Medya Arkası (23.09.2016)

Medya Arkası (23.09.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde Mehmet Altan'ın tutuklanması, FETÖ soruşturması, OHAL, Suriye operasyonu, kredi kartına taksitin düzenlenmesi ve yarınki Beşiktaş-Galatasaray derbisi vardı.

Ahmet Altan serbestse / Ahmet Hakan / Hürriyet

MEHMET Baransu niye hapiste?

Ali Bulaç hasta haliyle niye tutuklu?

Mehmet Altan’ın kabahati ne?

Nuriye Akman daha mı tehlikeli ki tutuklu?

Nazlı Ilıcak niye serbest değil?

Ahmet Turan Alkan’ın suçu ne?

Şahin Alpay’ın farkı ne?

Lale Kemal ne yaptı?

Pardon!

Yanlış anlaşılmasın.

“Ahmet Altan da tutuklansın” diye sormuyorum bu soruları...

“Diğerleri niye tutuklu” sorusundan kurtulamadığım için soruyorum.

SON DAKİKA NOTU: Gecenin geç saatinde savcılık itirazıyla Ahmet Altan hakkında yakalama kararı çıktı.

***

1 dolar… / Bekir Coşkun / Sözcü

27 Mayıs'ın şifresi; “555K…”
“5'inci ayın, 5'inci günü, saat 5'de, Kızılay'da…”
Kıbrıs harekatının başlama şifresi; “Ayşe tatile çıktı…”
Ayşe, o günlerde Dışişleri Bakanı Turan Güneş'in kızı…
İstiklal Savaşı'nın şifresi; “Ya istiklal, ya ölüm…”

Bunlarınki; “1 dolar…”

Hoca Efendi okuyup üflemiş dolarları…
Demek çok etkili oldu ki…
Dolar kaldı, general uçtu…

1 doların üzerinde imam George Washington hazretlerinin resmi vardır, kendisi Nakşibendi şeyhidir…
Şifre olarak seçildiğine göre…
İçinde ABD var…
CIA var…
Para var…
Din, iman, üfürük var…

Aşağı yukarı herkeste, seyahat dönüşü, ya da hatıra olarak cüzdanın köşesinde saklı 1 dolarlar olabilir…
Yoksa, düğünde iki git-gel, nasılsa birisi girer cebine…
Ama yakalanırsanız, yandaş gazetede çıkarsınız:
“FETÖ'cü 1 dolarla yakalandı…”

***

Türkiye’nin istediği fiilen oluyor / Sami Kohen / Milliyet

Türkiye’nin Kuzey Suriye’de başlattığı askeri harekâttan yaklaşık bir ay sonra, sınır boyunca fiilen bir güvenli bölge oluşuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “Fırat Kalkanı” harekâtının amacının bir güvenlik bölgesinin oluşmasını sağlamak olduğunu hatırlatarak şimdi bunun gerçekleştiğini belirtti ve böylece fiili durumu uluslararası platformda tescil etti.

Türkiye’nin Kuzey Suriye’de bir güvenli bölge kurmak amacının birkaç boyutu var. Birincisi, sınıra yakın bölgelere yerleşen ve Türkiye için güvenlik tehdidi oluşturan IŞİD’i buralardan söküp atmak, bu güçleri mümkün olduğu kadar Türkiye sınırından uzaklaştırmaktır. İkinci önemli amaç, PYD/YPG güçlerinin Kuzey Suriye’ye hakim olmalarını ve Fırat’ın batısına doğru yayılmalarını önlemektir. Üçüncü amaç ise bu bölgeye savaştan kaçan Suriyeli mültecilerin güvenli bir şekilde yerleşmelerini sağlamak, böylece savaştan sonra onların kendi topraklarında kalmalarına yardımcı olmaktır.

Bu arada “ Fırat Kalkanı” harekâtında güdülen siyasi amaç, Türkiye’nin Suriye krizinin çözümünde söz sahibi etkin bir aktör olmasını, “arazide” olduğu gibi “masada” da varlığını göstermesini sağlamaktır.

Ne zamana kadar?

Kısa zamanda ulaşılan bu amacın, bütün bu boyutlarıyla sürdürebilir hale getirilmesi için, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) daha uzunca bir süre Kuzey Suriye’de kalması ve oluşturulacak güvenli bölgenin gerçekten güvenli olması için uçuş yasağı düzenini getirmesi gerekmektedir.

TSK bu harekât, Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) aktif destek vermekle yürütüyor. Şimdi IŞİD’den temizlenen bölgenin kontrolünün sürdürülmesi ve hâlâ tehdit oluşturduğu düşünülen El Bab ve benzeri yerlerin de ele geçirilmesi söz konusu.

Bunun ÖSO’nun tek başına başarabileceği bir iş olmadığı açık. Bu nedenle son günlerde TSK’nın daha geniş sorumluluklar yüklenmesi, hatta bazı piyade birliklerimizin oralara sevk edilmesi olasılığı tartışılıyor...

***

Demiyor muyum size bu adamlarla olmaz diye / Ertuğrul Özkök / Hürriyet

ÖNCEKİ pazartesi gecesi itibarıyla Suriye cephesinden gelen haber şu:

Türk tanklarının desteği ile Suriye’ye giren Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) aldığı 8 köy, yeniden IŞİD’in eline geçti.

O geceden 48 saat sonra yani çarşamba günü Hürriyet’in manşeti neydi:

“Piyade birliklerimiz Suriye’ye girebilir.”

Bu haber neyin itirafıydı biliyor musunuz?

Benim 4 yıldır yazdığım bir şeyin itirafı...

ÖSO diye bir şey yok...

IŞİD’e karşı savaşı ÖSO denilen grupla kazanmanın imkânı yok.

Bilanço ortada...

Daha şimdiden 4 tankımız isabet aldı.

7 şehidimiz var.

Sonuç ne?

Alınan 8 köyün 7’si yeniden IŞİD’in eline geçti...

Geçen pazartesi gecesi Suriye cephesinden gelen haber hepimize gösterdi ki....

Başka bir siyaset oluşturmazsak...

Askerimizin girmesinden başka çare yok...

Allah, 100 yıl önceki ihanet ve hezimetten sonra bize yardım etmiş ve bu güzel Cumhuriyet’i kurmuştuk.

O Cumhuriyet’in bize miras bıraktığı iç ve dış politikanın temel taşı ise şu cümleydi:

“Yurtta sulh, cihanda sulh...”

***

OHAL bataklığa dönüşmesin / Etyen Mahçupyan / Karar

Gülenci örgütlenme ile mücadelede hükümet sıkıntılı bir noktaya yaklaşıyor. Olağanüstü Hal süresinin bitimine bir ay kaldı. İlk 45 gün içinde normale dönme beklentisi belki gerçekçi değildi, ama AK Parti hanesine olumlu yazılan bir niyet belirtiyordu. Şimdi gözaltı, tutuklama, işten çıkarma, kariyer engelleme gibi önlemler o boyuta vardı ki, mantıklı bir sürede normale dönülmesi kolay değil.

Bunun anlamı OHAL’in devam etmesi ve bunun AK Partiye ‘eksi’ yazmasıdır. Çünkü böyle bir durumun ancak iki açıklaması olabilir. Ya istihbarat bilgilenmesine rağmen işin boyutu takdir edilememiş ve öngörülemeyen tedbirler almak durumunda kalınmıştır ki, bir yönetim zaafına işaret eder. Ya da bu işin boyutları bilinmesine rağmen OHAL’in başta kısa tutulup sonrasında uzatılacağı öngörülmüştür ki, bu da iktidarın bir ‘art’ niyet taşıdığı değerlendirmesini teşvik eder.

Diğer taraftan sorun OHAL’in kendisinde değil. Muhalefet partileri dahil herkes tehlikeyi takdir ediyor ve Gülencilerle mücadeleye destek veriyor. Ancak söz konusu mücadelenin meşruiyeti iki farklı ayak üzerine oturmakta... Birincisi Gülencilerin ne yaptığıdır. Mücadelenin gerekçesi buradan doğuyor. Gülenciler yanlış yaptığı için demokrasi unsurlarına, yani yasama, yürütme ve yargıya bir eylem alanı doğuyor. Diğer bir deyişle meşruiyetin bir yönü bu mücadelenin ‘niçin’ yürütüldüğü ve o noktada bir sorun yok.

Ancak meşruiyetin daha önemli olan bir ayağı var: Siyasetin bu kalkışmaya ‘nasıl’ karşılık verdiği… Bu bağlamda iktidarın ne yaptığı, hangi tedbirleri aldığı, bunları nasıl uyguladığı önemli... Çünkü iktidar belirli bir mücadele biçim ve içeriğine mahkum değil. Önünde bir seçenekler yelpazesi var ve seçiyor. Dolayısıyla sorumluluk taşıyor. Mücadeleye ilişkin bu seçimi yaparken meseleye hangi zihniyetle yaklaştığı, hukuk devleti anlayışına ne kadar bağlı kaldığı, hangi ilkelere göre karar aldığı ve kendi sınırını nasıl çizdiği meşruiyet açısından önem arz ediyor.

***

15 milyarlık canlanma / Güngör Uras / Milliyet

Taksitli alışverişe getirilen kolaylıklarla halkımız, kredi kartı ile borçlanarak en az 15 milyar TL’lik ek harcama yapacak ve piyasa canlanacak... 

Ancak halkın borçlanarak yaptığı harcamalar ekonomide kısa süre ve sınırlı canlılık yaratır. Üretimi de artırırsak gelir ve istihdam artar...  

Kredi kartları ile alışverişte taksit sınırının kaldırılması, kredi kartı borçlarını ödemede vadenin uzatılması 22 milyon kişiyi ve bunlara bağlı yaşayanları ilgilendiriyor. Çünkü 22 milyon kişi bireysel kredi kartı ile alışveriş yapıyor.
Kartlarla yapılan alışveriş tutarı 80 milyar TL’ye yakın. Kişi başı ortalama borç 3.500 TL dolayında.
Hükümet kredi kartları ile taksitli alışverişlerde düzenleme yaptı.
Kredi kartlarında en düşük harcama limiti 5.200 TL’ye çıkarıldı.
Genelde taksitleme sınırı 9 aydan 12 aya yükseltildi.
Cep telefonu, akaryakıt, gıda harcamalarında taksitleme yok. Bilgisayar ve teknolojiye dayalı ürünlerde taksit süresi 6 aya düşürüldü.
Başbakan’ın açıklamasına göre kredi kartı kullananların 12 milyar TL tasfiye olunacak (ödenememiş) borcu var. Bu borçlara 72 aya kadar vade ile yeniden yapılanma imkânı tanınıyor.
Piyasa hareketlenir 
Büyüme yavaşladı. Hükümet ekonomide üretim artışının önünü açmak için iç talebi canlandırma arayışında kredi kartlı alışverişte taksit sınırını kaldırıyor. Kredi kartı borçlarını ödemeye kolaylık getiriyor.
Büyümenin motoru üretimdir. Talep olmaz ise üretim de olmuyor. Toplam talep (1) iç talep + (2) dış talepten (ihracattan) oluşuyor.
Dış talep, ihracat değişik nedenlerle artmıyor. Kredi kartında taksit sınırı kalkınca iç talebin canlanması, bunun sonunda da üretimin artması bekleniyor.
Asgari ücretin yılbaşında yükseltilmesinin etkisiyle yılın ilk üç ayında tüketim harcamalarında artış oldu. Alt gelir grubundaki nüfusun ikinci çeyrekte nefesi kesildi. Yılın ikinci üç aylık döneminde tüketim yavaşladı.
Kredi kartlarındaki sınırlamanın kaldırılmasının piyasaya hareket getireceği tahmin ediliyor.

***

Palabıyık için gerçek sınav / Orhan Yıldırım / Fanatik

Ali Palabıyık.. Yarın akşamki derbide düdük çalacak. Yükü ağır, işi zor. Ancak bunları aşabilecek kapasitede olduğu için MHK tarafından tayin edildi. Bardağa önce boş tarafından bakalım; Ankara bölgesi hakemi olan Palabıyık eski futbolcu. İncirlispor kulübünün kalecisi. Bir maç panter, diğer maç tam tersi görüntü verdiği için hocası ile ters düşüp amatör olarak futbolu bıraktı. Kaleci yeleğini asıp hakemliğe başladı. Maç yönetiminde, kaleciliğinden öne geçip belli istikrar yakaladı. FIFA kokartı aldı.

Başkan uyardı

Önceki gün Fikret Orman, kulüp televizyonunda Rıdvan Akar’a, “Beşiktaş’ın önünü kesmek istiyorlar” diye açıklamada bulundu. Burada hedefinde elbette anlaşılmaz fikstür düzenleyen federasyon ve maçlardaki sonuçlara etki eden hakemler vardı. Başkan önceden uyardı. Eğer Palabıyık, derbinin önüne geçip art niyetli olarak skora etki ederse; yıllar önce çıkarıp astığı kaleci yeleği gibi, düdüğünü de asmak durumunda kalır!