Medya Arkası (29.12.2017)

Medya Arkası (29.12.2017)
Yazarların bugünkü gündeminde, KHK tartışmaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Abdullah Gül açıklaması ve yılbaşı kutlamaları vardı. İşte Günün öne çıkan yazar ve yazıları:

Müslümanlar ne zaman hakiki Müslüman olur? / AHmet Hakan / Hürriyet

“MÜSLÜMAN yılbaşı kutlamaz” dedikleri kadar...

*

Müslüman yalan söylemez/Müslüman iftira atmaz/Müslüman taciz etmez/Müslüman rüşvet almaz/Müslüman nefsine uymaz/Müslüman nefret ettirmez/Müslüman rant peşinde koşmaz/Müslüman haksızlık karşısında susmaz/Müslüman operasyon çekmez/Müslüman intikam peşinde koşmaz/Müslüman düşene vurmaz/Müslüman saptırmaz/Müslüman hakaret etmez/Müslüman haksızlık yapmaz/Müslüman tehdit etmez/Müslüman haram yemez...

*

Derlerse... Olurlar!

***

Anayasa Mahkemesi ve linç KHK’si / Emre Kongar / Cumhuriyet

Tarihsel, Hukuksal ve Demokratik açılardan “sorulması bile ayıp” olan bu soru AYM’nin önüne geliyor! 
O Anayasa Mahkemesi ki, Türkiye’nin “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” düzenini korumaya yemin etmiş yargıçlardan oluşur! 
O Anayasa Mahkemesi ki, 1990’lı yıllarda, Olağanüstü Hal, OHAL bağlamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin, KHK’lerin, OHAL bağlamında olup olmadığını ve Anayasa’ya uygunluğunu incelemek konusunda bağlayıcı bir “içtihat kararı” almıştır. 
O Anayasa Mahkemesi ki, AKP/ Erdoğan iktidarı yargıya siyaseten el koyduktan sonra, bu içtihat kararını değiştirmiş ve OHAL ilanı kapsamında olup olmadığına ve Anayasa’ya uyup uymadığına bakılmaksızın bütün OHAL KHK’lerini denetim dışında bırakmıştır!

***

Geçmiş Cumhurbaşkanı / Ersoy DEDE / Star

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Abdullah Gül’e sitem ederken, ‘Geçmiş Cumhurbaşkanı’ ifadesini kullandı..

Bana kalırsa muhtevadan daha çok tartışılması gereken bu.. Başına ‘Geçmiş Cumhurbaşkanı’ dedikten sonra, içinde ne söylersen söyle.. Bilirsiniz eski cumhurbaşkanları, ‘eski’ ifadesinden ısrarla uzak dururlar.. Rahmetli Demirel de, kendisine, ‘eski’ falan dendiğinde, ‘dokuzuncu’ diye düzeltirdi.. Gül de ‘unvan’ olarak “11. Cumhurbaşkanı”nı tercih ediyor.. Bir anlamda ‘ölene dek vazifeli’ gibi.. Ama artık Gül, ‘Geçmiş Cumhurbaşkanı’.. Ve anlaşılıyor ki, bunu değiştirmesi hiç de kolay olmayacak..

***

Yerel seçim mi? Genel seçim mi? / Mehmet Tezkan / Milliyet

Yerel seçim mi?

Cumhur-başkanı ve milletvekili seçimi mi?

Yerel seçimi öne almak zor.. Anayasa değişikliği gerekiyor.. Genel seçimi öne çekmek kolay.. Meclis kararı yeterli..

Bu sebeple; 2018’de genel seçim bekleyenler çoğunlukta..

---

Gerçi, Cumhurbaşkanı da Başbakan da seçimlerin zamanında yapılacağını söylüyor..

Cumhurbaşkanı, yerel seçimlerin 2019 yılında yapılacak cumhurbaşkanı seçimini belirleyici olacağını sık sık vurguladı..

Başarısız bulunan Ankara, İstanbul, Bursa, Balıkesir belediye başkanları istifaya bu nedenle zorlandı..

Yeni gelenler eskilerin yaptıklarını unutturmaya çalışıyor..

Ankara’nın yeni başkanı, Melih Gökçek’in izlerini silmekle meşgul.. Bursa’nın yeni başkanı, kentsel dönüşümün izlerini kapatmak istiyor..

İstanbul ne yapacak; henüz bilmiyoruz!.

---

İktidar partisindeki bu operasyonları değerlendirenler yerel seçimlerin önce olacağını söylüyor..

Ama muhalefet farklı düşünüyor..

Bu hamlelerin şaşırtmaca olduğunu, baskın genel seçimin yapılacağını iddia ediyor..

Dayanakları ne derseniz..

İktidarın kesenin ağzını açması.. Mesela 450 bin taşeron işçiye KHK’yla kadro vermesi.. Ekonominin 2018’in ortalarından sonra iyice bozulacağı tahmini.. Büyümenin hormonlu olduğu saptaması..

---

2018’de seçim olacağını savunanların başında İYİ Parti Genel Başkanı Akşener geliyor.. Dün gazetecilerle buluşmasında şöyle demiş..

‘15 Temmuz 2018’de cumhurbaşkanlığı ve genel seçim bekliyorum. Bunu 15 Temmuz’un pazara gelmesine dayandırıyorum. Asla Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Erdoğan yerel seçimleri önce yapmaz..’

---

Bir de şu var..

Uyum yasaları çıkarılmadı.. Bazı yasalar başkanlık sistemine göre yeniden düzenlenmedi.. Bunların yapılması şart..

Bu da aylar alır deniyor..

İktidar KHK ile bu işi de bir gecede halleder mi?

Eder mi eder!.

***

Abdullah Gül ve vefa / Ahmet Kekeç / Star

Fakat Sayın Abdullah Gül, kendisi için hassasiyet geliştirmelerini beklediği/istediği insanların (“dava arkadaşlarım” dediği insanların) kırılganlıkları söz konusu olduğunda, beklenen rikkati göstermedi. Onlara yönelik spekülasyonlara, kara çalmalara, düpedüz çürütme kampanyalarına sessiz kaldı.

Mesela, çıkıp şöyle bir açıklama yapmadı: “Diktatörden Hitler esintilerine, Midas’ın eşşek kulaklarından otoriter rejime ve popülizme... Demediğiniz lafı bırakmadınız. Bu sözler kırıcıdır, inciticidir. Ayrıca haksızlıktır, vicdansızlıktır. Yapmayın arkadaşlar!”

Bunu demediği gibi, dava arkadaşlarını kriminalize eden odaklara, sosyal medya hesabından “içerik” üretip durdu.

Partisi ve “dava arkadaşları” türlü gaileler atlattı.

Sessiz kaldı.

Partisinin bakanları, insanlığa “değerler” armağan etmiş Avrupa Birliği ülkelerinden sınır dışı edildi, uçaklarına iniş izni verilmedi.

Sessiz kaldı.

Seçimle gelmiş halefinin Almanya’da konuşma yapmasına mahkeme kararıyla yasak getirildi.

Sessiz kaldı.

Partisi önemli bir sistem değişikliğine öncülük etti, ülkeyi referanduma götürdü.

Sessiz kaldı.

Sessizliğini bir de, “dava arkadaşlarıyla” aynı karede görünmemek ve “hayır”kampanyasına katılmak gibi bir “tedbir”le taçlandırdı.

Kaç kez Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından mitinge çağrıldı.

Gitmedi.

Memleketi Kayseri’de düzenlenen toplantıya “onur konuğu” olarak davet edildi.

Gitmedi.

Başbakan tarafından “istişare yemeği”ne çağrıldı.

Gitmedi.

Nereye, hangi platforma, hangi toplantıya, hangi dost meclisine çağrıldıysa, hep o “uzak”ve “küskün” tavrını sürdürdü. Herhangi bir açıklama da yapmadı.

Konuşma gereği duyduğunda aktif siyaseti bıraktığı için bu nevi toplantılara iştirak etmediğini söylüyordu ama düpedüz “siyasi faaliyet” sayılan yurt dışı toplantılarına ve seyahatlere icabet etmekten de geri durmadı...

Dahası, “AK Parti’ye karşı” yeni bir siyasi hareketin konuşulduğu “periyodik” toplantılarda boy göstermekten kendini alamadı.

Bununla yetinmedi, Cuma namazı çıkışlarında aktif bir siyasetçi gibi siyasi açıklamalar yaptı ve mütemadiyen “dava arkadaşlarını” suçladı.

Baykal’a cevap verdiği konuşmasında, “Bilgimi, tecrübemi yeri geldiğinde ülkem için paylaşma sorumluluğum var” diyordu ama bilgisine ve tecrübesine ihtiyaç duyulduğu netameli dönemlerde kenarda durmayı (elini taşın altına koymamayı) tercih etti.

Sık sık, “dava arkadaşlarımın suskunluğunu üzüntüyle karşılıyorum, içerliyorum” diye beyanat verse de, aktif siyasetçilik döneminde kendisinde çok şey vehmetmiş yurttaşlar olarak biz de onun temellük ettiği yeni “pozisyona” ve dava arkadaşlarıyla aynı karede görünmeme hassasiyetine içerledik, içerliyoruz.

HAMİŞ

Bu, kişisel bir kırgınlık yazısıdır... Meselenin KHK’yla filan ilgisi yok. İşaret edilen “muğlak”lık, evet, tartışılabilir ama asıl konuşmamız gereken, Sayın Abdullah Gül’ün temellük ettiği muğlaklıktır!

***

Terör amacına ulaşmış bulunuyor / Fatih Altaylı / HaberTürk

YILBAŞI kutlamaları birer birer yasaklanıyor.

Önce İstanbul Taksim’de artık bir gelenek halini alan yılbaşı kutlaması yasaklandı.

Gerekçe, terör saldırısı kuşkusu ve buna bağlı güvenlik.

Ardından Beşiktaş’ta yapılması planlanan konser ve kutlama yasaklandı.

Gerekçe, terör saldırısı kuşkusu ve buna bağlı güvenlik.

Sonra Şişli’de yapılacak olan kutlamaya da “Yapmazsanız iyi olur”denildi.

Gerekçe, terör saldırısı kuşkusu ve buna bağlı güvenlik.

Kimse de direnemedi; yerel yöneticiler, “Yahu delirdiniz mi? Yılbaşı kutlaması, insanların eğlenmesi niye yasaklanıyor!” diyemedi.

Çünkü çok sağlam bir gerekçe vardı: Güvenlik.

Ne de olsa geçen yıl Taksim direkten dönmüştü.

Taksim’i kana bulayamayan terörist, gidip Reina’yı kana bulamıştı.

Yerel yöneticiler risk almaktan çekindi ve emre boyun eğdi.

Ne de olsa merkezi otorite buyuruyordu: Güvenlik.

Aslında emri veren merkezi otorite falan da değil.

Emir doğrudan İŞİD’den ya da terör gruplarından geliyor da diyebiliriz.

Çünkü yılbaşı eğlencesini tehdit eden onlar.

Bizi yönetenlerin yaptığı, onların buyruğuna uymak sadece.

Asıl otorite, teröristin otoritesi.

Kimse bana kalkıp da “Öyle değil” demesin.

Bal gibi öyle.

Hukuki otorite nasıl ki “yasaları” gerekçe gösterip yasaklar koyuyorsa, terörist otorite de tehdit ederek yasaklar koyduruyor.

Madem öyle, o zaman yılbaşı gecesi sadece sokakları değil, lokantaları, eğlence yerlerini, kulüpleri, her yeri kapatalım.

Çünkü sadece sokaklar değil, o yerler de terör tehdidi altında.

Hatta daha iyi bir çözüm bile mümkün.

Yılbaşı gecesi toptan sokağa çıkma yasağı koyalım.

Çıkanı da terörist diye vursunlar.

Şimdi “Saçmalama Fatih” diyorsunuz.

“Saçma” dediğimiz nelerin olduğunu gördük.

Bunu da “görmeyiz” inşallah...