Meğerse görevlerini bilmiyorlarmış
Yargının siyasallaşmasından bahsettiğim son yazımın ardından bugün “müjdelenen” yargı reformundan bahsetmek isterdim fakat 2025’in henüz ilk ayında yaşadığımız, 78 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan yangın felaketi hakkında söylemek istediğim bir kaç şey olduğu için yargı reformundan bahsetmeyi daha sonraya bırakıyorum.
Evet, salı günkü yazıda yargının nasıl siyasallaştığından bahsetmiştim. Ancak bu felaketle daha belirgin oldu ki siyasallaşma yalnızca yargıda değil. İnsanlığımız dahi, bu siyasallaşmadan nasibini almış.
Henüz yangın tamamen söndürülmemişken sabah saatlerinde yapılan ilk paylaşımlarla birlikte, belediye mi sorumlu yoksa bakanlık mı sorumlu tartışmaları başladı. Bir televizyon kanalına belediye başkanı çıkıp bakanlığı, bir başka televizyon kanalına bakan çıkıp belediyeyi suçladı. Toplum da aynı şekilde bölündü. Siyasi görüşler çerçevesinde “taraflar” korundu, kollandı.
Oysa tam da şu an, sorumlu her kimse, onun ceza almasını istemede birleşeceğimiz yerdeydik.
Kim sorumlu tartışması
Burada sorumluğa dair hukuki tahlili yapma niyetinde değilim. Günlerdir zaten bunun üzerine çokça şey yazıldı. Ancak sorumlulukla ilgili yapılan ve mide bulandırıcı bulduğum tartışmaların asıl olarak bir şeyi açığa çıkarttığını gözden kaçırmayalım.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın, “Oteli denetleme sorumluluğunun Bolu Belediyesi'ne mi, Kültür ve Turizm Bakanlığına mı ait olduğu 10 gün içinde ortaya çıkacak” demesi üzerine hukukçu arkadaşlarım tarafından en çok geri paylaşım yapılan, idare hukukçusu Ayşegül Kula’nın “Biz idare hukuku sınavlarında en fazla üç saat veriyoruz” paylaşımıydı.
Gerçekten de genç hukuk öğrencilerinin yapması beklenen tahlili, koskoca devletin yöneticilerinin yapamamış olması sistemsel sorunların barizleştiği yerlerden yalnızca biri.
Demek ki, devlet kurumları görev ve sorumluluklarının bilincinde bile değil. Devlet aklı, devlet nizamı kaybolmuş.
Hani biz 'sorumluluğu kimse almıyor' diyoruz ya; belki de sorumluluğun kimde olduğunu gerçekten bilmediklerini de bu olayla birlikte öğrenmiş olduk.
Bakanın açıklamalarında dahi mevzuatı iyi bilmediğinin anlaşıldığı noktalar vardı. Bu da elbette ki, yetkilerin tek yerde toplanması ve her gelen bakanın kendi yardımcıları ve kadrosunu kurmasıyla doğrudan ilişkili.
Yasaların, yönetmeliklerin sık sık değişmesiyle de… “Bilmem ne kanununda ve bilmem ne kanununda değişiklik yapılmasına dair kanun” gibi isimlendirmesi olan torba kanunlarla yapılan anlaşılması zor değişikliklerin kuralları, kanunları anlamayı ne kadar güçleştirdiğini de burada belirtmek gerek.
Münferit değiller
Soma dedik, Hatay dedik, Bolu dedik… Bu olayların hiçbiri münferit olarak değerlendirilmemeli. Madende yaşam odasının olmaması, depremde yardım ekipmanlarının eksikliği veya binaların dayanıklı olmaması, yangına karşı önemlerin bulunmaması, kaçak yapılaşma ve benzer nice noksanlığın ve yanlışlığın temel nedeninin denetimsizlik ve cezasızlık olduğu unutulmamalı.
Yaşanan felaketlerin herbiri aynı yerden sorunlu.
Denetim mekanizmaları işlevsel değil, sorumlular cezalandırılmıyor.
İnsan canı bireylerin ahlakına emanet edilemez. Kurallar, kanunlar ve hatta devlet tam da bu yüzden var.
Tekrarı yaşanmaması için alınması gereken dersler de sorumluluklar da artık alınsın, cezalar kesilsin, denetimler yapılsın. Artık yeter!
Hukuk Güvenliğine Bir Tehdit Daha
Kim Konuşacak? Kim Denetleyecek?
Beşinci Strateji Açıklandı Ama Yargıda Durum Daha Kötüye Gidiyor
Meğerse görevlerini bilmiyorlarmış
Yargı ve Siyasallaşma
Beşiktaş Belediyesi ve seçimler…
DDK’nın Yapısı ve Genişleyen Yetkileri
Sosyal medyadan hak arayışı
Seyahat Etmekte Özgürsün Ama Engelleri Aşarsan…
Gıda Enflasyonu ve Kalite Sorunu









