Milletleşme sürecinde Ömer Seyfettin'in yeri

Milletleşme sürecinde Ömer Seyfettin'in yeri
‘2020 yılı Ömer Seyfettin’in vefatının 100. yılıdır. 2020 yılında bu vesileyle ona yönelmeli, eserlerini okumalı, şimdiki ve bundan sonraki nesillere bütün boyutlarıyla onu anlatmalıyız. Bu bizim sadece bir yazara duyduğumuz vefa duygusu ya da hayranlık değildir. Dilimize, edebiyatımıza, tarihimize, kültürümüze, milletimize ve devletimize karşı borcumuzdur.’

RÖPORTAJ: ARSLAN TEKİN

Argunşah, "Birbirine aralıksız eklenen savaşlarla dolu bu zaman dilimi diğer tarafıyla ister istemez siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları da içeriyordu. Ömer Seyfettin, bütün bu mücadele içinde kalbiyle, kafasıyla, kalemiyle var olmuştur. Düşünce ve sanat dünyası, tezleri, mesajları ve yarattığı insan tiplemeleriyle devrindeki dönüşümün, yeniden doğuşun, milletleşme sürecinin öncülerinden olmuştur."

Argunşah, Yeniçağ yazarı Arslan Tekin'in sorularını şu şekilde yanıtladı;

- Kısaca Ömer Seyfettin diye sorsak?

- Öncelikle bir yazardır. 11 Mart 1884’te doğmuş ve 6 Mart 1920’de vefat etmiş bir yazardır. Türkçenin bugünkü biçimini almasını sağlayan Yeni Lisan Hareketinin öncülerinden ve bu Türkçenin kullanıldığı, Türk insanının tarihsel değerleriyle, insanî hasletleriyle anlatıldığı milli edebiyatın kurucularındandır. Bu edebiyat hareketi uyandırdığı ruh iklimiyle Türk insanının kendini bularak dirilmesini sağlamış, millî varlığı ve millî devleti için mücadele vermeyi sağlamıştır. Kısacası sadece bir yazar değil aynı zamanda bir düşünce adamıdır.

- Önce Ömer Seyfettin’in Türk edebiyatındaki yerini nasıl belirleyebiliriz?

- Ömer Seyfettin hem Türk edebiyatı hem de Türk düşünce tarihi için çok önemli bir isimdir. İlk olarak edebiyat tarihimizdeki önemine değinirsek bir yazar olarak Ömer Seyfettin’i belirlememiz gerekir. 20. yüzyılın başlarından itibaren eser vermeye başlayan yazar, her şeyden önce bir hikâyecidir. Modern Türk hikâyesinin Samipaşazade Sezai ve Halit Ziya’dan sonraki önemli bir dönüm noktasıdır. Hikâyemiz onunla Cumhuriyet dönem hikâyesine bağlanır. Onun hikâyesi kurgu özellikleri, konuları, ironiyi kullanışı, insanî değerleri vurgulayışı ve Türkçenin bir sanat dili haline gelmesine katkıları bakımından değerlidir.

- Neden ‘dil’e öncelik vermiştir?

Düşünce tarihimize katkılarına tam bu noktadan geçiş yapılabilir. Ömer Seyfettin 20. yüzyıl başında imparatorluktan millî devlete geçiş sürecinde dönemi şekillendiren önemli isimlerdendir. Bir edebiyat sanatçısı olduğu için bu geçiş sürecini özellikle de dil üzerinden yürütmüştür. Çünkü dil millete giden yolculuğun en önemli maddesidir. Ama edebiyat sanatının da ham malzemesidir. Dolayısıyla bu dönem için dil, belki de Türk tarihi içindeki en hayatî görevini üstlenmiş ve Türklük bilincinin uyandırılmasında tartışmasız önemli bir rol üstlenmiştir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip’le birlikte Genç Kalemler dergisinde başlattıkları ‘Yeni Lisan Hareketi’yle Türk edebiyatı için önemli bir dönem olan Millî Edebiyatın ve Türk düşünce tarihi için önemli bir hareket olan Türk milliyetçiliğinin öncüsü olmuştur.

KALBİYLE VE KALEMİYLE MİLLİ MÜCADELE’NİN İÇİNDEYDİ

- Millî Mücadele’ye giden yoldaki yeri?

- 2020 yılı Ömer Seyfettin’in vefatının 100. yılıdır. 1920 yılı başlarında, 6 Mart 1920’de uzun süren bir hastalığın sonucunda bu dünyaya veda ettiğinde millî bilinç kazanması için büyük çaba sarf ettiği Türk milleti, henüz Millî Mücadele’sinin başlarındaydı. 1897 Türk Yunan savaşından itibaren düşünülürse neredeyse 25 yıldır, aynı insanlar aynı coğrafyada durmadan savaşarak bir varlık mücadelesi veriyorlardı. Birbirine aralıksız eklenen savaşlarla dolu bu zaman dilimi diğer tarafıyla ister istemez siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunları da içeriyordu. Ömer Seyfettin, bütün bu mücadele içinde kalbiyle, kafasıyla, kalemiyle var olmuştur. Düşünce ve sanat dünyası, tezleri, mesajları ve yarattığı insan tiplemeleriyle devrindeki dönüşümün, yeniden doğuşun, milletleşme sürecinin öncülerinden olmuştur.

- Ömer Seyfettin’i daha çok bir hikâye yazarı olarak tanıyoruz. Türk düşünce tarihi içerisindeki yeri belirttiniz. Sanatıyla düşünce dünyası arasında bir paralellik var görünüyor. Bu durumun onun sanatındaki yeri nedir?

Doğrudur. Ömer Seyfettin’in düşünce dünyası ile sanat faaliyeti arasında çok yakın bir ilişki vardır. Bu yakınlık ilk başta dildedir. 1911’de başlattığı dilde sadeleşme ve konuşulan Türkçe ile yazma anlayışı, onun bu tarihten sonra yazdığı hikâye, makale, şiir ve denemelerde başta gelen prensibi olur. Böylece hem Osmanlıca dediğimiz Arapça ve Farsça ile karışarak oluşturulmuş yapay dilden arındırıldığında ortada kalan dille sanat eseri yazılmasının mümkün olmadığı tezine cevap vermiş olur. Hem de Türk milletinin konuştuğu dille edebiyat sanatı üreterek Türkçenin etrafında buluşmayı gerçekleştirmiş olur. Yeniden vurgulayalım ki dilden millete geçilir ve Türkçeden Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte Ömer Seyfettin’in tartışılamayacak bir katkısı vardır.

SANATINI TEZİNE FEDA ETMEDİ

- Ömer Seyfettin sanatını tezine feda ettiğini söyleyebilir miyiz?

- Ömer Seyfettin’in sanatının diğer katkısı yazdığı hikâyelerinin dünyasıyla olur. Yarattığı idealist insan tiplemeleri, o günün söyleyişiyle “mefkûre” sahibi insanlar onun eserlerinde yer alır. “Eski Kahramanlar ve Yeni Kahramanlar” serisinde yazdığı hikâyeler burada anılmalıdır. Beni çok etkileyen “Başını Vermeyen Şehit” ile geçmişin, “Kaç Yerinden” ile yaşanan zamanın destanı ve destan kahramanları yaratılır. Bu noktada Ömer Seyfettin’e tezli bir yazar olduğu ve sadece tezi için yazdığı konusunda sert eleştiriler yöneltilmiştir. Oysa Ömer Seyfettin öncelikle sanatını tezine feda etmemiştir. Ancak tezini ifade etmek için yazdığı hikâyeleri vardır. Türklerin varlık yokluk mücadelesi verdiği bir zamanda, Ömer Seyfettin bir yana, duyarlı bir insandan ne yapması, duyarlı bir yazardan ne yazması beklenirdi? Türk Millî Mücadelesine duyarsız kalanları dün de eleştirdik. Bugün de eleştiriyoruz. Osmanlı coğrafyasında yaşayanların neredeyse yüz yıl boyunca yeşerttikleri, 1908 Meşrutiyeti sonrasında artık açıktan açığa hayata geçirdikleri, bu paralelde Osmanlı’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan ettikleri bir zaman içerisinde Türklükten, Türk milletinden, Türk milliyetçiliğinden ve Türkçeden söz etmek neden olumsuz bir tavır olarak düşünülür? Osmanlı coğrafyasında en geç uyanan ve zorunlu olarak ortaya çıkan harekettir Türk milliyetçiliği... Ve Türklerin içinde yaşayacakları bir devletin, üstelik modern ve millî bir devletin kurulmasını sağlamıştır. O günden beridir de o devletin içinde yaşıyoruz. Ömer Seyfettin zamansız vefatı dolayısıyla bir fert olarak bu savaşın içinde olamamıştır. Ancak düşünce dünyasıyla, Türk milliyetçiliğine kazandırdığı ivme ile yarattığı insan tiplerinin devre verdikleri şuurla bizzat içinde olmuştur. Hikâyelerinde de konu ettiği asker geçmişi, Balkan Savaşlarında verdiği mücadele ve esaret, en sonunda duygu ve düşünce dünyası onun bu mücadelenin dışında kalamayacağının da bir delilidir.

O HERKES İÇİN YAZDI

- Ömer Seyfettin’in Türk insanının okuma serüvenindeki yeri nedir? Onun bir çocuk edebiyatçısı olduğu konusunda neler söylenebilir?

Türk insanı, onu ilk okumaya başladığı andan itibaren tanır. Çünkü okuduğu ilk metinler onun kaleminden çıkmıştır. Bu Ömer Seyfettin’in çocuklar için yazdığını düşündürmemelidir. Her ne kadar Ömer Seyfettin’in çocuk edebiyatı ve çocuk eğitimindeki yeri tartışılıyorsa da o bir çocuk edebiyatçısı değildir. O çocuklar için yazmamıştır. Ancak kahramanı çocuklar olan hikâyeleri vardır. Bunların en çok bilinenleri “Bir Çocuk Aleko”, “Ant”, “Kaşağı”, “İlk Namaz”, “Falaka” gibi sayısı çok yüksek olmayan hikâyelerdir. Bu hikâyelere bugünkü deyimiyle gençlik edebiyatı kapsamında tarihle ilgili hikâyeleri eklenebilir. “Kütük”, “Vire”, “Başını Vermeyen Şehit”, “Ferman” vd. Ancak Ömer Seyfettin bu hikâyelerini ne çocuklar ne de gençler için yazmıştır. Gerisinde 160’ı aşan sayıda ve zengin bir hikâye külliyatı bırakmış olan yazarın, birkaç hikâyesi üzerinden, üstelik yanlış bir değerlendirmeyle okuma alanımız dışına çıkarılması çok ciddi bir hatadır.

Ömer Seyfettin hikâyelerinde insana özgü faziletler, iyi insan tipleri, kendini vatanı ve milleti için feda edebilen, yalan söylemeyen, fedakâr, çalışkan, dürüst insanları anlatır. Biz büyükler, çocuklarımızı yetiştirirken örnek insan modelleri sunmak için onun eserlerini kullanırız. Yani çocuklar için yazmamış Ömer Seyfettin’i önce çocuk edebiyatçısı yaparız sonra da çocuklara uygun yazmadığı için eleştiririz. Oysa o, sadece bütün zamanların ihtiyacı olan insanı anlatıyordu. Onun meselesi sadece bu yıllarda değil her zaman olması gereken iyi, doğru, dürüst, çalışkan, idealist, vefakâr, vatanına ve milletine bağlı insanı anlatmaktı. Anlattı... Kısacık ömrüne çok iş ve çok eser sığdırdı. Ama bunların sonuçlarını göremeden ve ürünlerini toplayamadan gitti.

Şimdi sıra bizde... 2020 yılı Ömer Seyfettin’in vefatının 100. yılıdır. 2020 yılında bu vesileyle ona yönelmeli, eserlerini okumalı, şimdiki ve bundan sonraki nesillere bütün boyutlarıyla onu anlatmalıyız. Bu bizim sadece bir yazara duyduğumuz vefa duygusu ya da hayranlık değildir. Dilimize, edebiyatımıza, tarihimize, kültürümüze, milletimize ve devletimize karşı borcumuzdur. Bugünü yaşamamızı sağlayan insanlara olan minnet duygularımızın karşılığıdır.

PROF. DR. HÜLYA ERAYDIN ARGUNŞAH KİMDİR?

1 Aralık 1961’de Eskişehir’de doğdu. İlk, orta, lise ve yüksek öğrenimini İstanbul’da yaptı. 1983’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Yüksek Lisans ve doktora öğrenimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. 1990’da doktor, 1997’de doçent, 2003 yılında profesör oldu.

Asistanlığını Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde yaptıktan sonra Eylül 1988’den itibaren Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin akademik kadrosuna dâhil oldu. Halen Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

19 ve 20. yüzyıl edebiyatı ile ilgilenmektedir. Asıl ihtisas alanı edebiyat ve tarih ile edebiyat ve kadın ilişkileridir. Bu konularla ilgili çalışmalar yaptığı gibi lisans ve lisans üstü dersler vermekte, yüksek lisans ve doktora tezlerine danışmanlık yapmaktadır.

Türk edebiyatının önemli bir hikâyecisi olan Ömer Seyfettin ile ilk kadın yazarımız Fatma Aliye Hanım’ın bütün eserlerini orijinal biçimleriyle günümüze kazandıran Argunşah, bu yazarlarımızın eserlerinin külliyat halinde yayımlanmasını sağlamıştır. Mehmet Rauf’un Siyah İnciler isimli mensur şiirler kitabını da tür üzerinde yaptığı derinlikli bir çalışmayla birlikte yayımlayan Argunşah, Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal isimli bir monografi ile Ömer Seyfettin’in Hikâyelerinde İnsan başlıklı bir kitap kaleme almıştır. Makalelerinin bir kısmını Tarih ve Roman, Babasının Kızı Olmak, Kendini Yazmak isimli kitaplarda toplamıştır. Bunların dışında akademik dergilerde yayımlanmış çok sayıda makale ve kitap bölümlerinin de yazarıdır.