Medya Arkası (19.05.2017)

Medya Arkası (19.05.2017)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump ziyareti ve HSK seçimleri yer aldı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Adaletin böylesi / Taha Akyol / Hürriyet

TÜRKİYE her zaman yargı sorunu yaşadı; her zaman siyaset hukuktan üstün oldu.

Ama bu kadarı hiç olmamıştı.

Meclis’te Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliği için seçim yapıldı. Haber şöyle:

“AK Parti için 5, MHP için 2 kontenjan üzerinden parti yönetimlerinin belirlediği anahtar liste üzerinden oy kullanıldı...”

Dün oy kullanan birkaç milletvekili ile telefonda görüştüm. Oy verdikleri isimleri tanımıyorlardı.

Demek ki partileri istediği için oy verdiler!

Hâkim ve savcıların mesleki kaderi bu kurulun elindedir.
 

Ayna / Bekir Coşkun / Sözcü

Dön bir bak aynaya… Hukuku silmiş, demokrasiyi terk etmiş, okullarında milyonlarca imam modeli yetiştirilen, Türkiye'yi “Dünyanın aynası” gibi gören insanların tesettürlü bakanlarını dahi sınır dışı ettikleri, faşizmin karanlığına yuvarlanmış, umutsuz bir ülke değil mi o aynadaki?..

Bugün 19 Mayıs… Sorun aynaya… Bu biz miyiz ayna?..

AK Parti'deki 'hoşnutsuzlar' / Etyen Mahçupyan / Karar
Eğer Cumhurbaşkanlığı sistemi bazı çevrelerin beklediği üzere yüzde 60 civarında bir destekle kabul edilseydi, siyasetin bundan sonra alacağı yön berraklaşacaktı. Her şeyden önce böyle bir sonuç MHP'nin iktidarın olanaklarının cazibesi altında yeniden Bahçeli etrafında bütünleştiğinin işareti olacak, partideki muhalifler pratikte siyasetin dışına itileceklerdi. Bu durum aynı zamanda 'merkezde' sağlam bir milliyetçi tabanın bulunduğunu gösterdiği ölçüde, AK Parti için de göz ardı edemeyeceği bir seçmen kitlesine işaret edecekti.
 

19 Mayıs / Rauf Tamer / Posta

İki yıl sonra nasıl olsa, yine lsandığa gideceğiz. Lâkin o bir referandum değil, bir seçim... Herkes kendi evine, kendi köyüne, kendi partisine döneceğine göre, şimdiden yapılan hesaplar boşunadır.

ittifak yasalarına da hiç gerek yok. İMüttefikler belli zaten.

AK Parti-MHP bloğuna karşı CHP-HDP cephesi Yani herkes kendine bir eş seçmiş durumda.

Ne var ki, SP'yi yabana atmayın. Ve şu lafımı unutmayın: SP'yi çekip yanına alan takım, yarışa 3-5 metre önde başlayacaktır... Avantaj.

Affet bizi Türkan Hoca / Ahmet Hakan / Hürriyet

Türkan Saylan Hoca, televizyona çıkıp şunları diyordu:

Bu Fetullah, tıbbi açıdan problemli bir şahıs.

Bu şahıs, memleketin en zeki çocuklarını kandırıyor.

Bu Fetullah’ın amacı dünyayı ele geçirmek.

Bunun için yapmayacağı şey yok.

1999 yılında Türkan Hoca’nın bu sözlerini dinlerken...

Ben de İslami camiada yer alan herkes gibi...

Amma da abartıyor.

Amma da düşmanca davranıyor.

Amma da önyargılı yaklaşıyor.

Falan demiştim.

Zaman İslami camiada yer alan herkes gibi beni de haksız çıkardı, Türkan Saylan Hoca’yı da sonsuz haklı çıkardı.

Biliyorum... Çok ama çok geç...

Fakat ben yine de söyleyeyim:

Hakkını yedik Türkan Hocam.

Söylediklerine kulak asmadık Türkan Hocam.

Hatta bu söylediklerin için sana çok kızdık Türkan Hocam.

Ne olur affet bizi.

Affet ve hakkını helal et.
 

FETÖ’cü olduklarının kanıtı / Fatih Altaylı / Habertürk

15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’de küçük, yurtdışında ise büyük bir kesimin kafasında, “Bu darbe girişimini acaba gerçekten FETÖ bağlantılı subaylar mı yaptı?” diye bir soru oluştu.

Bu soru giderek yaygınlaştı, hatta anamuhalefet partisi liderinin ağzından bile çıktı. Bugün özellikle “müttefikimiz” diye bilinen ülkelerde, Almanya’da, ABD’de ve Fransa’da, Türkiye’de olan bitenleri takip etmeye çalışan ya da konularla ilgilenenlerin kafasında “fake coup” yani “sahte darbe” inancı yaygın.

Türkiye’de ise bu inanç giderek zayıfladı, hatta yok oldu.

Ben ise başından beri bu darbe girişiminin FETÖ bağlantılı olduğuna inananlardanım.

15 Temmuz akşamı, havaalanında, yurtdışından dönerken karşılaştığım bu darbe girişimi sırasında bir şeyler bilirim diye beni arayıp “Gazetecisin, ne bu?” diye soranlara, daha olayın ilk dakikalarında, “Bence ordudaki Fethullahçılar darbe yapmaya kalkışıyor. Ama o kadar salaklar ki, başarılı olma ihtimalleri yok” diyordum.

“Salak olduklarından nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” diye soranlara da yanıtım şuydu: “Salak olmasalar Fethullah Gülen’in peşine takılmazlardı.”

Her ne kadar darbe öncesinde gazete köşelerine yerleştirilmiş bazı Fethullahçılar, “Asker rahatsız, darbe olasılığı var. Hava Kuvvetleri’nde bir şeyler oluyor” diyerek darbeyi, “Atatürkçü, laik, Türkiye’den yana” ordu mensuplarının yapacağını iddia ve ima ederek FETÖ’yü perdelemeye çalışmış olsalar da ve bu tipler bugün hâlâ “FETÖ’cüler ile Atatürkçüler darbeyi beraber yapmaya kalkıştı” deseler de çok açık ki, bu darbe FETÖ’cü subayların işidir.

Bundan nasıl mı bu kadar emin oluyorum? Çok basit.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki Atatürkçü subaylar, haklarında tutuklama kararı çıktığı zaman birer birer gidip teslim oldular.

Yurtdışında görevli bulunanlar bile hemen dönüp savcılıklara gittiler ve ifadelerini verip tutuklandılar.

Darbe girişimini yapan “şerefsizler” ise birer birer kaçıyorlar ve hepsi kaçtıkları ülkelerde iltica talebinde bulunuyorlar.

Adaletin böylesi / Taha Akyol / Hürriyet

TÜRKİYE her zaman yargı sorunu yaşadı; her zaman siyaset hukuktan üstün oldu.

Ama bu kadarı hiç olmamıştı.

Meclis’te Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeliği için seçim yapıldı. Haber şöyle:

“AK Parti için 5, MHP için 2 kontenjan üzerinden parti yönetimlerinin belirlediği anahtar liste üzerinden oy kullanıldı...”

Dün oy kullanan birkaç milletvekili ile telefonda görüştüm. Oy verdikleri isimleri tanımıyorlardı.

Demek ki partileri istediği için oy verdiler!

Hâkim ve savcıların mesleki kaderi bu kurulun elindedir.

Saidi Nursi’ye göre Atatürk Deccal’di / Muharrem Bayraktar / Yeni Mesaj

“Saidi Nursi birçok lahikasında Atatürk’e “Deccal” diye hakaret ediyordu.

Deccal, İslami literatürde en ağır hakaret sayılan ifadelerden biridir. Deccal; yalan söyleyen, aldatan, karıştıran kişi anlamına gelir. Deccal’in ortaya çıkması kıyamet alametlerinden biri olarak da görülmüştür.

Deccal konusunda tarih boyunca ortaya atılan iddiaları gündeme getirecek değiliz. Ancak Saidi Nursi’nin şu satırlarını okuduğunuzda Deccal denilince kimin kastedildiğini çok iyi anlamış olacağız:

“Ben bir manevi alemde, İslam Deccalini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahade ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkarı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(...) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nuru, iman ve Kur’an ışığıyla hakikat-i hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar,459, Siracun Nur, 247)

Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:

“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel  bir Hadisi Şerif’in ihbarıyla Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim. Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi.” (Emirdağ Lahikası I/278, Yirmi yedinci mektuptan Sabık Reis-i Cumhura ve üç makama gönderilen istida.)

Saidi Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri  giderek şunları yazar:

“...Lozan Muahedesi’nde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve millet-i İslam için pek zararlı olduğunu efaliyle ispat eden ve Hadis-i Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu (yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde  “din yıkıcı, Süfyan” dediğimizi (...)” (Emirdağ Lahikası I,50?51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme?iKübrayaŞekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226-227)

Saidi Nursi Atatürk’e açıkça Deccal diyor, Millet-i İslam’ı protestan yapmak istediğinden bahsediyordu.

Oysa, Saidi Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, İzmir Amerikan Koleji’nde misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab-ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler Yurdu” adı altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak bu talebin derhal reddedilmesini istemişti.

ABD ile nokta mı, virgül mü? / Mustafa Kartoğlu / Sta

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Donald Trump’la görüşmesine dair ‘nokta mı, virgül mü, noktalı virgül mü’ sorularıyla muhatap oluyoruz.

Bana göre üçü de değil. Osmanlıca’daki gibi, noktasız, virgülsüz ‘cümle devam ediyor’…

Ya da uzatıldı.

Zamana yayıldı.

Ben sonuçlardan ‘şimdilik’ üçünü ayırdım:

1- Trump, terör örgütü PYD/YPG konusunda geri adım atmayacak (veya atamayacak).

2- Trump, terör örgütü FETÖ konusunda Türkiye’nin beklentilerine cevap vermek adına bazı adımlar atabilir. Bunlar Türkiye’yi ne kadar tatmin eder, beklentim düşük ama mümkün.

3- Trump, terör örgütü PKK konususu övdü;

Hem de iki ülke arasındaki ilişkilerin her şeyden önemli olduğunu vurguladı.