Medya Arkası (16.05.2017)

Medya Arkası (16.05.2017)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde merakla beklenen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump görüşmesi yer aldı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Erdoğan zaferle dönecek! / Can Ataklı / Korkusuz

Herkes nefesini tuttu Erdoğan’ın Trump’la bugün yapacağı görüşmeyi bekliyor. Çünkü Erdoğan “virgül değil nokta koymaya gidiyorum” dedi. Trump’ın geziden hemen birkaç gün önce PYD’ye ağır silah yardımı yapılmasına izin veren kararnameyi imzalaması ilişkileri ister istemez germişti.
Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediği PYD’ye bu destek kırmızı çizgilerimizin çiğnenmesi anlamına geliyor ve Türkiye’nin buna mutlaka bir karşılık vermesi gerekiyor.
Peki, bu cevap nasıl verilecek? Amerika ile ipleri mi koparacağız? Yoksa makul bir anlaşma zemini bulunacak mı?
Şurası bir gerçek ki Amerika’nın yardım konusundan dönmesi şu anda pek mümkün görünmüyor.
Ama Türkiye’nin de buna karşı yapabileceği çok fazla bir şey yok.
Var da, bunlar gerçekleşirse Türkiye ile Amerika sıcak bir çatışma aşamasına gelebilir. Ya da en iyi ihtimalle iyice bozulan Türk Amerikan ilişkileri nedeniyle Türkiye ağır bir ekonomik ve siyasi hasar alır.
O halde çok gergin olduğu söylenen bu dönemde Türkiye’nin geri adım atması ve durumu kabullenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Sorun, bunun Türk kamuoyuna nasıl anlatılacağıdır?
Nasıl olacağını şu anda hayal edemiyorum ama Erdoğan’ın Amerika’dan “zafer kazanmış” bir eda ile döneceği tahmin ediyorum.
Ne ederler ne bulurlar bilemem, ama mutlaka “Gittim, gördüm, yendim” havası atılacaktır.
Başbakan’ın “Amerika ile savaşacak halimiz yok” sözleri zaten durumu kabullendiğimiz anlamına geliyor. Demek ki en azından Amerika “Siz merak etmeyin, PYD’yi kullanacağız sonra silahları toplayacağız, bu silahlar asla size karşı kullanılmayacak” garantisi verecektir.
Erdoğan bu garantiyi almadan Amerika’ya gitmez. Hele dönüşünden birkaç gün sonra AKP Genel Başkanlığına hazırlanırken bunu hiç yapmaz.
Kamuoyuna “Bölgemiz süper güçlerin cirit attığı bir yer. Türkiye olarak dik duruyoruz, oyun kuruculuğu yapıyoruz, Amerika bir yanlış yaptı ama sonuçta biz kazançlı çıkacağız merak etmeyin” dendiğinde, buna toplumun yarısının tereddütsüz inanacağını biliyorlar.
Ama bu yetmez. Bu nedenle mutlaka bir başka konuda zafer kazanılmış imajı yaratılacaktır.
Aklıma gelen Fethullah Gülen’le ilgili bazı gelişmeler olacağı yönünde. İktidar cemaatin bir çok ülkedeki okullarını Maarif Vakfı aracılığı ile ele geçiriyor. Amerika’ya “Sizin için cemaatin yaptığı hizmeti artık biz yaparız” denilerek Gülen’in Amerika’da yasal kıskaca alınması hatta tutuklanması bile sağlanabilir.
Bu durumda 15 Temmuz ruhu adı altında Fethullah Gülen’in sıkıştırılması toplumun yarısına kırmızı çizgilerimizi unutturuverir.
Bu analizim tamamen tahmine dayanmaktadır. Bu gezi kötü sonuçlar da doğurabilir elbette. Ama inanın içimden bu ihtimali geçirmek bile gelmiyor. Çünkü bu ülke koca bir gemi ve içinde hepimiz varız.

Suriyeli Kürtler Ankara'yı yoracak / Mehmet Tezkan / Milliyet

Ankara için en zor gün diyebiliriz..

Erdoğan-Trump görüşecek..

Konu malum.. Konu kritik.. Konu hayati.. Konu Suriyeli Kürtler; PYD/YPG..

Mesele şu..

Washington Suriye’de IŞİD’le mücadele etmek için Suriye Demokratik Güçleri adı altında silahlı örgüt kurdurdu..

Tıpkı Ankara’nın Özgür Suriye Ordusu’nu kurdurduğu gibi..

SDG’nin kaburgası Suriyeli Kürtler.. Arap aşiretler de var ama çoğu kâğıt üstünde..

Amerika yıllardır bu örgüt elemanlarını eğitiyor, silahlandırıyor..

Tıpkı Ankara’nın yıllardır ÖSO’yu eğittiği, silahlandırdığı gibi..

Ama arada önemli bir fark var..

ABD ile yaşanan krizin nedeni bu.. PYD/YPG örgütlenmesi PKK’yla iç içe.. Daha doğrusu, PKK’nın

kontrolünde..

PKK’nın içinde hatırı sayılı miktarda Suriyeli Kürt var..

Sahadaki durum bu..

Gelelim masadaki duruma..

ABD Başkanı’nın Erdoğan’la görüşmeyi beklemeden Suriyeli Kürtlere ağır silahlar verilmesini onaylaması Ankara’ya sert ve net mesajdı..

Bugün her iki başkent adına da..

Her iki lider için de zor gün olacak..

The Washington Post dünkü yorumunda bu durumun altını çizdi.. Trump’ın yabancı bir liderle yaptığı en zor görüşme olacak yorumunu yaptı..

Doğru..

Bir tarafta stratejik müttefik Türkiye..

Öte yanda PYD adlı PKK uzantısı Suriyeli örgüt..

İşin kötüsü, tam bu kritik görüşme öncesi Putin’in tuz biber ekmesi oldu.. Rusya Devlet Başkanı Suriyeli Kürtlerle çalışacaklarını açıkladı..

Yani PYD/YPG ile..

Soru şu..

Türkiye’nin bunca ısrarına rağmen, Türkiye’nin Rakka harekâtında aktif rol oynayacağını garanti

etmesine rağmen...

 

ABD neden operasyonu PYD/YPG’yle yapmak istiyor?

Rusya neden Suriyeli Kürtlerle çalışmak istediklerini ısrarla söylüyor?

Nedeni şu..

IŞİD’i yerel güçlerle temizlemek istiyorlar..

Suriye’deki radikal İslamcı yapılanmaya karşı silahlı seküler güç oluşturmaya çabalıyorlar..

IŞİD gözlerini korkutmuş..

Washington da, Moskova da Ankara’nın bütün bastırmasına rağmen Suriyeli Kürtlerle işbirliği yapmaktan vazgeçmiyor..

Bu nedenle..

Meseleye bu açıdan bakarsak; Washington zirvesinden olumlu sonuç beklemek fazla iyimserlik olur…

Trump’la trampa masasında / Aydın Ergin / Cumhuriyet

Eğer son anda bir değişiklik olmazsa, mesela Amerikan’ın Reis’i “Gelme. Vazgeçtim” ya da bizim Reis “Kızdım. Gelmiyorum” demezse yarın Donald Trump ile bizim milli ve yerli Reis, Washington’da bir masanın iki yanında karşılıklı oturacaklar.

Yukarıdaki paragrafı “demezse” parantezine ne olur ne olmaz kaygısı, meslek alışkanlığı ile almadım. Çünkü “gelme” ya da “gelmiyorum” diyebilirler. O masa adeta bir poker masası. El yükselten ön alır, kârlı çıkar.

Nitekim 16 Mayıs buluşması epey önceden belli olmasına rağmen buluşmaya birkaç gün kala Trump, YPG’ye ağır silahlar vereceğini ilan etti. Yetmedi, o silahları geri almayacağını da ekledi.

Yani masaya oturmadan el yükseltti.

Yerli ve milli Reis “Ben oraya gidinceye kadar bu yanlış karardan dönüleceğini umuyorum” demekle yetindi. Yani epey alttan aldı. Ancak onun da masada usta bir oyuncu olduğunu göz ardı etmeyin. Masada hangi kozları çıkaracağını henüz belli etmiş değil ve elinde epey koz var.

Ortada para dönmeyecek gibi. Demek ki bu bir trampa.

Sözlük, Yunanca kökenli trampa’yı “Para karşılığı olmadan bir şeyi diğer bir şeyle değiştirme” olarak tanımlamış. Arı Türkçede karşılığı pek yalın: Değiş tokuş.

Peki ne ile ne trampa edilecek?

Bizim Reis’in hesabı pek kısa:

“Suriye ve hatta Irak sınırımızda Kürt devleti ya da kantonu ya da özerk bölgesi, yani Kürt istemiyorum. Bir de şu FETO’yu bana ver.”

‘Teker teker gelin’ dedirten bir atmosfer / Mustafa Karaalioğlu / Karar

Siyasette her şey önce bugün yapılacak Erdoğan-Trump görüşmesine, ardından da AK Parti kongresine kilitlenmiş durumda. Şüphesiz ilki daha önemli ama iç siyasetin lezzeti ve çekiciliği nedeniyle ikincisi daha çok merak uyandırıyor. Masada, Suriye, YPG, dış politika, FETÖ var ama Trump görüşmesinin seyri ve neticeleri iç politika açısından son derece belirleyici olacak. Bu görüşme, müttefik sorunu yaşadığımız dünyada bir dostluk tazeleme imkanı sunabilir. Özellikle de Erdoğan, ABD Başkanı’na zoru yaptırıp YPG konusunda geri adım attırabilirse epeyidir aranan moral de bulunmuş olur.

Tam bir diplomasi satrancı içindeyiz…

Erdoğan yola çıkarken ABD’nin YPG’ye ağır silah verme kararını açıklanmasından da meselenin zorluğu anlaşılıyordu. Bunun sadece kötü bir zamanlama değil, planlı ve manidar bir hamle olduğu aşikardı.

Tam, Cumhurbaşkanı’nın uçağının rotası Washington’a yönelmişken bu kez Rusya Devlet Başkanı’nın şu sözleri geldi:

“Suriyeli Kürtlerle çalışma düzeyinde temasları devam ettireceğiz. Biz diğer ülkelere kıyasla Kürt birliklerine silah göndereceğimizi ilan etmiyoruz, zaten onların bizim bunu yapmamıza ihtiyaçları yok. Onların bu silahları almak için kendi kaynakları var. Bu çalışmaların yeniden başlatılması gerektiğini düşünmüyoruz.”

Peşine de ekledi: “Ankara’nın endişe etmesini gerektirecek bir durum yok.”

Gerçekten yok mu? O zaman Erdoğan her görüşmede kendisine bu bahsi neden açıyor?

Erdoğan-Trump zirvesi: Ortaklık mı, ayrışma mı? / İbrahim Karagül / Yenişafak

Bugünkü Erdoğan-Trump görüşmesi, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcı olur mu? İki ülke ilişkilerinde tarihin en derin güven bunalımı, biz buna niteliği itibariyle “büyük kriz”diyelim, aşılabilir mi?

Dar ölçekte “kurucu” ülkelerin bugünlerde yoklama çektiği o yeni güç haritasında Türkiye ve Amerika beraber yoluna devam edebilir mi? Yoksa Ankara-Washington hattındaki bütün ortaklık geleneğini toprağa gömer, Türkiye'yi yükselen yeni güçlerle “farklı” ortaklıklar arayışına mı iter?

'Yerel güçler' formülü Türkiye'yi tehdit ediyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın; “virgül değil nokta konulacak bir görüşme” olarak tanımladığı bu ilk temas, iki lider arasında bir “kurucu irade” mi ortaya koyacak yoksa savaş lobisi aşırılartarafından, küresel ölçekte “yerel güçlerle ortaklık” formülüne kurban mı edilecek?

Daha net ifadeyle, ABD'nin artık, Türkiye için bile tehdit haline gelen, yeni doktrini üzerinden (biz buna teröre desteğe kılıf bulmak diyelim) Türk-Amerikan ilişkilerinde köprüler atılacak mı?

Erdoğan ile Trump restleşir mi? / Abdülkadir Selvi / Hürriyet

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump’la görüşmeye girmeden önce mesajını bir fotoğraf karesiyle verdi. Uluslararası ilişkilerde mesajlar kimi zaman bir fotoğraf karesiyle veriliyor.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in bir yanında Rusya Devlet Başkanı Putin diğer yanında Erdoğan vardı...

Erdoğan’ın ayrıca Türkiye’den hareket ederken, Başkan Trump’la yapacağı görüşmenin bir milat olacağını belirterek, “Bizim yapacağımız görüşme virgül mesabesinde değil, nokta mesabesinde olacaktır” demişti. Peki bu çıkıştan sonra Türkiye’nin talepleri dikkate alınmazsa ABD ile ipler kopacak mı?

Obama ile yaşanan olumsuzluklar nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkan Trump’la iyi ilişkiler kurma çabasında. “Şu anda Amerika hâlâ bir geçiş sürecini yaşamakta. Bu geçiş sürecini yaşaması sebebiyle de bizim burada çok daha dikkatli, çok daha hassas olmamız gerekiyor” sözleri bu hassasiyeti yansıtıyor. Ancak Trump’ın YPG’ye silah yardımını onaylaması ilişkileri zehirleyici bir etki yaptı. Üstüne üstlük YPG’ye verilen silahların geri alınmayacağı yönündeki açıklama ile Erdoğan-Trump görüşmesi sabote edilmeye çalışıldı. Pentagon’un bu tavrı, DAEŞ’la mücadele bittikten sonra da ABD’nin YPG ile çalışmaya devam edeceği şeklinde değerlendirildi. Erdoğan, Pentagon’un restini gördü. Reste restle karşılık verdi. “Eğer stratejik müttefiksek, ittifak içinde karar almamız lazım. İttifaka gölge düşecekse başımızın çaresine bakmamız lazım” dedi.

Uyku yok 2019 geliyor /Ersu Hızır / Yurt

CHP'nin şaibeli referanduma karşı başka bir eylem planı, hedefi olmalıydı? Olduğuna inanmak istiyorum. Sorumlu olduğu halkı ve partilileri motive edebilmek onlan çaresiz, bırakmamak için bunu açıklamalıdır. CHP delege, kongre, kurultay takvimini başlattı. Bu takvim süreci aynşma değil, referandumla farklı çizgiye giren ülkenin kaderi nasıl değiştirilecek bunlann konuşulduğu, çözümlerin üretildiği platformlar olarak kullanılmalıdır. Bilinmeli ki; 2019'da siyasi partilerin ve parlamentonun bu günkü etkinliği olmayacaktır. Sonuçta; Hukuka uygunluğu tartışmalıda olsa 16 Nisan referandumu ile Türkiye'nin rejimi değişti. 2019'da yeni sistemin uygulaması başlayacak. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu CHP bu günden hukuksal ve örgütsel mücadelenin hazırlığına girişmelidir. Yoksa 2016 Haziran ve Kasım milletvekili seçimlerinde birçoğunda AKP ve MHP dışındaki siyasi partilere, daha fazla oy çıkan, 961 sandıkta, yalnız evet oyu çıkması karşısında yine çaresiz ve sonuçlanna katlanır olmak zorunda kalınacaktır. Dün oylara sahip çıkacağını açıklayıp oylara sahip çıkamayanlan gördük. Onlar da bu referandum sonuçlanndan sorumlu değil mi? Sorumluluklarının gereğini yerine getiremeyenlerin en azından halka karşı bir özür borçlan yok mu? Fikri hür, vicdanı hür bireyler olmak istiyorsak önce beynimizdeki esareti oluşturan bağlılıklardan sığlıklardan kurtulmalıyız. Atatürk devrim ve ilkelerini ödünsüz savunan bireyler örgütlenmeli, onun mirasına zarar gelmesine izin vermemelidir. Yann aynı sonuçla karşılaşmamak için bu günden planlar yapılmalı, hedef belirlenmeli çalışmalara başlanmalıdır. Zaman hızla geçiyor. Pardon deme zamanı yok. 2019'a kadar yirmi dört saat çalışmalı, üretmeli, uyanık olmalı, bizi uyutmak isteyenlerden hesap sormalıyız.