"Medyadan geçmek"

27 MAYIS 1960  “Darbecileri” , o zaman  “Matbuatın”  Merkezi olan  “Bab-âli’den de geçeceğiz”  tehdidini savurmuşlardı. Geçebildiler mi bilmiyorum, ama şimdi o “Bab-ı Âli” artık yok... Her yerde, hazır ve nazır “Medya” var!
Başbakan Erdoğan’ın okuduğu 60. Hükümet Programında; medya konusuna da yer verilmiş ve deniyor ki;   “Hükümetimiz, medyanın bağımsızlığına önem vermektedir. Bireylerin doğru habere ulaşma hakkı, güçlü bir demokratik kültürün oluşması için birinci şarttır. Bunun için de medyanın çoğulcu, şeffaf ve rekabetçi bir yapıda gelişmesi için gerekli adımlar atılacaktır!” 
Çok doğru sözler. Gerçekten de  “özgür ve iyi işleyen bir basın (medya) demokrasinin başlıca garantisidir...”

Bu ne ilgi?

Hatırladığım kadar, Erdoğan’ın 59. Hükümeti’nin programında medya ile ilgili böyle sözler yoktu. Acaba, Sayın Başbakan, şimdi  “Medya”ya neden bu kadar ilgi gösteriyor? Medyaya buket atmak mı istiyor, yoksa aba altından sopa mı gösteriyor.  “Medya”nın üzerinden geçmek tasavvuru mu var? Nedense, birden, üniversitedeki hocamın sözlerini hatırladım:  “Eğer basın-medya kendisini kontrol etmez ve kendisine çeki düzen vermezse, dışardan birileri, bu işi mutlaka yapar...”  Ve Atatürk’ün şu sözlerini:  “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir....”, “Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz....”

Uygulama 
60. Hükümet Programı’nda  “Medya” konusundaki ifadeler, gerçekten, güzel ve doğru. Ama ya, geçmişte Erdoğan’ın, uygulamaları? Son zamanlarda, Emin Çölaşan’ın  “kovdurulması”  ve bizzat Başbakan’ın Bekir Coskun’a,  “İktidarı”  ve Gül’ü İçine sindiremediğini yazdığı için “Nereye gidersen git” demesi? Erdoğan’ın kendisini eleştiren yazarlara hatta karikatüristlere açtığı milyarlık tazminat davaları? Diğer yazarlardan ayrı muameleye tabi, uçağının devamlı konukları  “yalakalar”?  “Kanal Türk’e yapılan baskılar?”  Şeffaflık bunların neresinde? Baskılar şimdi başka türlü mü devam edecek?

Bağımsız-Bağımlı medya  
“Şeffaflık”  mı istersiniz? Görünen o ki,  bugün ortada çok güçlü, Israfil Kumbasar’ın YENİÇAG gazetesinde yazdığı gibi: 200’e yakın TV kanalı, onlarca ulusal gazete, binlerce yerel yayın ve haber porteli doğrudan ya da dolaylı bir şekilde iktidarın kontrolünde. Çıkarları dolayısıyla iktidara  “bağımlı”  bir medya var. Bu  “medya”  gazete dergi ve TV kanallarının hemen hepsi!  
Bu gücün karşısında ise, gerçekten  “bağımsız”  bir medya ve yazarlar, çizerler var... Para holdinglerde... Dağıtım şirketleri. Reklâm imkânları onların elinde! Dolayısıyla, gerçekten  “özgür”  medyanın sesi cılız! Cesur yazarlar,  “Holding medyasında”  fazla barınamıyorlar. Diğer yazarlar da mahdut tirajlarıyla, seslerini yeterince duyuramıyorlar! Bu şartlarda geçekten özgür ve “bağımsız” bir  “medya”dan söz etmek mümkün mü? Gerçekten özgür bir medya olması için Holdinglerin bu ezici  “tekeline” son vermek basın özgürlüğünün baş şartı. Erdoğan bunu yapmaya istekli mi? Gücü yeter mi?
Bütün demokratik ülkelerde hem TV’lerin, hem de gazetelerin ve de dağıtımın  “tek”  ellerde olmasını önleyen kurallar vardır. Eğer biz de kâğıt üzerinde varsa, kesinlikle yürürlükte değil!
Bu duruma karşı çıkmak aslında Basın Konseyi’nin görevi, ama Konsey ve Başkanı 301. maddenin kaldırılmasına çalışırken, Medya özgürlüğünü tehdit eden asıl sorunla uğraşmıyor, çünkü maalesef Sayın Başkanımız da Holdinglere bağımlı!

Görkem ve Ruh

“Medya”nın özgür olmadığı muhakkak, ancak, TV kanallarının, program görüntülerinin, gazete ve dergilerin, baskı ve grafik düzenleri, iletişim araçları mükemmel. Ama ya içerik ve ruh? Eskiden, biz  “Bab-ı Âli” de köhne binalarda, güç bağlanan telefonlarla, ilkel dizgi ve baskı makineleriyle çalışırken, simit ve çaya talim ederken daha özgür ve bağımsızdık. Çünkü bir zamanlar  “kalemlerini satmayan”  gerçek gazeteciler ve “gazetecilik” vardı...

Yazarın Diğer Yazıları