Medya Arkası (30.12.2017)

Medya Arkası (30.12.2017)
Yazarların bugünkü gündeminde 'ByLock tuzağı' tahliyeleri, Rusya'dan alınan S-400'ler ve Abdullah Gül ile AKP arasındaki KHK gerginliği vardı. İşte günün öne çıkan yazar ve yazıları:

“Mor beyin”i külahıma anlatın / Can Ataklı / Sözcü

Cemaatin dinci faşist kalkışmasından bu yana geçen 17 ayda en çok konuşulanların başında herhalde “ByLock” gelir. ByLock cemaatin kendi arasındaki haberleşme sistemi. Bir tür Whatsapp haberleşme sistemi ile cemaatçiler kendi aralarındaki mahrem bilgileri paylaşmışlar. Yandaşlarınbize anlattığına göre bu sisteme sadece cemaat üyeleri katılabilmiş. Bu nedenle devletimiz (yani hükümetimiz demek istiyorlar) ByLock kullanan herkesi darbeci, vatan haini, FETÖ’cü ilan etmiş. Telefonunda ByLock yüklü olduğu söylenen on binlerce kişi hakkında soruşturma açıldı yüzlercesihapiste yatıyor. Yine on binlercesi kamu hizmetlerinden atıldı. Gerçi ilk günden beri telefonunda ByLock olduğu ileri sürülenlerin bir kısmı bundan hiç haberleri olmadığını, telefonlarında bu sistem olsa bile bunun kendilerinden habersiz yüklenmiş olabileceğini söyleyip duruyorlar. Buna karşı AKP’lilerin haşin korosu “Birinde ByLock varsa FETÖ’cüdür, haindir, darbecidir” demeyi sürdürüyor. Bu arada birçok AKP’li milletvekilinde ve hatta bazı bakanlarda da ByLock olduğu iddiaları atıldı ortaya ancak bu konuda nedense hiç açıklama yapılmadı. Sadece bazı parti yetkilileri “bizde hiç ByLock yok” dediler. İster kabul edin ister etmeyin durumu bir anlamda. Ancak şimdi durum değişti. Antalya’da bir mahkeme araştırmış ve 11 bin 408kişinin telefonuna ByLock’un telefon sahibinin haberi olmadan yüklendiğini saptamış. Mahkeme bu telefonların listesini de açıkladı. Bu listeye göre sırf telefonunda ByLock olduğu iddiası ile tutuklanmış olanlardan bazıları tahliye edilmeye de başlandı. İyi de bu araştırma gerçek olabilir mi, bazı telefonlara irade dışında ByLock yüklenmiş olabilir mi? Valla şu aşamadan sonra bunu “külahıma anlatın” derim.

Tam 17 aydır “ByLock asla irade dışı yüklenemez çünkü bu çok özel bir program, bu sistem kimin telefonunda varsa haindir” diyenler bir anda “Mor beyin programı ile bu yapılmış” diyor. Niye hemen inanalım? Çünkü anlatıldığına göre bu “mor beyin” programı nedeniyle 2014 yılında 11 bin 408 telefona ByLock yüklenmiş. Neden? Cemaat o tarihte neden öyle bir şeye gerek duymuş ki. Üstelik hemen aynı yıl ByLock’tan vazgeçildiği halde niye böyle bir tezgâha kalkışmışlar acaba? Çok akıllı oldukları için “Bir iki yıl içinde darbeye kalkışırsak ve başarısız olursak bizi ByLock’tan içeri alırlar, bari bunu bizden olmayanlara da yaygınlaştıralım da kendimizi kurtaralım” diye mi düşünmüşler yani?

Bu son habere inanmamız için gerekli olan şudur: Öncelikle telefon numarası değil bu telefonların sahiplerinin isimleri açıklansın. Gerçi o numaraların kime ait olduğunu saptamak mümkün ama 11 bin telefonla uğraştırmasınlar bizi. Hepimiz görelim bu numaralar içinde AKP milletvekili, bakan, yönetici veya Genel Başkan’ın yakınlarından birileri var mı? Bu bir tezgâh olduğuna göre halen tutuklu olmayan isimler arasında muhalefetten bazı isimlerin de olması gerek. Bunların olup olmadığını da görelim. Ancak ondan sonra “ByLock irade dışı da yükleniyormuş, 11 bin kişide ByLock çıktı ama onların haberi bile yok” haberi “külahımıza anlatılmaktan” öte geçip bir gerçeklikkazanabilir. Aksi takdirde bu “Mor beyin” hikayesinin ünlü AKP’lileri kurtarmak için ortaya atıldığı iddiası güçlenecektir.

***

Gül - FETÖ - Muhalefet ve bir de it / Latif Erdoğan Yeni Akit

Tepkisel davranışlar, reaksiyoner atraksiyonlar tahripte işe yarasalar da müspet bir hareketin kuruluşu ve devamında içe dönük olumsuz etkiden başka bir işe yaramazlar. Saman alevi gibi başta hızlı parlar; fakat külüyle tanışması çok da zaman almaz.  

Abdullah Gül, sinsi sessizliğini siyaset sanarak bir süreliğine kendisini ve yakın çevresini oyaladı. Ne ki, kolektif feraset, toplumsal basiret karşısında o, ürkek, kararsız, sürekli gel-git yaşayan bir portre çizdi. İçinde sakladığı müzmeratı deklare ettiği son mesajıyla deşifre oldu; takke düştü kel göründü, ileriye dönük siyasi beklentisini, yeni bir parti kurma, AK Partiye alternatif olma üzerine kurguladığı hülyalarını ele verdi. 

***

‘S-400’ler derde deva olmayacak’ / Serpil Çevikcan / Milliyet

ABD’nin ve diğer Batı  Türkiye’nin hava savunma ihtiyacını karşılamaması nedeniyle Rusya ile S-400 anlaşması yapıldığını belirten Işık, bunun da sıkıntımızı gidermeyeceğini belirterek, “Türkiye için çözüm kendi hava savunma sistemini geliştirmesidir” dedi.

Başbakan Yardımcısı Fikri Işık’la S-400 sistemlerinin alımı, Türkiye-ABD ilişkilerinin seyri, koordinasyon sorumluluğunu üstlendiği Doğu ve Güneydoğu’ya dönük projeler ve terörle mücadele konularında sohbet ettik.
Işık’ın değerlendirmeleri özetle şöyle: 

S-400’LER: Bunun temelinde ABD’nin ve Batı’nın yani NATO üyesi ülkelerin, Türkiye’nin hava savunma ihtiyacını rasyonel şekilde karşılamaması var. Şu anda Türkiye’de NATO’nun iki tane hava savunma sistemi var. SAMP-T var İtalyanların; bir de İspanyolların Patriot’u var ama bunlar emanet, süreleri 6 aylık periyotlarda uzatılıyor. Türkiye’nin hava savunma sistemi ihtiyacı için rekabetçi bir fiyat ve teknoloji paylaşımını vermeyince Türkiye bu ihtiyacını karşılamak için Rusya’ya yöneldi. Bundan dolayı Türkiye’nin eleştirilmesi kesinlikle haksızdır. Ama ‘S-400 bizim bütün dertlerimize deva olacak, bütün sıkıntılarımızı giderecek’ diye düşünürsek o da yanıltıcı olur. Türkiye için çözüm kendi hava savunma sistemini geliştirmesidir. 

***

S-400’lerde personel sorunu nasıl aşılır? / Fatih Altaylı / HaberTürk

TÜRKİYE’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemini alması epey bir gürültü kopardı. 

Okuyanlar hatırlayacaktır, ben bu alımı hep savundum.

NATO üyesi Yunanistan S-300’leri alırken mesele olmayacak, Türkiye S-400 alırken eleştirilecek.

Yok öyle üç kuruşa beş köfte.

Türkiye’nin tehdit algısı, kendi belirleyeceği bir durumdur ve ona göre savunma sistemi kurar.

Türkiye’nin bir bildiği var ki S-400 alıyor.

Ancak mesele şu ki, S-400’ler tek başına gelen bir sistem değil.

S-400 sistemini kurmak ve işletmek için “destek” gerek.

Yani bir grup “personel” gerek.

Haliyle bu personel Rus olacak. Daha doğrusu Rus ordusundan bir grup gelecek ve en azından bir süre, S-400’lerin kurulması ve kullanılması aşamasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne destek ve eğitim verecek.

Sorun da burada baş gösteriyor.

NATO üyesi bir ülkede, NATO dışında bir ülkenin, hatta NATO’ya hasım bir ülkenin askeri personeli, NATO’ya bağlı bir ordu içinde geçici de olsa görev yapacak.

Bu durum NATO’yu rahatsız ediyor.

Daha doğrusu NATO’ya bahane teşkil ediyor.

Sorun mu?

Sorun.

Aşılamaz mı?

Aşılır.

Aynen futbolda ya da diğer spor branşlarında olduğu gibi, bu personeli Türk vatandaşlığına geçirirsiniz. Sorun ortadan kalkar.

Kimi Türk vatandaşı yaptığımızın hesabını da NATO’ya verecek halimiz yok ya!

***

Kim bize yalan söylüyor? / Akif Beki / Karar

2017’nin son yalanı, ABD ile vize krizini sonlandıran karşılıklı açıklamalarda atıldı.

Biliyoruz ki devletler sıkışınca halklarından gerçeği saklar, aldatmacaya başvurur, icabında 7 büyük günahtan biri demeden su gibi yalan da söylerler.

Medyanın görevi ise bu resmi yalanları örtbas etmek değildir. Aksine, yalanları bulup ortaya çıkarmak, gerçeği ifşa etmek, aldatmacaları yakalayıp gözler önüne sermektir.

Varlık sebebi yalanla mücadeleyken, medyanın tutup da yalana alet olması, tuzun kokması demek.

Maalesef 2017, gider ayak şunu da yaşattı bize. ‘Amerikalılar öyle bizimkiler böyle dedi, bakalım kim kime inanacak, dikkatle bir kenara not etme zamanı’ diyerek hain fişlemeye çıkan gazeteciler de gördük.

Yani peşinen ‘bana bizim elçilik yalan söylüyor dedirtemezsiniz’ önyargısıyla hareket ettiği yetmezmiş gibi, bunu başkalarına da dayatmaya kalkanlar...

Başka bir seçeneğin yokmuş, kendi elçiliğin ne derse zerre şüphelenmeden, kalbini hiç bozmadan sorgusuz sualsiz inanmak ve doğruluğunu yeminbillah savunmak zorundaymışsın gibi bir mecbur tutma hali.

E tabii, velinimetin yetkililer dururken elin gavuruna inanacak değilsin ya...

Oysa...

Bakın Washington Post’a, vize krizinin aşılması konusunda kendi elçiliklerinin yaptığı açıklamaya mesafeli, kafadan doğru kabul etmiyor.

Sadece iki açıklama arasındaki çelişkiye dikkat çekiyor. Birinin dediği diğerininkini tutmadı, Türk elçiliği bizimkini yalanladı diye tarafsız bir dille veriyor.

Kendi elçiliklerinin yalan söyleme ihtimali iki cihan bir araya gelse yokmuş, hayatta inanmazmış, dünyada olmazmış gibi davranmıyor.

Çünkü kendisini devletin emrinde bir propaganda aygıtı olarak görmüyor, halkın gerçekleri öğrenme hakkından daha kutsal bir amaca hizmet etmiyor.

Biliyor ki ne bağımsızlık ne de vatan savunması yalanı meşrulaştırır. Dış güçlerle mücadele, öyle resmi yalanlarla kendi halkını kandırarak yapılmaz.

***

Bülent Arınç, Abdullah Gül… / Mehtap Yılmaz / Yeni Akit

Vur birini ötekine...

İkisini de samimi bulmuyorum.

İkisi de mert değil!

İkisi de yüze gülen, arkadan iş çevirenlerden...

İkisi de bencil...

İkisi de hep bana hep bana diyenlerden...

İkisi de “Ayna ayna güzel ayna...” diye dev aynasına bakıp her makama kendilerini layık görenlerden...

İkisi de sadakatsiz...

İkisi de vefasız...

İkisi de kadir kıymet bilmezlerden...

İkisi de muhteris...

İkisi de yerinde tanımlarım ve haklı eleştirilerim karşısında özeleştiri yapacaklarına, intikam için diş bileyenlerden...

Bu noktada Bülent Arınç’ın eline kimse su dökemez tabii... 

Bülent Arınç, “cüppe giyme”, sıkışınca ekranlardan “iftira atma” performansıyla “alanında” tek! 

Reis’in yüce gönüllülüğüne sığınıp, sonra da bana “acımadı kiii, acımadı kiii” diye gıcık verenlerden...

Orada burada...

Ona buna...

İlk fırsatta beni sürümmm sürüm süründüreceğini, yollarıma ataşlar salacağını, bir şey olmama fırsat vermeyeceğini, kalemimi kıracağını, ümitlerimi sinemde bırakacağını falan... Yani dolaylı ve müstear tehditler göndermesiyle de alanında tek, bu arada!

Daha profesyonel bir muhteris!

Abdullah Gül gibi düşünmesine rağmen twiti kendisi yazmamış mesela... Abdullah Gül’ün twitini paylaşarak kendisine manevra alanı bırakmış!

Bababababababa!

Bu rahmani bir zekâ mı sizce?

Rahmani bir yüksek manevra kabiliyeti mi?

Abdullah Gül, bu konuda Arınç’ın performansına sahip olmadığı için twiti elinde, sap gibi kalıverdi ortada...

Yalan mı?

Meşhur twitte parmak izi bırakan kim? Abdullah Gül!

Haliyle hepimizin atar yaptığı, esip gürlediği kim? Abdullah Gül!

Ellerini kirletmeden Erdoğan’a çakan kim? Bülent Arınç!

Bu siyaset mi şimdi?

Siyaset dediğin sinsilik mi?

Bu adamı millet bu yüzden sevmiyor işte!