Migros'u bir Yunanlı satın almış

Önce 177 yıl geriye gidelim. 
Patras Başpiskoposu Germanos 12 Şubat 1821’de 10  bin silahlı Rum’la birlikte Osmanlı’ya isyan etti.
Osmanlı donanması bu isyanı kısa sürede bastırdı, Atina’yı ele geçirdi.
İsyanın bastırılması ve Atina’nın ele geçirilmesi Avrupa’da derin bir heyecan uyandırdı ve 1) İngiltere, 2) Fransa, 3) Rusya alelacele Londra’da toplanarak Yunanistan’ın tanınması için aba altından sopa göstererek Osmanlı’ya nota verdiler. 177 yıl sonra
İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri ile Rusya Kıbrıs dahil bütün konularda Yunan’ın yanında değiller mi?
Öyleler.. Evet, Migros’u bir Yunanlının alması bahsine döneceğiz. Amma başladığımız şu konuyu bir bitirelim isterseniz.
Osmanlı bu notayı içişlerine karışma olarak değerlendirdi ve kabul etmedi. Bu ret üzerine, ortada hiçbir savaş sebebi yokken İngiliz, Fransız, Rus donanması Akdeniz’de birleşerek Navarin’deki Osmanlı donanmasına baskın düzenlediler, tam 57 gemi batırıldı ve tam 8 bin Türk evladı şehit edildi.
Rusya Balkanları karıştırdı.
Fransızlar Mora’ya asker çıkardı
İngilizler Mısır’a saldırdı. Ruslar Eflak ve Buğdan’a girdiler. Ve Londra toplantısında öne sürülen şartlar, Patras Başpiskoposu Germenaos’un isyanından 9 yıl sonra, 24 Nisan 1830’da kabul edildi, Yunanistan Resmen tanınmış oldu. Burada bir not daha düşelim.
1830’da tanınan Yunanistan öyle bir siyaset güttü ki, o günden bugüne, hiçbir savaşı kazanamamasına rağmen, Türkiye aleyhine tam 12 kat büyüdü. Eğer Atatürk ve Milli Mücadele kadroları Kurtuluş Savaşı’nı zaferle noktalayamasalardı bu büyüme belki de 24 katına çıkacaktı. Amma Yunanistan ne ilk isyan ettiği 1821, ne kurulduğu tarih 1830’taki hedefinden zerre taviz vermedi.
O gün bugündür Türk-ABD ilişkilerinde Yunan’ın izi var, Türk Fransız, Türk-Rus, Türk-İtalyan, Türk-Alman, hata Türk İsrail  ilişkilerinde hep bir  “Yunan parmağı” mutlaka mevcut. Kıbrıs bahsinde bunun böyle olduğu, Türkiye-AB ve ABD ilişkilerinde bunun böyle olduğu, hatta ASALA ve PKK Türkiye ilişkilerinde bunun böyle olduğu bilinen bir gerçek.
Demek ki,  “Türk-Yunan”  münasebetlerinden hareketle bir tarih kitabı yazılsa o kitabın adı ELENİZM olur, başka bir şey olmaz.
Öyleyse Türkiye’nin Yunanistan’la ilişkilerini ilmî temellere oturtabilmek için  globalizm, serbest piyasa ekonomisi, Avrupa Birliği masalları ve demokrasi hikâyelerini değil, ELENİZM’i bilmek şart. Peki nedir ELENİZM?
Elenizm Bizans’ı ihya etmek ve Ayasofya’ya çan takmaktır. Bugün Yunanistan Karadeniz’de Pontus hayalleri ve İstanbul’da Fener Patrikhanesi üzerinden aynı hedefe kilitlenmiş durumda değil mi? Ve bu hedefin arkasında ABD’sinden İngiltere’sine kadar bütün Batı yok mu!
O gün ELENİZM’in uygulayıcısı Etniki Eterya cemiyetinin Merkezi İstanbul’daki Fener Rum Patrikhanesiydi. Osmanlı, ülkesindeki bütün azınlıklara azami hoşgörü gösterirken Etniki Eterya ve Patrikhane  Hıristiyanları silahlandırmak ve beyinleri Osmanlı aleyhine yıkamak hedefine kilitlenmişti. O gün her köyde bir papaz bulunuyordu, her köyde öğretmenleri kendi dilleri ile eğitim öğretim yapıyorlardı; bugün de her semte apartman kilise açma ve iktidarın değiştireceği Vakıflar Kanunu’ndan istifade ederek 15,16 ve 17. yüzyılda Osmanlı’da elde ettikleri imkânlara kavuşmak hedefine yüyüyor değiller mi? Dün denize döktüğümüz Elenizm bugün arkasına AB’yi almış Vakıflar Kanunu ve satın aldığı müesseselerle Anadolu’ya geri dönüyor. Gelelim Migros’a.
En Son Haber Com 15.2.2008tarihinde Yunanistan gazetesi İmerisia’dan aşağıdaki haberi alıntıladı:
“Finansbank geçtiğimiz yıl Yunanistan’ın en büyük bankası Ethniki (Ulusal) Bank tarafından satın alınmıştı. (..)Finansbank’ı satın alan Yunan Ulusal Bankası’nın ortakları arasında Türkiye karşıtı Yunan Ortodoks Kilisesi de bulunuyor. (..)BC Partners şirketinin en önemli hissedarı Yunanlı Nikos Stathopulos Türk şirketi Migros’u (..)satın aldı. İmerisia gazetesi haberini, ‘Yunan Mucizesi’ kelimeleriyle süsledi.” Uyuyun bakalım!

Yazarın Diğer Yazıları