Mevcut durumun muhasebesi

Mevcut durumun muhasebesi

Türkiye, geride bıraktığı 20 yılını, iktidarın deneme-yanılma ve test etme süreciyle geçirdi. Amaç, "nasıl kalıcı bir iktidar kurarım" sorusuna cevap aramaktı.

Buldu mu?

Evet!

Bahçeli''nin her zamanki yardımıyla buldu. Adı, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.

Dünyada benzeri yok.

Siyaset bilim böyle bir sistemi hiç kimseye öğretemiyor, çünkü bilimin bundan haberi yok. Tıpkı, "Faiz sebep, enflasyon netice" saçmalığında olduğu gibi.

Niye saçmalık?

Çünkü onun da ekonomi biliminde yeri yok. Hatta ekonomi bilimi tersini söylüyor.

Lakin iktidar ilim dinlemedi. "Doğrusunu ben bilirim. Ben ekonomistim" dedi ve Türkiye''yi batırdı.

Sadece ekonomi batmadı. Benzer şekilde "Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" de battı. "Siz yetkiyi verin bu kardeşinize. Bakın görün neler oluyor..." dedikten sonra Türkiye yavaş yavaş göçmeğe başladı.

Şimdi şu an tam da siyasal göçüğün içinde debeleniyoruz.

Aynı şekilde ona paralel olarak ekonomik göçüğün de içindeyiz.

Model uyguladıklarını söylüyorlar. O da yalan. Model, başı sonu olan, amacı, planı olan, tutarlı, düzenli bir çalışma ortaya koyan yapılandırılmış programdır.

Var mı öyle bir şey?

Yok.

Yok olduğuna göre model de yok demektir.

Bunun için Türkiye savruluyor diyoruz. Duruma, ortama ve anlık eylemlere göre yönsüz, rotasız bir gemi gibi. Rüzgâr ne yönden esiyorsa o onun ittiği yöne gidiyor.

Bugün Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı değil mi?

Öyle.

Lakin ortada gerçek anlamda bir "ulusal egemenlikten" söz edebilir miyiz? Ulus, sahiden "egemen" mi?

Değil.

Partili Cumhurbaşkanı egemen.

Partisiz, sadece salt cumhurbaşkanı yetkin olsa, bir anlamda "evet, ulusun temsilcisi yetkindir. Öyle ise ulus egemen sayılır" diyeceğiz, ama öyle değil. Parti egemenliği Meclis''in üstünde.

Halbuki, olması gereken milletin kendisinin egemen olması değil midir?

Öyledir.

Millet kendisine ait siyasal yetkilerini, geçici olarak (seçime kadar) kullanmak üzere vekillerine devrediyor. Bu durumda, milletin egemen olabilmesi için vekillerin yetkin, söz sahibi olduğu, iradesini de millet lehine, kamucu, toplumcu bir zihin arka planıyla kullanması gerekir. 

Olması gereken bu.

Peki, olan ne?

Partilerin lider sultasıyla, vekil iradelerinin zapturapt altına alınması. Hâl böyle olunca gerçek anlamda bir millet iradesinden söz edemeyiz. Bize sunulan, "millet iradesi" dedikleri şey, parti sultasının meşrulaştırdığı lider iradesidir. Bu siyasal yapıya göre Türkiye''de bilimsel ölçütlere tam olarak uyan demokrasiyi yaşatan parti yoktur. Parti kılığında aşiretler ve aşiretin beyi niteliğinde olan genel başkanlar vardır. Bu siyasal yapı, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi''yle, anayasal güvence altına alınmış, siyasetin öznesi haline getirilmiştir.

Ancak geçmişi temsil ettiği ve aynı zamanda yetersiz de olsa demokrasinin içine monte edildiği için uyum sorunu sebebiyle yaşayamamış çökmüştür.

Haklarını yemeyelim, bu tablo içinde lider sultasının en aza indiği partiler de yok değildir. Lakin milletvekilinin kimin olacağında temel belirleyici olarak yasaların da verdiği izinle yine genel başkanlardır.

Muhalefet, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi yaparken bu duruma da el atmalıdır. Aksi hâlde egemen milletin yetkilerini kullanacak vekiller olmayacaktır.

"Nasıl kalıcı bir iktidar kurarım" derdine düşen, Türkiye''yi 20 yıl deneme tahtasına çeviren ve ülkeyi millet egemenliğinden alıp tek kişinin yetkin ve egemen olduğu bir siyasal düzene sokan bu iktidar ile oldukça haşin ve sert ortakları gitmelidir. İşte o zaman 23 Nisan kendi şanına yakışır bir yönetim düzeniyle kutlanabilir.

Yazarın Diğer Yazıları