"Milletin başına belâ olan kuvvetler!"

Hayır, hayır kimseye hakaret etmiyorum, etmem de zaten; fakat bir ülke parçalanırsa, neler olacağını hatırlatmak istiyorum:
Çünkü, yedi bin yıllık tarih boyunca sel gibi Türk kanı dökülerek vatan yapılan bu topraklarda, “Ne Mutlu Türküm diyene - Milli Birlik esastır”, “Önce vatan” gibi sözlerin, kurtuluş gününde İstanbul camilerine mahya olarak asılması bile “Tarihi camilere ideolojik mahyalar” veya “Irkçılık camilere taşındı” diye yorumlanabiliyor.
Bu tablo gösteriyor ki açılımın maksadı bir etnik gruba hak sağlamak değil, Türklüğü Türk vatanında boğmaktır!
Türklük örselenirse, Kürtler kendi başlarına var olabilir mi? Tarih boyunca Türklerden ayrı bir varlıkları olmuş mu?
Bakınız, Kürtler de dahil olmak üzere bu milletin şerefi hangi ruhla kurtuldu: 
“Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa genel şerefsizliğin enkazı altında şunun bunun şahsi şerefi de parça parça olur. Biz o genel şerefi kurtarabilmek için harekete geçen millete ruhumuzla katıldık. Katılmamıza mani olabilecek şahsi rütbeleri, mevkileri de genel şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğrunda feda ettik. Bunu anlamayıp da, milleti hâlâ kendi kafalarının keyfine göre idare etmeye kalkışan kuvvetler artık birer belâdır.
Belâ çekmeye de bu milletin artık tahammülü kalmamıştır,”
(Atatürk’ün 24 Ekim 1919’da kendisiyle röportaj yapan Rüşen Eşref’e söylediklerinden)

* * *

Bugün, milleti ve memleketi bölecek projeler, artık devletin en yetkili makamlarından seslendiriliyor. Kürtler adına etnik talepleri gündeme getiren PKK ve DTP gibi görünse de projenin asıl sahibinin ABD, yardımcısının da AB olduğunu, milletin unuttuğunu zannediyorlar.
Ermeni adıyla soyadıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanlar sakın alınmasınlar, onlara saygı duyuyorum; fakat İslam perdesi altına saklanmış olup da Prof. Ramazan Demir’in uyardığı gibi  “Ulus devlet şablonuna itiraz eden ve kendini Türk hissetmeyen, fakat ’Türk’ isimleri taşıyan, aydınların bir kısmı 1915’lerden kalma gizli Ermenilerdir.” 
Bu insanlar açıklanırsa, Türkiye bugün yaşadığı belâdan büyük ölçüde kurtulur!
Bilinmelidir ki, Atatürk’ten sonra uygulanan politikaların Atatürk ilkeleri veya milliyetçilikle hiçbir ilgisi yoktur. Yalta Konferansı’ndan sonra Türkiye’nin yöneticileri, Amerika’nın boyunduruğunu kabul etmiştir. Atatürk’ün ordusunu, NATO ordusu haline getirmişler, bu da yetmemiş, Gladio yapılanması ile devlet içinde devlet olmuşlardır. Derin devlet de onlardır, sahte Ergenekon da!
Şimdi Türk halkını yeterince robotlaştırdıklarını düşünüyor olsalar gerek ki “dindarlık”  iddiasında bulunarak dinin sahibi gibi davranan bir siyasi heyeti ve ona inanarak oy verenleri, ayrıca Kürtlerin bir kısmını kullanarak, TSK’nın milletin fertlerinden oluşan ana yapısını da etkisizleştirerek Türkiye’yi sözde devlet politikası ile dönüştürmek istiyorlar. Dün Atatürkçülük, milliyetçilik, laiklik maskesi altında Türkiye’yi sömürenler, başarırlarsa, demokratik açılım veya Milli Birlik Projesi diye milleti bölerek yine sömürecekler!

* * *


Buna karşı vatandaş, güveneceği bir liderin arkasından gitmeye hazır ama açılım öncesinde, millet meşru savunma yapamasın diye bütün direnç odaklarını kontrol altına aldılar, kontrol edemediklerine de itibarsızlaştırma operasyonu yaptılar. Kuvayı Milliye, Müdafaai Hukuk, Ergenekon gibi kavramları da kirlettiler.
Peki bunca hazırlığa rağmen neden hâlâ korkuyorlar?
Bir Türk’ün dünyaya bedel olduğunu biliyorlar da onun için!
Tek bir Türk’ün bile planlarını bozabileceğini biliyorlar!
Projeleri de, yapılanmaları da örümcek ağı gibidir.
Bir ucundan çekince darmadağın olurlar!

Yazarın Diğer Yazıları