MHP... Eğriler ve doğrular...

Kıymetli ülküdaşlarım, birçoğunuzdan MHP’nin 22 Temmuz seçimleri sonrasındaki tutumuyla, özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasındaki icraatlarıyla ilgili değişik tepki ve görüşler alıyorum...
 “MHP’ye ilk defa oy verdiklerini, ancak MHP milletvekillerinin genel kurula girmesiyle Abdullah Gül’e verilen dolaylı destekten ötürü hâyâl kırıklığına uğradıklarını” yazanlar mı dersiniz; “PKK’ya terörist demek yerine bu bölücü çetenin temsilcisi olduğunu ispat eden DTP’lilerle tokalaşma hadisesi yüzünden kahrolduklarını” belirtenler mi ararsınız...
Bazı okuyucularımız, 22 Temmuz seçimlerinde MHP’nin bütün menfî şartlara rağmen başarı elde ettiğini belirtirlerken, birçok okuyucumuz da benim seçimler öncesinde ısrarla ifade ettiğim “Yüzde 17.98’in altındaki bir oy oranı MHP adına başarısızlık olacaktır” dan hareketle, MHP’nin aldığı yüzde 14.3’lük oyu, başarı olarak görüp görmediğimi soruyorlar.
Şimdi Nasrettin hoca misali herkese “Sen de haklısın” desem, gûya kavga çıkmayacak... Ben de gûya rahat edeceğim, ancak kavgayı “doğrucu davut” vicdanımla yapacağım. İşte bu sebeple, biri biriyle bağlantılı hususlarda “bilinen” görüşlerimi bir daha tekrarda fayda görüyorum...

Eğri gemi doğru sefer yaptı...
Azîz gönüldaşlarım, öncelikle “Türkiyeli Medya” da bile örneklerini gördüğümüz, “sınırlı sayıda” olmalarına rağmen, hâyâl kırıklıkları yüzünden yüksek sesle feryat eden şu “yeni ve şaşkın MHP seçmenleri”ne, Cumhurbaşkanlığı seçimi zemininde MHP’nin tutumu ile alâkalı inandıklarımı söylemeliyim.
MHP, bu yenilenmiş TBMM’de, bir önceki dönemde CHP öncülüğünde başlatılan ve “yavru muhalefet” ile “tosuncuk muhalefet”in de telef olmasına sebep olan; bu yeni dönemde de CHP tarafından ısrarla sürdürülen “Genel Kurulu boykot” yanlışına düşmemekle, yapılabilecek en iyi hamleyi yapmıştır.
Evet, bazı tenkîd edenler kendi bakış açılarından haklıdırlar. Daha Milletvekilleri mazbatalarını bile almamışken, MHP adına ekranlara çıkan ve kendilerini “görüntüdeki gibi yetkili” zanneden bazı isimler; “Parti yetkili kurullarımız toplanıp karar verecekler, TBMM Grubumuzu topladıktan sonra kararımızı açıklayacağız” gibi beyanlarda bulunurlarken, bu lafları ağızlarında kalmıştır.
MHP’nin “ağır kanlı” Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, evet, kendisinden beklenebilecek, “kapalı devre aldığı o 2002 erken seçim kararı”nı açıkladığı o Kocayayla konuşmasına benzer bir ani atakla, Başkanlık Divanı’nın üyeleriyle dahi istişareye lüzum görmeden; “MHP Grubu Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Genel Kurul’a girecek” karar ve talimatını vermiştir. Biliyorum ki MHP’li birçok yönetici Kocayayla açıklaması gibi bu kararı da ekranlar aracılığıyla öğrenmiştir. Bu parti içi demokrasi bakımından son derece yanlış, ancak Türkiye’de demokrasiye yapılan meclis içi ve meclis dışı dayatmalar açısından da çok doğru bir karardır. Böylece AKP birçok dayatma iddiası ve kendi uzlaşma vaadiyle baş başa bırakılmıştır. Sonunda bu iddia ve vaadlerin hepsi de fos çıkmıştır.
Her ne kadar bazı aklı evveller “Genel Kurul boykotunu” da yasama faaliyeti gösterme telaşına düşseler bile, bu “kel alâka icraatın” yanlış olduğuna, zaten 22 Temmuz seçimlerinde oy kullanan seçmenler bizzat karar vermişlerdir. Bir önceki Meclis döneminde, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında, TBMM içinden ve dışından milletimizin mânevî değerlerine hakaret üzerinden yapılan dayatmalar, erkene alınmış 22 Temmuz seçimlerinde ters tepmiş, üstelik manevî değerler konusunda millete verdiği her sözü yalamış yutmuş olan Teslimiyetçi AKP iktidarı’nın bu konuları yeniden istismar etmesine fırsat verilmiştir. Teslimiyetçi Zihniyet “Dindar cumhurbaşkanına karşı çıktılar” istismarıyla milletin huzurunda yine mağdur rolü oynamış ve kendi ümidinin de çok üstünde bir oy oranını yakalayabilmiştir.
Eğer MHP bu yeni dönemde, CHP’nin kuyruğuna takılır bir görüntü vererek CHP’nin boykot yanlışında ısrar etseydi ve Cumhurbaşkanını seçemeyen TBMM yeniden seçime gitseydi bu defa seçmenin vereceği kararı acaba kim tahmin edebilirdi?.. Dolayısıyla “MHP’nin Genel Kurul’a girerek kendi adayına oy verme kararı”, demokrasimizin bekası bakımından doğru bir karardır. Bizim denizcilik lugatimizde “Eğri gemi doğru sefer yaptı” diye bir söz vardır ki bu karara tastamam uymaktadır. Kaptan kökünü işgal ettiği Türk Milliyetçileri’nin amiral gemisi MHP’yi, “yakın çevresiyle birlikte” aldığı yanlış kararlarla tehlikeli sulara götüren ve kayalara çarptıran Genel Başkan Bahçeli’nin, birçok yanlış icraatının yanında, aldığı meclise girme kararı işte bu sözle izah edilebilir.

Sorumlu Bahçeli ve yakın çevresidir

Daha önce de yazdığım gibi, DTP’lileri Genel Kurul salonunda apansız karşısında bulan Sayın Bahçeli’nin, uzatılan elleri geri çevirmesi bir bakıma çok zordu ve şık bir davranış olmayabilirdi. Ancak özellikle Sayın Bahçeli’nin etrafını saran “allame-i cihan(!)”ların ve “şangur şungur” efendilerin beşlik simit misali kırıtmalarına hiç gerek yoktu. Nitekim MHP Genel Başkanı’na uzatılan o ellerin sahiplerinin, samimiyetsiz şovmenler oldukları ve uzattıkları dahil her 2 elleriyle ve beyincikleriyle PKK’yı temsil ettikleri ortadadır. Bundan sonra bu gibi şovmenliklere asla fırsat tanınmamalıdır.
MHP’nin 22 Temmuz seçimlerinde 17.98’in altında oy alması halinde başarısız sayılacağı, sadece benim değil, aynı zamanda MHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır’ın ifadesidir. Elbette bu şartlarda, ülkücülerin genellikle liste dolgusu olarak kullanıldığı 22 Temmuz seçimlerinde, bütün gayretlerine rağmen, MHP’nin aldığı yüzde 14.3 oranındaki oy başarısızlıktır. Şimdilerde Bahçeli ve yakın çevresinin “Millet bize iktidarı denetleme görevi verdi” gibi gerekçelere sığınması, “miskinliği yüzünden üzerinde oturduğu hazineyi değerlendiremeyen züğürdün tesellisinden” ibarettir... Bu başarısızlığın baş sorumlusu, elbette “görevli” sıfatıyla MHP’nin tepesine çöreklendirilmiş olan Devlet Bahçeli ve yakın çevresidir.
Allah (cc) nasib ederse devam edeceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları