Mesele, halkın yönlendirilmesi

Halk arasında yaptığım sohbetler, Türkiye’de mübadele konusunun hiç bilinmediğini veya yanlış bilindiğini gösteriyor. Hatta bir hemşehrim geçen gün bir Yunanistan vatandaşından dinlediklerini inanarak anlatıyordu. Halbuki kendisine anlatılanlar, Yunan devletinin bugünkü politikasına uygun fikirlerdi.

***


Anadolu’da 1923’ten önce yaşayan Hıristiyanlar, Lozan Anlaşması’na eklenen bir madde ve imzalanan bir sözleşme sonucunda, Yunanistan’daki Müslümanlar ile bütün haklarıyla birlikte değiş tokuş edilmiştir. Buna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti’ne  “sadece ve sadece hukuki bir bağ olan vatandaşlık bağı ile bağlı” olan Patrik, bugün Hıristiyanların yeniden Türkiye’ye dönmesini isteyebiliyor! Üstelik Lozan’da, mübadele fikri Türkiye’den değil, İngilizlerin el altından yönlendirmesi ile Norveçli Mr. Nansen tarafından önerilmişti. Milletler Cemiyeti,  Lozan’dan önce, Norveçli Dr. Friedtjof Nansen’i, iki ülkede nüfus boşalması sonucu ortaya çıkan görüntüyü yerinde incelemek üzere görevlendirmişti. Nansen, iki ülkeyi de gezerek bir rapor hazırlamış ve önerisini geliştirmişti.
Mustafa Kemal Paşa, Türkiye’yi ekonomik sıkıntı içine düşürmek amacı da olan bu öneriyi kabul etmiş ve sonuçta Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923’de “Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol”  imzalanmıştı.
Üç yıl içinde, yüz binlerce göçmen, mübadele yoluyla Türkiye’ye gelmiş, Türkiye’deki yüz binlerce Hıristiyan da Yunanistan’a gönderilmişti. Türkiye’den gidenlere ana dili Türkçe olan Hıristiyan Türkler de dahildi. Buna karşılık gelenler arasında ana dili Yunanca olan Müslümanlar da bulunuyordu!
Batı Trakya Türkleri ve İstanbul Rumları nüfus mübadelesinden muaf tutulmuş, Lozan ile Türkiye’ye verilen Bozcaada ve Gökçeada da mübadele kapsamı dışında kalmıştı. Kurulan bir komisyon, değiş tokuşa tabi tutulan nüfusun sahip olduğu gayrı menkullerin durumunu karara bağladı.
Mübadele edilen ahali, bir daha geri dönemeyecek, taşınır mallarını yanlarında götürebilecek, taşınmazlarını ise karma komisyon denetiminde, altın değerine göre tasfiye edebilecekti. Yunanistan, bu karara uymadı. Batı Trakya’daki Müslüman-Türk ahalinin mallarına, antlaşmalara aykırı olarak el koydu. Bu malları, Rum göçmenlere dağıttı. Buna karşılık Türkiye de İstanbul’daki Rumların mallarına el koydu. İki ülke arasında bir müddet gergin bir hava hakim oldu. 1926’da  yapılan bir antlaşmayla, el konan taşınmazlar meselesi çözümlendi. Ahali mübadelesi, 1923’ten 1927’ye kadar sürdü. Karşılıklı olarak boşalan arazilere ve evlere göç edenler yerleştirildi. Türkiye’den gidenler daha fazla olduğu için, boşalan arazi ve evler, sadece mübadele ile gelenlere değil, yerli Türk vatandaşlarına da dağıtıldı.

***


Bu mesele böyle sona erdi ama, son zamanlarda Yunanistan,  “Pontus katliamı” diye bir Ermeni modeli iddiada bulunmanın peşinde. Gönderdiği turistler, bütün Anadolu’da Eski Rum mallarının envanterini kaydediyor! Bunun bir sebebi olsa gerek.
Fener Rum Patriği Bartholomeos’un, 7 Mayıs 2000 günü, Orta Anadolu’da bir eski kilisede düzenlediği ayinden sonra, elinde taşıdığı  “çift başlı yılan” lı asasını sallaya sallaya,  “Türkiye’nin AB’ye üyeliği, Anadolu’da önceden varolmuş Hıristiyan toplumların yaşadığı bölgelerde yeniden Hıristiyanların yaşamasına izin vermelidir. Eğer AB üyeliği bunu müsait kılarsa ve Hıristiyanlar yaşadıkları bölgelere tekrar yerleşirse, o zaman Patrikhane de o bölgelerde bulunan kiliselerin yeniden ayine açılmalarını düşünebilir” diye konuşmasıi veya geçen gün Sümela’daki ayinde  “Bu toprakları paylaşan Müslüman ve Hıristiyanlar”  ifadesini kullanması, Yunanistan stratejisinin adım adım yürüdüğünü gösteriyor.
Denilebilir ki,  “Yunanistan batmak üzere, şu anda nasıl bir tehdit oluşturabilir?”
Hayır, mesele Yunanistan değil! Mesele, kendi vatandaşımızın cahilliği, yakın tarihini unutmuş olması, araştırmaması, bilenlere itibar etmemesi.. Mesele halkın yanlış yönlendirilmesi!
Daha sayayım mı?

Yazarın Diğer Yazıları