"Millî" değil, "Gayrî Millî Eğitim!"

Millî olma özelliğini çoktan yitirmiş olan Türk Millî eğitimi AKP iktidarı ile artık iyice  “Gayrî-millî”  bir hale geldi. Ortaöğretim boyunca sistemin dişlileri arasında öğütülen gençlikten bundan böyle ne bir  “Milli Mücadele ruhu”  bekleyebilirsiniz ne de bir  “Asım’ın Nesli”  olacakları hayalî kurabilirsiniz.
Şimdi de sınıf geçme yönetmeliğinde değişiklik yapacaklar ve altı dersi zayıf olsa bile öğrenciye bir üst sınıfa devam hakkı tanıyacaklar.
Bu akıl kimin aklı,  gençliğe ne gibi bir faydası var, hangi araştırma sonucu böyle bir karar alınmış, kimse bilmiyor!
Bilen varsa açıklasın biz de öğrenelim.
Siz sınıfta kalmayı ortadan kaldırırsanız gençliğe,  “Öğrenmene gerek yok”  demiş olmaz mısınız? Önümüzdeki yıl uygulanacağı söylenen bu sistem bu kadar iyi bir sistem idiydi de şimdiye kadar neredeydiniz? Milli Eğitim Bakanı sayın  Çelik’i ortaöğretimde sınıfta kalmayı imkânsız hale getiren böyle bir değişikliğe sevk eden sebepler nelerdir hakikaten merak ediyoruz? Bu sebep yahut sebepleri bilmediğimiz için de   “olsa-olsa”  metodu ile,  “Bu akıl, Türk çocuğunun öğrenmesinde tehlike gören Milli Eğitim’deki ’Yabancı uzmanların aklıdır’” diyoruz. Yok bu değil ise, diğer sebep, uygulanan IMF politikalarıdır. Bu politikalarla Türkiye alabildiğine borç batağına saplanmış, bütçesi olağanüstü açık vermeye başlamış ve ülke gelirleri yabancılardan alınan borçların faizlerini bile karşılayamaz duruma düşmüştür. Hal böyle olunca her alanda olduğu gibi Millî Eğitim alanında da yatırımlar ihtiyaçlara cevap veremez hale gelmiş, sonuç olarak da geriden gelenlere sınıf açmak ve öğretmen temini için halen okuyanlar, yetişme kalitesine bakılmaksızın, bir an evvel mezun edilip kurtulunması gereken nesiller olarak değerlendirilmiştir.
Yine  “olsa-olsa”  metodu ile sınıfta kalmanın imkânsız hale getirilmesinin en önemli sebeplerinden biri de uygulanan gayrî millî ekonomi politikaları ile açlık ve yoksulluğa mahkûm edilen ve ortadan kalkma noktasına gelmiş orta sınıfın uyanmasını geciktirmek de düşünülmüş olabilir, diyoruz. Çünkü devletin istatistiklerine göre Türkiye’de 50 milyon kişi açlık ve yoksulluk sınırları içersindedir. Sadece belediyelerin kömür dağıttıkları aile sayısı 8 milyonun üzerindedir. Kömür kullanmayan Ege ve Akdeniz bölgesindeki yoksulları da bu sayıya ilave ederseniz devlet ve belediyelerin yardımına muhtaç aile sayısı 11-12 milyonu buluyor. Her aile beş kişi olsa sayı 50 milyonu geçiyor. İşte bu 50 milyon ailenin çocuğu sınıfta kalarak aileye yeni bir yük olmasın diye de böyle bir yol tercih edilmiş olabilir. Peki, bu açlık ve yokluk sınırındaki aileye bir  “iyilik”  midir.
Tabii ki hayır.
 Hiçbir şey öğrenmeden ortaöğretimin bir kapısından girip öbür kapısından çıkan yoksul çocukları ne üniversiteye girebilecek, ne memur olmak için devletin açtığı sınavları kazanabilecektir. AKP’nin çürük ekonomi politikalarının açtığı sancılar biraz daha az ve geç hissedilsin diye düşünülen bu uygulama Türkiye’yi işsiz ve kalifiye olmayan gençler cehennemine çevirecektir.
Velhasıl  “Ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği”  der gibi,  “Ne yaparsan yap, yahut ne yapmazsan yapma, nasıl olsa bir üst sınıfa geçecek ve mezun olacaksın”  demek, doktor ve yatak sayısındaki yetersizlik sebebiyle hastaları tedavi etmeden acil kapısından sokup taburcu kapısı önüne koymakla aynı şeydir. Bu gidişle önümüzdeki yıllar, lise mezunu gençlerin daha çok çöp karıştırdığı, daha çok hurda topladığı yahut daha çok teröre veya suça bulaşmış nesiller haline geldiği, bunlar da olmazsa, ülke sathını doldurmuş on binlerce ev kilisenin İncil arasına koyduğu 100 dolarlarla daha fazla gencin boynuna haç taktığı yıllar olacaktır.
Şu haliyle bile  “Çanakkale Savaşları nerede oldu”  sorusuna  “Sarıkamış’ta”  cevabını veren Milli Eğitim gençliğinin böyle bir uygulamadan sonraki halini varın artık siz düşünün.
 “Millî Eğitim”  ve Ekonomi  “Yabancı aklıyla”  işte ancak bu kadar olur.
Konu derin ve acı olduğu için nasipse yarın da devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları