Medya Arkası (27.09.2016)

Medya Arkası (27.09.2016)
Köşe yazarlarının bugünkü gündeminde AKP'li vekillerin Fetullah Gülen ile fotoğrafı, 15 Temmuz ve FETÖ operasyonu ve Moody's'in Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi vardı.

Pensilvanya'da Fetullah'la poz veren AKP'li vekillere hitabımdır / Ahmet Hakan / Hürriyet

Ey AK Partili milletvekilleri!

Bu ziyaret nasıl oldu?

Kim götürdü sizi oraya?

Kim kandırdı?

Her birinizin ayrı bir hikâyesi var mı, yoksa hepinizin hikâyesi aynı mı?

Ey AK Partili milletvekilleri!

7 Şubat MİT krizi yaşanırken... Dershane savaşı bütün hızıyla sürerken...

Bu ziyaret neyin nesiydi?

Arayı mı bulmaya çalışıyordunuz, Fetullah’ı yatıştırmaya mı gayret ediyordunuz, Erdoğan’ın arkasından mı konuşuyordunuz?

Ey AK Partili milletvekilleri!

Fetullah’ın elini öptünüz mü?

Kendisine ne diyerek hitap ettiniz?

İltifat ettiniz mi, iltifat aldınız mı?

Hediye verdiniz mi, hediye aldınız mı?

Yedikleriniz içtikleriniz sizin olsun, bize gördüklerinizi anlatın.

Ey AK Partili milletvekilleri!

İçinizden kadın olanlar neden başlarını örttü?

Yoksa 2012 yılında Pensilvanya’yı “kutsal mekân” falan mı sanıyorlardı?

Bugün gitseler yine örterler mi başlarını?

Ey AK Partili milletvekilleri!

Bank Asya’da sıradan bir işlem yaptırmış sıradan insanlar bile işinden gücünden olurken...

30 sene önce bayılma numarası çeken Fetullah’ı yelleyen adam bile takip altındayken...

Fetullah’la en küçük bir temas bile üniversiteden atılma sebebi sayılırken...

Sizin çektirdiğiniz bu fotoğrafın hiçbir karşılığının olmaması size de tuhaf gelmiyor mu?

Ey AK Partili milletvekilleri!

Başınıza bir şey gelmiyor, onu anladık, bari iki cümlelik bir özeleştiri falan yapın.

Ne yani?

“Pişmanız” dediğinizi bile işitemeyecek miyiz?

***

Mağduriyete son vermenin yolu / Mehmet Tezkan / Milliyet

100 bine yakın kişi kamudan atıldı.. Hemen hemen tüm kurumlardan..
Üniversi- telerden, liselerden, bakanlıklardan, vergi dairelerinden, belediyelerden, yargıdan, askeriyeden..
Atılanlar sadece kamudan atılmadı..
Meslekten de atıldı..
Öğretmense artık öğretmenlik yapamayacak..
Yargıçsa, savcıysa avukatlık bile yapamayacak..
Vergi müfettişiyse yeminli müşavir veya mali müşavirlik yapamayacak..
Kısaca atılanlar mesleksiz oldu..
Ordudan atılan subaylar nasıl rütbesiz asker (er) sayıldılarsa, yani rütbeleri söküldüyse, sivilden atılanların da lisansları iptal edildi..

Tabii sayı çok büyük olunca, ‘ilgim yok, mağdur oldum’ haykırışları da büyük oldu.. 
Bakanlıklar komisyon kurdu..
Valilikler komisyon kurdu..
Ana muhalefet partisi olarak CHP de komisyon kurdu.. 
Komisyonlar mağdur oldum şikâyetlerini inceliyor..

Çünkü..
n Fethullahçı listesini hazırlayanlar yanlış yapmış olabilir.. Haksızlık yapmış olabilir..
n İhbarcı, sevmediği birilerine tezgâh kurmuş olabilir..
n Kripto Fethullahçılar, liste kabarsın, hükümetin eli zayıflasın anlayışıyla ihbar tuzağı kurup, binlerce kişiyi içine atmış olabilirler..  

Mağdur yaratmamanın yolu belli..
BİR: İsimsiz ihbarı ciddiye almamak.. Başbakan hem talimat verdi hem teminat verdi.. İsimsiz ihbar, ihbar sayılmayacak..
İsimsiz ihbarla kamudan atılan varsa dosyasına ivedilikle bakılmalı.. Hızla geri alınmalı..
İKİ: Asılsız ihbarda bulunan varsa hakkında derhal işlem yapılmalı.. Teşhir edilmeli, bedeli ödetilmeli..
Hükümet Sözcüsü ‘asılsız ihbarların suç olduğunu’ dün bir kez daha hatırlattı..
Biraz hızlı davranılırsa feryatların sayısı azalır..

Bir de hem meslekten atılan hem de tutuklananlar var.. FETÖ ile ilişkisi olduğu söylenenler.. Terör örgütü üyesi olmakla suçlananlar.. 
Onlardan da mağduruz feryatları yükseliyor.. Vallahi terörist değilim, 15 Temmuz’da evimde oturuyordum, televizyon izliyordum diyen binlerce kişi var..
Mutlaka mağdur olan vardır..
Bunda FETÖ imamı Öksüz sendromu etkili oldu.. 
Hava imamı gözaltına alınıp bırakıldı ya; o..
Savcılar, kuvvetli delil olmadığı halde ya Fethullah’ın önemli bir adamıysa telaşıyla.. Ya kendini çok iyi gizlemişse endişesiyle.. Başım belaya girer korkusuyla..
Çok rahat tutuklama istedi..
Hâkimler de aynı endişeyle tutuklama kararı verdi.. 

İddianamenin çıkması uzun iş.. Tutukluların her ay itiraz hakkı var.. Bu itirazlar titizlikle değerlendirilirse, otomatik reddedilmezse, yargıda teamül haline gelen iddianame çıkana kadar yatsınlar anlayışına son verilirse..

***

Darbeyi yenen bir halk neden demokrasiyi hak etmiyor? / Umur Talu / Habertürk

İki meseleyi ayrı ayrı düşünmek başka...

İki mesele varken sadece birini düşünmek başka.

O yüzden “ayırma” bize göre değil; doğrusu galiba her iki meseleyi de birlikte düşünmek!

Yapamadığımız, pek yapmadığımız, açıkçası çok da istemediğimiz şey.

Bir “darbe girişimi” oldu. Bana göre “girişim” çok müteşebbis bir kavram olarak yumuşak kalıyor.

O yüzden sık sık “darbe saldırısı” dedim. Halka, Meclis’e, Cumhurbaşkanı’nın ikamet ettiği otele, polis merkezine ve başka askerlere “saldıran darbeciler”yüzünden.

Misal, 12 Eylül fiili darbeydi; 28 Şubat “darbeci müdahale” ve nedense buharlaştırılan 27 Nisan ise “darbeci tehdit”.

Bu ise “fiili darbe” amaçlı “darbe saldırısı” yahut “darbeci saldırı!”

Öyle “emir-komuta zincirinde değildi” lafı da lüzumsuz; sanki “darbeci komutanlar” kimseye emretmemiş gibi, sanki istisnasız tüm “alttaki askerler”gönüllü katılmış, hiç emir almamış, iktidarın çıkardığı sert Askeri Disiplin Kanunu varken emirleri sorgulayabilmişler, “görev”in ne olduğunu bilmişler gibi!

Bu “darbe saldırısı” yokmuş, onca insanı katletmemiş, bunun için “sivil toplum örgütü” diye geçmişte iktidar ve başkaları tarafından çok övülmüş bir“organizasyon” planları yapmamış, kimi elemanı bugünler için de yetiştirmemiş,“sivil demokrat” denirken örgütlenmenin “silahlı kuvvetler”ine yatırım yapmamış gibi düşünerek yahut düşünmeyerek sadece “demokrasi” tartışamayız...

Ama işte bu yüzden de, “darbeden kurtardığımız demokrasi” üzerine düşünmeden de hiçbir şey konuşamayız.

Konuşuruz da, kastettiğimiz “demokrasi” değildir veya daha başka ifadeyle, ruhuna, temel ilkelerine, kalbine kastettiğimiz bir demokrasidir o!

12 Eylül darbesinin OHAL’i, YÖK’ü, yetkileri, hapishaneleriyle veya her darbecinin de ilk yapacağı işlerden olan “Karşıtları sustur, topla, sindir” gibi uygulamalarla, “kurtardığımız demokrasi” bu kez kendi ellerimizde nefessiz kalır.

Darbenin unutulacak yanı yok...

Bunun da savunulacak bir yanı yok!

***

Ekonomi gemisi sloganlarla yürümez / Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

MOODY'S'in Türkiye'nin notunu düşürmesi Fetullahçıların bir oyunu mu?

Yoksa, Fetullahçı kalkışmayı kışkırtan ama başarılı olamayan ABD, yeni bir kuşatmanın peşine mi düştü?

Avrupa Birliği’nin bu işte bir parmağı olabilir mi? Çünkü yöneticilerimize göre 3. havaalanının yapılıyor olması Merkel’i çıldırmanın eşiğine getirdi.

Bu konuda “üst akıl” kime ait acaba?

Kredi notunun düşürülmesinden beri Türkiye’yi yönetenlerin konuşmalarına bakınca bu sorular geliyor aklıma.

Doğrusunu isterseniz AKP’nin “üst aklının” tam da sevdiği bir hava ve konu bu.

“Eyyyy” diye kükreyebilir de “büyük şeytan” Amerika’ya çatabilir de bu işi Fetullah’a hatta Zarrab’ı hapse tıkan savcı Bharara’ya kadar vardırabilir de.
Vatandaşlarımızın “AKP’nin üst aklına” bir sempatisi olduğu kesin. Ne yaparsa yapsın, yüzde ellinin oyu cepte keklik.

Onun için halkımızın çoğunluğu bu çıkışı televizyonlarında seyrederken, zevkle çekirdek de çıtlayacaktır, buna kuşku yok.

Ama bunlar gerçeği değiştirmiyor.

İşlerin iyi gitmediğini fark etmemiz için bizlere dışardan birisinin bunu söylemesi mi gerekiyor?

Bu yıl neredeyse hiç turist gelmedi, farkında mısınız? Caddelerdeki mağazalar niye kapanıyor zannediyorsunuz? Alışveriş var da mallarını satmak mı istemiyorlar ki kapatıp gidiyorlar?

Rusya ile şimdi iyiyiz ama “papaz” olduğumuz dönemde kaybedilen paranın 3 milyar dolara yaklaştığını bilmiyor muyuz?

Bakın Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, 13 Eylül 2015’te ne diyordu:

“Reformlar uzun vadede sonuç veriyor diye kaçınılıyor. Ancak reform yapıldığında beklentiler kanalıyla hızlı bir iyileşme oluyor. Reformlar yapılmazsa Türkiye, yata kalka gider ama o bizi bir yere götürmez. Reformları yapamazsak bırakın 2023 hedeflerini, biz mevcut kazanımlarımızı da koruyamayız.”
Şimşek, seçimden sonraki altı ayın da ekonomik reformların yapılması için kritik önemde olduğunu söylüyordu.

Ne oldu? Reformlar unutuldu, kimsenin bundan söz ettiği yok.

Sonra da kredi notunun kırılmasının altında komplolar arıyorsunuz.

Bakın Mehmet Şimşek erken genel seçimlerden önce ne demişti:

“Ekonomik dayanıklılığımızı konuşarak, sloganlar atarak artıramayız. Sloganlar 5 kuruşa yaramıyor.”

***

FETÖ’den ikinci nesil talimat / Murat Çelik / Vatan

Devam eden FETÖ soruşturması, cuntacıların çocuklarının eğitim - öğretim durumuna ilişkin de dikkat çekici bir durumu gözler önüne serdi.

15 Temmuz darbe girişiminde rol alan subay ve astsubayların çok büyük çoğunluğunun çocuklarının askeri okullarda okuduğu ortaya çıktı.

Bir anlamda ‘ikinci nesil cunta yetiştirme planı’ olarak değerlendirilebilecek bu durum, söz konusu personelin kendi tercihi değil.

Elde edilen bilgiler, cunta üyesi subay ve astsubayların, çocuklarını askeri okullara, Pensilvanya’dan aldıkları talimat doğrultusunda yönlendirdiğini gösteriyor.

Sınavlar - soruların önceden verilmesi yoluyla - göstermelik bir formaliteye dönüştüğünden, FETÖ üyelerinin çocuklarının hepsi kolaylıkla askeri okullara kayıt olabilmişler.

İki dikkat çekici örnek

Çocuğunu, orta öğrenimine devam ettiği özel okuldan alıp askeri lise sınavına sokan darbeci subaylardan birinin Semih Terzi olduğu belirlendi.

15 Temmuz gecesi Ankara Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargahı’nda, Astsubay Ömer Halisdemir tarafından üç kurşunla vurularak öldürülen Bordo Bereli Tugay Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi...

Terzi’nin, TED Ankara Koleji’nde okuyan oğlunun Kuleli Askeri Lisesi’ne kayıt olduğu bilgisi var.

Çocuğunu askeri liseye yönlendiren subaylardan bir diğeri de, 15 Temmuz 2016 tarihine kadar Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın Özel Kalem Müdürü olarak çalışan Albay Ramazan Gözel.

Terzi ve Gözel sadece iki örnek... Onlar gibi çok sayıda subay ve astsubayın çocukları da askeri lise ve harp okullarına girmiş son birkaç yıldır.

FETÖ sadece mensuplarının çocuklarını sistemli şekilde askeri okullara yerleştirmekle yetinmemiş.

Örgütün bunu yaparken, kendilerinden olmayan personelin çocuklarını da askeri lise ve harp okullarından farklı gerekçelerle uzaklaştırdığı, mağdur öğrenci ve ailelerinin ifadelerinde yer alıyor.

***

Moody’s darbeleri / Güneri Civaoğlu / Milliyet

Cezaevindeki mağduriyetlere de son verilir..

Dünya ekonomi-lerine not veren 3 büyük derecelendirme kuruluşundan biri “Moody’s”dir.
Türkiye’nin notunu “Baa3”ten bir basamak aşağıya çekerek “Ba1”e düşürdü.

Ve...
Türkiye’nin gündemindeki ilk sıralarda boy gösterdi.
15 Temmuz da silahlı darbe kalkışımıyla çökertilemeyen Türkiye’ye bu kez “ekonomik darbe tezgâhı” yorumları yapılmakta.
“Öyledir” ya da “değildir” diye bir yargıda bulunmam mümkün değil.
İstihbarat servisleri ve Dışişleri’nin o alandaki diplomatlarının alanı bu tür yorumlar, yargılar.
Ama...
Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek’in Twitter hesabına yazdığı şu satırlar, net, gerçekçi ve vizyoner bakışı ortaya koyuyor:
Derecelendirme kuruluşlarına vereceğimiz en iyi cevap, yapısal reformları daha da hızlandırmak.
Mali disiplini korumaktır. 
Durmak yok reformlara devam.
Şimşek, politikaya girmeden önceki yıllarında Londra’da uzun süre finans sektöründe çalışmıştır.
Ali Babacan gibi o da dünya ekonomi çevrelerinde saygınlığa ve güvenirliğe sahiptir.
“Yereli görüp küresel düşünmek, küreseli görüp yerel düşünmek” dengesini kurabilecek deneyime sahiptir.

Duygusal olarak bu satırların yazarı da “Moody’s”e öfkeli...
İçte ve dışta bunca sorunla uğraşırken ve de 15 Temmuz’daki darbeyi halkın demokratik gönül ve güç birliğiyle bastırıp ekonomiyi ayakta tutabilmişken şimdi zamanı mıydı not düşürmenin?
Üstelik ciddi paketler hazırlanmaktayken... 

Bizler Akdeniz insanlarıyız. Reaksiyon genlerimizde var.
Otomatik pilota bağlanmış küresel derecelendirme kuruluşlarının bir her türlü duygudan yoksun metal yapılarını anlayabilmemiz zor.
Belki de birileri onların yapay zekâlarıyla oynuyor da olabilir.
Ama...
“Her şeyi Türkiye’ye komplo” takıntısıyla “paranoyaya” dönüştürmek tehlikesine dikkat.

 ***

Moody's yaptı yapacağını! / Etyen Mahçupyan / Karar

Ele avuca sığmayan bir üst akıl arama uğruna helak olanların Moody’s kararına sevincini sempati ile karşılamalıyız. Haklı çıkmak güzel bir duygu... Darbe girişimi sonrası Moody’s değerlendirmeyi ertelediğinde, ‘gerçekten bir üst akıl varsa Moody’s notu herhalde düşerdi’ demiştim.  Şimdi düştü… Demek ki bir üst akıl varmış!

Bu ‘analizle’ tatmin olacak psikoloji ve zeka seviyesinde iseniz mesele yok. Ama basit bir soru soralım: Darbe haftası Moody’s şirketinin not düşürmemesi siyasi değil miydi? Acaba bu karar hangi üst aklın siyasetiydi? Erdoğan’ı çok beğendikleri için mi böyle davranmışlardı? Namuslu bir cevap söz konusu şirketin de o noktada namuslu davrandığını teslim etmek zorunda. İkincisi, üst aklın olmadığına inanmamız için acaba ne olması lazım? Anlaşılan Türkiye ne yaparsa yapsın Moody’s not düşürmemeli. Tabi eğer bizle ilgili her olumlu kararın ‘nesnel’, her olumsuz kararın ise ‘siyasi’ olduğunu sanacak kadar düşünmeyi bir yana bırakmışsanız…

Öte yandan iki ay önce siyasi davrandığına göre Moody’s şimdi de siyasi davranmış olabilir mi? Tabi ki olabilir. Ne var ki ilki darbe geçirmiş bir ülkeyi kollama, ona haksızlık yapmama işlevine sahipti. İkincisinde ise gerekli uyarıyı yapma işlevi var. Öte yandan belki şu an alınan karar da Türkiye’yi kollayan bir karardır. Eğer Türkiye doğru yönde gitmiyor ve Aralık ayında daha net bir not düşüşü ile karşılaşma ihtimaline sahipse, Moody’s kararı bizim lehimize olmuştur. Çünkü üç ay için portföy boşaltmak anlamlı değil, zaten yeni yatırım kararlarının alınacağı yıl sonuna geliyoruz ve notumuz da ‘yatırım yapılabilir’ seviyesinin hemen altında olduğundan kolayca yeniden üste çıkabilir.

Dolayısıyla asıl soru şu: Moody’s Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları izlemesine rağmen mi not düşürdü, yoksa doğru politikalar izlenmediğini tespit ettiği için mi? Gerçekten de Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirememek veya küresel piyasalardan kredi bulamamak gibi bir sıkıntısı yok. Ama gidişat sanıldığı gibi iyi değil ve zaten bunu birçok uzman (tabi gazeteciler kendilerine sorarsa) açıklıkla söylüyor.