Medya Arkası (26.09.2016)

Medya Arkası (26.09.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde 15 Temmuz darbe girişimi, Moody's'in Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi, Anıtkabir'e yapılan çocuk parkı ve Fenerbahçe-Gaziantepspor karşılaşması vardı.

17/25 Aralık'la ilgili dürüstçe bir hesaplaşma / Ahmet Hakan / Hürriyet

17/25 Aralık'ta yolsuzluk operasyonları yapıldığı zaman...
Ben çıktım...
“Bu bal gibi de bir yolsuzluk operasyonudur, böyle darbe olmaz” dedim.
Bugünse...
Çıkmış...
“Görünürdeki amaç yolsuzluk olsa da 17/25 Aralık bal gibi darbe girişimiydi” diyorum.
Dün “öyle” dediğime, bugün “böyle” diyorum yani.
Peki ama neden?

Anlatayım:
Herkes gibi ben de 17/25 Aralık’ı Fetullahçı savcı ve polislerin yaptığından emindim.
Ama buna rağmen...
Operasyonu meşru ve hukuki buluyordum.

Çünkü şöyle düşünüyordum:
Evet, 17/25 Aralık’a imza atan savcı ve polisler, Fetullah’a bağlı savcı ve polislerdir. Ama bu savcı ve polislerin Fetullahçı oldukları herkesin bildiği bir şeydi.
Bu savcı ve polisler, 17/25 Aralık’a kadar sayısız operasyon yapmışlar ve yaptıkları bu operasyonlara, hükümetten sonsuz destek almışlardı.
Fetullahçı savcı ve polisler, ucu başkalarına dokunan operasyonlar yaptıklarında “devletin savcısı ve polisi” olarak kabul edilecekler ama ucu hükümete dokunan operasyon yaptıklarında “darbeci” olarak nitelenecekler... Böyle şey olur muydu?
Tam olarak böyle düşünüyordum.

Pardon!
Madem dürüst olacağım, o halde şunu da söylemeliyim:
Hükümetin eleştiri karşısında sergilediği hoşgörüsüzlüklerden ve toplumsal kutuplaşmayı arttırmasından hiç memnun değildim ve bu nedenle yolsuzluk suçlamalarıyla yüz yüze kalmalarına da içten içe seviniyordum.
Belki de bu yüzden şu soruyu sormaktan kaçınıyordum:
“Eğer hükümet ile Cemaat arasındaki büyük ittifak devam etseydi... Fetullahçı savcı ve polisler, böyle bir yolsuzluk operasyonu yaparlar mıydı?”

Bu soruyu sorsaydım...
Şöyle demem gerekecekti:
“Evet, yolsuzluk var ama bu yolsuzluğu ortaya çıkaranların derdi yolsuzluk değil. Bu yolsuzluğu ortaya çıkaranların derdi başka... Ve işte bu nedenle bu yolsuzluğu ortaya çıkaranların oluşturduğu tehlike, yolsuzluktan bile daha büyük.”

Neyse... Neyse...

Sonuçta 15 Temmuz, herkes gibi benim de gözümü açtı.

***

Anıtkabir’e gidip bir tarafını yıkmak artık serbest mi oldu? / Murat Bardakçı / Habertürk

Yüzlerini bir mutluluk, bir sevinç, bir zafer ifadesi kaplamış ki, sormayın! Sanki İstanbul’u yeniden fethetmiş, Kanuni ile Kara Mustafa Paşa’nın beceremediği işi yapıp Viyana’ya girmişler!

Bir grup CHP’li gidip Anıtkabir’de çocuklar için yapılan oyun parkını sökmüş, ellerine de söktükleri salıncakların zincirlerini yahut kaydırakların bilmemnelerini almış zafer işaretleri yapıyorlar!

Bu memlekette didişmesiz, tartışmasız ve çekişmesiz gün geçmediğinin işte yepyeni bir ispatı: Birkaç gün önce Abdülhamid konusunda birbirimizi yemekle meşguldük, derken “Ulu Hakan mı yoksa Kızıl Sultan mı” saçmalığından bıktık ve yepyeni bir didişme meşgalesi bulduk, Anıtkabir’deki oyun parkı üzerinden mücadeleye giriştik...

Anıtkabir’e küçük çocuklar için kızak, kaydırak, salıncak vesaire konup mekânın bir bölümünde oyun parkı yapılır mı?

Önce kendi kanaatimi söyleyeyim: Yapılır ve aslında şimdi değil, çok daha önceden yapılması gerekirdi! Ama bu işi devletin yahut Anıtkabir’in bağlı olduğu askeriyenin halletmesi, bir kargo şirketinin reklâm vasıtası hâline getirilmemesi ve maliyeti devlet için hiçbirşey olan parkı kuran şirkete teşekkürlerle ve minnetlerle dolu koskoca bir pano dikmek gibisinden ayıp ötesi bir iş edilmemesi şartıyla...

BİR TENEZZÜL PANOSU!

Herşeye muhalefet etme meraklıları oyun parkı şayet devlet tarafından kurulsa idi yine ayağa kalkıp ortalığı mutlaka birbirine sokacaklardı ama fotoğrafı arşivlerde bir utanç levhası gibi kalacak olan o üç kuruşa tenezzül panosu bulunmayacaktı.

Oyun parkından kaynaklanan tartışmaların, partililerin Anıtkabir’e düzenledikleri sefer-i humayunun ve salıncak zincirlerinin savaş ganimeti hâlini almasının sebebi, vefatının üzerinden geçen 78 seneden buyana Atatürk’ün bir “insan”olarak değil, “tabu” şeklinde gösterilmeye çalışılmasıdır. “Atatürk” dendiği anda etrafı buz gibi bir ciddiyetin bürümesi, başların eğilmesi, tebessüm edenlerin bir anda somurtması, gülenlerin de ağlaması beklenir. Suratlar asılmalı, gözler yere bakmalı, ayakta olanlar da kollarını yana sarkıtmalıdırlar; zira “Atatürk” dendiği anda heryeri saygı ile alâkası olmayan bir hüznün sarması şarttır.

Hele devlet erkânının yahut sıradan ziyaretçinin Anıtkabir’e gidişlerindeki o elem dolu hava!

***

Safları sıkı tutun / Mete Yarar / Karar

Herkesin bugünler için onlarca farklı öngörüsü olabilir. Bu öngörüler için yanlıştır demek hiç de mantıklı bir söylem olmaz. Çünkü birçok farklı eğitim sisteminden gelenlerin öngörüleri de farklı olabilir.

Bugün sizlere öngörüde bulunmak yerine nasıl önleyici bir eylem yapmamız gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Anlaşılan o ki tespit yapmaya zaman bulamadan her cepheden saldırıya uğramaya başlayacağız. İlk işaretleri de gelmeye başladı. İster sosyal medya üzerinden olsun isterse yaşamın içinden, her cephede cuntacılar toparlanmış görünüyorlar. Özellikle yurt dışındaki gruplar üzerinden ilk saldırılarına başladılar. Ekonomik hedefler ilk öncelikleri ve ardından terörist faaliyetler hayata geçirilecek. Kredi notları düşürülürken Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak yurtdışı kaynaklı siyasi kararlarda çıkaracaklar.

Gelelim ne yapmamız gerektiğine... Büyük hedefleri olan liderler hep şu deyimi kullanmışlardır “Bana inanan 10 bin adam bulun Dünyayı fethedeyim”... Peki bu inanan insanlar neden hiç bulanamaz bilirmisiniz? Çünkü oyun kuranlar bu adamların bir araya gelmemesi için de mücadele ederler. Fitne, yalan, iftira, kumpas, dedikodu ve çıkar kavgalarıyla bu kişileri daha yola çıkmadan boğarlar.

Akıllı liderlerin ilk yaptığı şey herkese yapamayacağı kadar büyük işler vermek olur. Kimseyi de bu işlerden muaf tutmazlar. Yapmak istemeyenlerin ilk işi de dedikodu yapmak ve lideri kötülemek olur. Zor işler adam seçmek için turnusol kağıdı gibidir. Lider önce fitneyi engellemek zorundadır.

Yola çıkan gruptan her zaman yanlış adamlar kopmaz. Lider zaman zaman geriye dönerek yolda bırakılan kişilerin de niçin ayrıldığını merak eder. Bu merak fitneyi engelleyen en önemli panzehirdir. Sorgulayan lider dedikoducuların işini baştan bozar. Yola çıkmak kopmak için değil varolmak için yapılır. Lider de kopmadan çok adam eksiltirse başarılı olur.

***

Darbe haberleri / Okay Gönensin / Vatan

Son haberi veren bir emekli subay. Buna göre kasım ayına kadar bir darbe girişimi daha olacak ve bu girişim 15 Temmuz’dan daha kanlı olacak.

Birkaç gün önce yine bir emekli subay, yakın günlerde bir girişimin başlamak üzereyken durdurulduğunu söylemişti.

Bunları emekli subaylar söylediği zaman doğal olarak, ordu içindeki kaynaklarından bilgi aldıklarını varsayıyoruz ve ciddiye alıyoruz.

Bu haberlerin Hükümet cenahında da ciddiye alındığını, bazı beyanatlar dolayısıyla söyleyebiliriz.

Bir darbe girişiminin mümkün olabilmesi için Silahlı Kuvvetlerin ana gövdesinin bu girişime katılması gerekiyor. Başka türlüsü ülkeye de büyük zarar verecek kanlı bir intihar operasyonundan başka bir şey olamaz.

Silahlı Kuvvetlerin önemli bir kısmı katıldığı için 15 Temmuz girişimi mümkün oldu ve az daha başarıya ulaşıyordu. Yeni bir girişim için en az 15 Temmuz’daki kadar bir katılım gerekiyor. Bunun sayısal ifadesi de Silahlı Kuvvetlerin şu andaki general kadrosunun tümüdür.

15 Temmuz ile ilgili birçok karanlık nokta varlığını sürdürürken, “istihbarat” yöntemleriyle kafa karışıklığı yaratma faaliyetleri de aynı hızla devam ediyor.

***

Moody's ne dedi? / Taha Akyol / Hürriyet

KREDİ derecelendirme kuruluşu Moody's Türkiye ekonomisinin notunu düşürdü, 'Baa3'ten, 'Baa1'e indirdi.Ne demek bu?

Ekonomistlerin bileceği bir konu, ben ekonomist değilim.Öyleyse niye yazıyorum?Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in açıklamasını çok önemli bulduğum için yazıyorum.

Moody’s Türkiye’nin notunu düşürdüğünde Şimşek Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:

“Derecelendirme kuruluşlarına vereceğimiz en iyi cevap yapısal reformları daha da hızlandırmak, mali disiplini korumaktır. Durmak yok, reformlara devam.”

Dikkat ettiniz mi, Şimşek Moody’s konusunda polemiğe girmiyor, iç ve dış kamuoyuna ‘reform’ mesajı vermek istiyor. 

GÜNDEMDE NE VAR?

Evet Moody’s 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türk ekonomisinin toparlandığını söylemişti.

Şimdi niye not kırdı? 

Kötü niyet, kumpas, lobi?...

Fakat ilk açıklamasını kısa vadeli, not düşürmesini ise orta ve uzun vadeli faktörlere göre yaptığını söyleyenler var.

Darbenin ardından hemen toparlanan bir ekonominin orta ve uzun notu düşürülür mü, diye eleştirenler de var.

Ekonomistlerin tartışması, bizleri aydınlatması gereken konular.

TV’lerde böyle bir program yapılsa kaç kişi izler?!İşte benim asıl önemsediğim, yazacağım konu bu.

Ekonomist Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, not düşürmeye verilecek en iyi cevabın “yapısal reformları hızlandırmak, mali disiplini korumak” olduğunu söylüyor, fakat kamuoyumuzun gündeminde reform konusu cılız...

Kamuoyuna yön veren politikacılardan reform konularını ne kadar duyuyoruz?

***

Moody’s’in notundaki korkunç gerçeği bilin / Serdar Turgut / Habertürk

Moody's adlı kredi notu değerlendirme şirketinin Türkiye’nin kredi notunda yaptığı düşürme haklı bir tepki çekti.

Açıkçası ben bu sonuca hiç şaşırmadım. Çünkü bir süredir Türkiye’ye karşı açılmış resmen deklare edilmemiş savaş nedeniyle ya bir devletin ya da parası olan düşman bir gücün harekete geçerek bu sonuca yol açmasını beklemekteydim.

“Bu beklentin, olağanüstü istihbarat kaynaklarına sahip olmandan mı kaynaklanıyor?” diye sorarsanız... “Ne münasebet? Bu sadece dün dediğim gibi popüler kültürü çok iyi takip etmemden kaynaklanıyor” diye cevap veririm.

Şimdi ne demek istediğimi anlatayım..

O FİLMDEKİ KORKUNÇ GERÇEK

Michael Lewis uluslararası finans çevrelerinin dedektifi gibidir; çok dikkatli araştırma yapar ve hepsi de heyecanla okunan türde kitaplar yazar.

Bunlardan bir tanesi de “The Big Short: Inside The Doomsday Machine” adlı çalışmadır.

Kitabı okumamış olabilirsiniz ama büyük ihtimalle bu kitaba dayalı yapılan film The Big Short’u mutlaka izlemişsinizdir.

Moody’s’in Türkiye hakkında yaptıkları ortaya çıkınca bu filmi tekrardan izledim ve aslında olan biten her şeyi açıklayan, tüm gerçeği gözler önüne seren o sahnenin üzerinde defalarca durarak çalıştım.

O sahnede Amerikan finans sisteminin bir felakete doğru gitmekte olduğunu gören bankacılar bazı kâğıtlara kredi değerlendirme kuruluşlarının neden gereken notu vermediklerini araştırmak için diğer kuruluş olan Standard and Poor’s’un yetkilisiyle konuşmak için bürolarına gidiyorlar.

Bu sahne çok çarpıcı. Siyah gözlüğüyle masasında oturmakta olan kadın yetkili onlara “Siz, bizim, bütün gün burada ne yaptığımızı sanıyorsunuz?” diye çıkışıyor.

Ve... Şimdi sıkı durun değerli okuyucular, gerçek geliyor:

Kadın sonra da şöyle devam ediyor: “Eğer bizden istedikleri değerlendirmeyi alamazlarsa müşteriler birkaç blok ötedeki rakibimiz Moody’s’e gidip istedikler sonucu alıyorlar.”

Gerçek çok net ve açık: Parası ve gücü olan, istediği hakkında istediği değerlendirme notunu alabiliyor.

Michael Lewis’in kitabında anlatılan bu olay yalanlanmadı; itiraz bile edilmedi. Bunu da bilin.

***

Neredeydin sen Emenike! / Feyyaz Uçar / Fanatik

Bunları yapabildiğini daha önce niye göremedik Emenike! Duvar olmak, arkadan gelene pozisyon hazırlamak ve rakip defansa baskı... Üstelik bir de kafa golü. Santrfor hapı mı yuttun! Tek forvet oynamak budur.

Duvar olmak, arkadan gelen adama pozisyon hazırlamak ve rakip defansa baskı, bir santraforun görevleri arasındadır. Bunları yapabildiğini daha önce niye görmedik Emenike! Santrafor hapı mı yuttun! Üstelik bir de kafa golü. Tek forvet oynamak budur. Enteresan bir de çalım var. Rakibi omuz darbesiyle indirip, topu üstünden aşırtmak. Adam eksiltmede yeni bir tarz. Sıra dışı bir fizik becerisi. Böyle oynarsa Emenike, Fenerbahçe’deki tek forvet rekabetini bitirir. Diğerleri yanına sadece çift santrafor olarak ilişebilir. Maşallah...

Volkan gol atsa...

Lens’in kullandığı serbest atışlara darbeli vurmak gereksiz. Topun yönünü değiştirmek yeterli. Ortaları da şut gibi. Bu özellikleriyle Lens Kanarya’ya pozisyon zenginliği sağlıyor. Zaten Volkan Şen girdiği üç pozisyondan birini gol yapsa, Fenerbahçe gol rekoru kırar. Kendi de gol kralı olur.

Rakip defansı yürür gibi geç, hatta bunu sık sık tekrarla. Fakat son vuruşlar hüsran. Alkış çok, mutlu son yok. Asist de az. Rabbim hepsini bir arada vermiyor. Farklı özellikleri bir araya getirebilirsen takım oluyorsun. Aksi takdirde transfere mahkumsun.