Medya Arkası (21.05.2017)

Medya Arkası (21.05.2017)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde Sözcü Gazetesi'ne gerçekleştirilen operasyon yer aldı. İşte günün öne çıkan yazıları:

Sözcü var ya Sözcü... Acayip FETÖ’cüydü! / Ahmet Hakan / Hürriyet

Uğur Dündar var ya Uğur Dündar...

“Cemaat devlete sızmış, buna kargalar güler” diyor, senede iki kez Pensilvanya’ya gidiyor, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda Mustafa Armağan’la beraber görev yapıyor, Hüseyin Gülerce’yi fena halde kıskanıyordu.

Emin Çölaşan var ya Emin Çölaşan...

Fetullah Gülen’i çok seviyor, Gülen’den “FETO” diye söz edenlere “Terbiyeni takın! Fetullah Gülen’e FETO diyemezsin! Hocaefendi diyeceksin!” falan diye fırça çekiyor, Abant Toplantıları’nı hiç kaçırmıyor, himmetçilik yapıyordu.

Soner Yalçın var ya Soner Yalçın...

FETÖ’cü savcı ve polis şefleriyle al takke ver külah ilişkisine giriyor, ekranlardan sağa sola “Alayınız tutuklanacaksınız! Alayınız tutuklanacaksınız! Hahaha!” falan diye höykürerek tehditler yağdırıyor, Bankasya’dan kredi çekip yalı alıyordu.

Yılmaz Özdil var ya Yılmaz Özdil...

Her öğün maklube yiyor, yakın arkadaşlarını “şakirt” diye çağırıyor, cemaat ile hükümetin arasını açmaya çalışanlar için “fitneci” diyor, Türkçe Olimpiyatları’nın ardından destanlar yazıyordu.

Necati Doğru var ya Necati Doğru...

Afrika’da açılan Türk okullarına selam duruyor, Fetullahçı işadamlarının dünyayı fethettiğini yazıyor, Fetullah Gülen öncülüğünde Anadolu sermayesinin büyük bir şahlanış içine girdiğine dair analizler patlatıyordu.

Saygı Öztürk var ya Saygı Öztürk...

Fetullah’ın askeri vesayeti geriletme operasyonlarının gönüllü taşeronluğunu yapıyor, Fetullahçıların yürüttüğü Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını öven kitaplar yazıyor, bu yolla yolunu buluyor da buluyordu.

Bekir Coşkun var ya Bekir Coşkun...

Hocaefendi’nin hayvan sevgisini anlata anlata bitiremiyor, Hocaefendi’nin bir sineğin ardından döktüğü gözyaşlarının destanını yazıyor, “Karakaşlım, karagözlüm, gel artık Pensilvanya’dan” falan diye şiirler döktürüyordu.

Kısacası...

Sözcü var ya Sözcü...

Çok acayip FETÖ’cüydü.

Hem de çok acayip!

Yazısız Protesto / Mehmet Tezkan / Milliyet

Sabah gazete bayiine gidenlerin gözleri fal taşı gibi açıldı..

Sözcü raflardaydı..

20 sayfaydı.. Logosunun üzerinde Yıl: 10 Sayı: 3615, 20 Mayıs Cumartesi, 1 TL yazıyordu..

Yazarların köşelerinin de yeri belirlenmişti..

Gündem, ekonomi, spor eğitim, televizyon sayfaları da vardı..

Ama üzerinde yazı yoktu..

20 sayfa bomboş beyaz kâğıt.. Sadece tek bir başlık.. Başlık şu; 19 Mayıs basın özgürlüğü özel sayısı..

Gazeteyi eline alan evirdi çevirdi; ne olduğunu anlamaya çalıştı..

Gazete bayii; ‘Yazmayı unutmuşlar’ diye espri yapmaya kalktı..

Ama durum trajikomik değildi..

Trajikti..

Bu bir protestoydu..

Adlarının FETÖ’ye birlikte anılmasına protestoydu..

Gözaltılara protestoydu..

Haksızlığa protestoydu..

Cumhurbaşkanı tatilini haber yapmayan gazeteci değildir / Çiğdem Toker / Cumhuriyet

Elbette biliyorsunuz, cumhur halk demek.

Cumhurbaşkanı da halkın başkanı. Dolayısıyla arkadaşlar, Cumhurbaşkanı’nın adımları halkı ilgilendirdiği için haber değeri taşır.

Bilmeyen olabilir;

Gazetelerin Ankara bürosu, her sabah düzenli haber toplantısı yapar.

Toplantılara öncelikle “rutin listesi” yön çizer. Muhabirlerin, o gün hangi lideri, kurumu, toplantıyı izleyeceğinin, yer, saat ve isim olarak listelendiği programdır o. Bürolara kaynağından aktarılır.

Bir de yine muhabirlerini kişisel yetenek ve çabalarıyla hazırladıkları “özel haberler” vardır. Her günün gündemi kabaca böyle şekillenir. Önemli kişi ve toplantıların haberleri ve özel haberler

Cumhurbaşkanı izlemek, programlarını takip etmek, katılmak, bu toplantılarda soru sormak (Şimdi pek sürpriz soruya mahal verilmiyormuş. Bunun adı da gazetecilik oluyormuş.) her Ankara bürosunun asli görevlerindendir.

Eğer Cumhurbaşkanı’nın nerede olacağı bilgisi resmen paylaşılmamışsa,bulup açığa çıkarmak ve mümkünse izlemek de bu göreve dahildir.

Eğer günlerden bir gün Cumhurbaşkanlığı’ndan rutin izleme programı gelmemişse, bunu merak eden kişiye gazeteci denilir. Bu merakı duymayan kişinin gazeteci olmadığından emin olabilirsiniz.

Cumhurbaşkanı, cumhurun başkanıysa, gazeteci de o cumhur gerçekleri öğrensin diye çalışan kişidir zira.

Dolayısıyla arkadaşlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar biraz kafalarını dinleyip herkesten uzak tatil yapmak istediklerinde, tatil yerini bulup haberleştirmek, mütevazı da olsa bir başarıya dönüşür.

Biz ise bu başarının, hapis cezası tehdidine dönüştüğü bir ülkede yaşıyoruz artık.

YSK Başkanı’nı dinlerken utandım / Can Ataklı / Korkusuz

İnsan bir başkası için utanabilir mi? Olur bazen. O bir başkası ister kendi hatası ister başkası nedeniyle çok zora düştüğünde, işin içinden çıkmak için çırpınırken battığında sizin de içiniz ister istemez ezilir. 19 Mayıs akşamı Habertürk'te Veyis Ateş'in Akıl'da Kalan programında Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven'i izlerken aynı duygular içinde kaldım. Sadi Güven YSK Başkanı olduğuna göre herhalde hukuk fakültesi mezunu olmalı. Yani okumuş yazmış, devlete uzun yıllar hizmet vermiş bir kişi olmak zorunda. Peki, böyle biri olması gereken bir kişi nasıl olur da yaptığını savunurken bu kadar kıvranır, lafı hep başka taraflara çekip kendini kurtarmaya çalışır, bunu yapamazken bir de herkesi aptal yerine koyarak akıllara hakaret eder? Doğrusu şaşırmamak elde değil. Başkan Sadi Güven uzun uzadıya referandumda “sahte oy” kullanılmadığını anlatmaya çalıştı. Sanki birileri “sahte oy kullanıldı” demiş gibi bunun olamayacağını anlattı. Ama asıl sıkıntısı “mühürsüz oylar” sorusu sorulduktan sonra ortaya çıktı. Ne örnekler verdi Sadi Güven, yok bir apartmanda seçim yapılırken oyunu mühürsüzlerle kullananlar olmuş sonra durum fark edilmiş, bu durumda o insanların hakları ellerinden mi alınacakmış da, tam akıllara ziyan açıklamalar. Meğer bütün suç sandık görevlilerindeymiş. Onlar pusulaları mühürlememişler. Peki, bunlar kaç tane? O da bilinmiyor? Bir de her sandıkta parti temsilcileri varmış. Onlar da suçluymuş. Kendi yasasındaki kuralı “Valla iktidar istedi ben de kaldırdım” demek ise her şeyin üstünde. Ya yine hiç çekinmeden, sıkılmadan verdiği örnekler? Veyis Ateş “Bundan önce böyle bir şey oldu mu?” diye soruyor, Başkan Bey “Olmaz mı” diye başlayıp taaa 1984'ten örnekler vermeye çabalıyor. Oysa verdiği örneklerin hepsi seçim olmuş bitmiş, sandık bazında yapılan itiraz sonucu alınan kararlar. Oysa bu referandumda sandık bazındaki itirazlar nedeniyle bir karar alınmadı. AKP'li bir kişinin başvurusu üzerine “genel karar” alındı. Ne mühürsüz pusula sayısı biliniyor, ne bu mühürsüz pusulaların nerede olduğu biliniyor, ne oyların sahte olup olmadığı konusunda bir araştırma yapılmış. Bilinen tek şey AKP'li biri başvuruyor YSK 10 dakikada “haklıdır” diye karar alıyor. Başta dedim ya, utanarak izledim. Bu kişi yaşını başını almış biri. Muhtemelen çocukları, belki torunları vardır. Anladık kendi arkadaşlarının, çevresinin önüne çıkarken yüzünün kızarmayacağını düşünüyor. Ama ileride torunları “Tek başına ülkenin kaderini değiştirdin dede, şimdi mutlu musun?” diye sorduklarında da hiç mi yüzü kızarmayacak, “ne yaptım ben” diye düşünmeyecek? 

Kırık kalpler durağı / Yılmaz Özdil / Sözcü

Uğur Dündar mesela…

Ekrana çıkması resmen yasaklandı, özgürlüğü için buraya geldi.

Emin Çölaşan…

Yazmasına izin verilmedi, yazabilmek için geldi.

Bekir Coşkun…

Vatandaşlıktan bile atmaya kalktılar, onuncu köy'üne vatandaş oldu.

Rahmi Turan…

Gazetesi kapatıldı.

Necati Doğru…

Sansürlediler, bastı istifayı.

Soner Yalçın…

Hapse attılar, hapisteyken işten attılar.

Ege Cansen…

Saygı Öztürk…

Can Ataklı…

Ümit Zileli…

Meslekten silmeye, yok etmeye çalıştılar.

Kırık kalpler durağı'dır Sözcü

Yeni sistem ve bağımsızlıklar! / Güngör Mengi / Vatan

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün AKP olağanüstü kongresinde “Cumhurbaşkanlığının yanında” aynı zamanda Ak Parti Genel Başkanı seçilecek ve “Başbakan” olacak.

İktidar partisinin önde gelen isimleri, “Türk tipi başkanlık” da dedikleri bu sistemi savunurken devlette “güçler ayrılığı”nın daha da etkili hale geleceğini söylemişlerdi.

Demokratik bir yönetim olabilmesi için ‘Yasama-Yürütme ve Yargı’nın birbirinden bağımsız olması gerektiği gibi, “4’üncü güç denilen medya” özgürlüğünün de güvence altına alınması gerekiyor.

Bu sistem ne zaman anılsa önce ABD’deki başkanlık sistemi örneği verildi.

ABD’de başkanın kararlarını denetleyecek 2 ayrı meclis var.

Dünyanın en kısa anayasası olan ABD Anayasası ise 7 maddeden oluşuyor ve 1’inci maddesi şu:

“Meclis, ifade özgürlüğünü veya basın özgürlüğünü veya toplanma özgürlüğünü kısıtlayan bir madde geçiremez.”

FETÖ’cülerle mücadele aralıksız sürecek / Mehmet Barlas / Sabah

Dün İbni Haldun Üniversitesi'nin açılışı dolayısıyla yapılan İbn Haldun Semineri'nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yaptığı konuşma, önümüzdeki dönemde yer alacak gelişmelere ışık tutacak nitelikteki açıklamalarla doluydu.

Bazı Batılı ülkelerden gelen ve içerideki bazı çevrelerin de seslendirdiği "Türkiye'de özgürlükler ve demokrasi rafa kaldırılıyor" şeklindeki tepkilerin, devlet katında nasıl değerlendirildiğini, Cumhurbaşkanı'nın şu cümlelerinden anlamak mümkündür:

Vesayete son

"-2003'ten beri demokrasiden, hukuktan asla taviz vermeden, devlet, toplum, siyaset hayatımıza nüfuz etmiş vesayet odaklarını bertaraf ettik.

İnsanımızı makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam diyerek aşağılayan millet düşmanlarının devrine son verdik."

Dünkü yasakçılar

"-Daha düne kadar yasakçı zihniyetin en ateşli savunucuları olanlar demokrasi fanatikliği numarasıyla kendini parçalıyor. Kimse kimseyi kandırmasın. Sicili hak ve hürriyet katliamı dolu olanların bize ders vermeye kalkması komik kaçıyor komik. Devletin kendi kitaplarındaki şiiri okuduğu için içeriye attığınız bir cumhurbaşkanı var burada."

Özgürlüğün kapsamı

"-Bizim mücadelemiz farklı düşüncelerle değil, terörle, bu cinayet şebekelerine sözlü ve fikri mühimmat sağlayanlarla. Terör örgütlerinin propagandasını yapmak düşünce özgürlüğü kapsamına girmez. Hiçbir medeni devlet de terör şebekelerinin üniversitelerde yuvalanmasına izin vermez. Silah, molotof ve şiddet hak aramanın aracı olamaz."

Teröre övgü

"-Terör örgütlerine methiyeler düzmenin fikir özgürlüğüyle alakası yoktur. Akademik özgürlük kılıfı altında terör örgütüne propaganda makinesinin işletilmesine göz yumamayız. Teröre hizmet etmediği sürece her türlü fikrin serbestçe tartışılmasını temin ederken, terörle mücadelemizi de kararlılıkla sürdüreceğiz"

Normalleşme süreci

Özellikle devletin çeşitli katmanlarında, üniversitelerde ve hatta özel sektör şirketlerinde yuvalanmış FETÖ'cülerin ayıklanmalarına ve yargılanmalarına dönük süreç, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerinden anlaşıldığı gibi kararlılıkla devam edecektir. Erdoğan daha önce yaptığı konuşmalarda da Olağanüstü Hal'in devam edeceğini vurgulamıştı. Bu gerçeklerin ışığında normalleşme sürecine ulaşmanın zaman alacağı görülüyor.

2019 yolculuğunda bugün / Ahmet Taşgetiren / Star

Evet, başa dönersek Ak Parti heyecan yaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, olmasını gerekli gördüğü şeyi gerçekleştiriyor.

Ak Parti dışında ise olan bitene daha mesafeli bir iklim var.

Yeni sistemle Cumhurbaşkanı'nın kullanacağı “Devlet gücü”nün, “Partili kimlik” ile nasıl ete kemiğe bürüneceği konusunun “partili olmayan” herkes için bir soru/sorun olarak görüleceği muhakkak. Bu yeni dönemin problem alanı.

Onu kaydedip yeniden Cumhurbaşkanı – Ak Parti ilişkisine geçebiliriz. Deyim yerindeyse bir “Fetret - Ara dönem” geçti Ak Parti'de Tayyip bey'in partiden ve genel başkanlıktan ayrılmasından bu yana. “Hasret” diye nitelendi o günler, şimdi “Vuslat” tam manasıyla gerçekleşiyor.