğru değerlendirmiş olsalardı, Genelkurmay Başkanı, bazı ek emirler ile darbe girişimini daha askerler kışladan çıkmadan bastırılabilirdi.

Bunu ben söylemiyorum.

Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ümit Dündar, TBMM komisyonundaki ifadesinde, “Genelkurmay Başkanı’nın başka emirler de vererek, girişimi en başından engelleyebileceğini” söylemişti.

Yani 15 Temmuz’da darbecilerin kurşunlarına kurban gidenler bugün aramızda olabilirlerdi. Sakat kalanlar, yaralananlar da olmayacaktı.

Onun için bu ikilinin ifadelerinin alınması gerekiyor.

Binbaşı H.A., MİT’e gelip MİT Müsteşarı’nın gece evinden “alınacağı” ihbarını yapmıştı.

Bu bir darbe işareti değil miydi? Akar ve Fidan, bu ihbarı ne zannetmişlerdi de gerekli tedbirleri vakit varken almamışlardı?

Meclis darbeyi bir türlü yazamadı / Mehmet Tezkan / Milliyet

Referandumda MHP destekli AKP oyları yüzde 51.4'te kalınca Başbakan'm emriyle komisyon kuruldu..

Komisyon çalıştı, oy kaybının veya beklenenin sandıktan çıkmamasının nedenlerini araştırdı.. Önceki gün Başbakan'a sunuldu, AKP'nin yetkili organlarında tartışıldı..

İktidara yakın yazarlar ucundan kıyısından yazmaya başladılar.. Mesela evet oyları Erdoğan sevgisine bağlanmış..

Peki, evet oylarının azlığı.. Veya üç büyük ilin hayır demesi neye bağlanmış?  Türkiye'nin batısının hayır demesi..

Acaba ne sonuca vardılar? Bu durumu nasıl tahlil ettiler?

Keşke raporu yayınlasalar..

Sonuçta yaptıkları sosyolojik bir araştırma..

Siyasi durumu kurtaran, zülfüyâre dokunmayan rapor hazırlayıp kendilerini kandıracak halleri yok..

AKP bu konuda ciddi araştırmalar yapan parti..

Raporu çok merak ediyorum!..

16 Nisan referandum sürecinde kullanılan dilin etkisi / Burhanettin Can / Millî Gazete

Anayasa değişikliği teklifini hem Meclise hem de milletin önüne getiren AKP ve MHP, milletvekillerine ve millete, teorik olarak, "Evet" ve "Hayır" olmak üzere iki farklı alternatif sunmuştur. Halk da kendisine sunulan bu iki alternatiften birini düşünüp taşınıp tercih edecektir. Doğal olarak olması gereken buydu. Ancak halkın önüne tercih yapma hakkı konulurken, işin özüne ve ruhuna aykırı olarak bir de özel bir şerh düşülmüştür. "PKK", "DAEŞ", "FETO", "İmralı" ve "Batı", "Hayır" demektedir. Dolaylı olarak "Hayır diyenler", "terörist", "hain", "işbirlikçi", "PKK'cı", "DAEŞ'çi" ve "FETO'cu" olarak nitelendirilmiştir. "Kişi sevdikleri ile beraberdir", "söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu" tarzında ifadelerin kullanılması ile "Hayır" demek, "suç" olarak ilan edilmiştir. Bu nedenle AKP ve MHP, halkın önüne iki değil, "tek bir tercih" yapma hakkı koymuştur. Böyle bir yaklaşım, toplumun belli bir kesimi ile gençliğin çoğunluğunun tepkisine neden olmuştur. Referandum sürecinde yapılmış en büyük hatalardan biri budur. Referandum sürecinde medyada çok öne çıkmayan, çıkamayan çok önemli bir nokta da şudur: Kandil, İmralı, PKK, DAEŞ, FETÖ, ABD ve AB, açık ve aleni olarak "Hayır" diyerek milliyetçi duyguların harekete geçirilmesine ve de "Evet" oylarının artmasına imkân verecek bir politikayı niçin benimsemiş olsun ve de ısrarla sürdürsün? Bu örgütlerin mensupları, tabanda bunu sessiz sedasız yaparak AKP kurmaylarına propaganda yapma imkânı sağlamayabilirlerdi. Buna rağmen bu örgütlerin lider kadrosu, niçin "Hayır" Kampanyası açmış olsun?