Milli Güvenlik Kurulu ve baş örtüsü

Gazete haberleri doğruysa asker türban konusundaki suskunluğunu bozuyormuş ve bu ay gerçekleştirilecek olan MGK’nın en önemli konusu “türban” mış.
İnanın buna en çok sevinen Erdoğan olur ve fısıltı gazetesi ile dönüp halka der ki:
“- Ey millet gördünüz, biz elimizden geleni yaptık, askeri aşamadık!”
Bu notu düştükten sonra Genelkurmay Başkanı Sayın Yaşar Büyükanıt’ın 12 Nisan 2007 tarihinde gerçekleştirdiği ’Basını Bilgilendirme Toplantısında’söylediklerini sizlerle bir kere daha paylaşmak istiyoruz:
“- AB ile Müzakere Çerçeve Belgesi’nin 10. maddesine bakın. Bırakın yazılı metinleri, kararları, sözlü beyanlar bile müktesebata girmiş. Bunlar Avrupa müktesebatıdır. Eğer bunu kabul eder, müktesebatı Avrupa Parlamentosunu dikkate alarak uygularsak Türkiye paramparça olur.”
Bu sözleri söyleyen yani  “Türkiye paramparça olur”  diyen sen, ben o değil, Türkiye’nin paramparça olmaması için var olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başındaki adam, yani Genelkurmay Başkanı.
İyi de o niçin,  “Türkiye paramparça olur” diyor, ’AB Müzakere Çerçeve Belgesi’kabul edildiği için söylüyor, bunları.
Peki kim bu belgeyi kabul eden?
AKP iktidarı. Bu belge Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanlığı ve Erdoğan’ın Başbakanlığında kabul edildi. 
Peki işin özü ne?
Türkiye’nin kabul ettiği bu belge,  “Tavsiye niteliğinde”  olan Avrupa Parlamentosu kararlarını, ’uyulması mecburi müktesebat’ haline getiriyor.
Yani AB Parlamentosu ne karar almışsa Türkiye bu kararlara,  “Evet” demeyi taahhüt etmiş oluyor.
Siz şimdi,  “Ne var bunda, madem AB üyesi olacağız öyleyse AB Parlamentosu’nun aldığı bütün kararlara da uyacağız”  diyebilirsiniz. Birincisi, AB Parlamentosu’nun aldığı kararlara, bırakınız bizim gibi AB üyesi olmamış ülkeleri, AB üyesi olan kimi ülkeler bile uymuyor. Hadi diyelim ki Türkiye bir  “Uysal koyun”  amma bu  “uysal koyundan”  istenenler neler, isterseniz, özetleyerek bazı örnekler verelim:
* Türkiye Kıbrıs’ta işgalcidir, askerlerini hemen çekmelidir.
* Öcalan’a verilen ceza lanetlenir.
* Ermeni soykırımını Türkiye tanımak zorundadır.
* Heybeliada Ruhban Okulu derhal açılmalıdır.
* Patrikhane Ekümenik olmalıdır.
* Kürtlere idari özerklik verilmelidir.
* IMF politikaları uygulanmalıdır.
* Alevilere azınlık statüsü tanınmalıdır.
* Kıbrıs Rumlarına bütün limanlar açılmalıdır.
* Dicle ve Fırat’ın suları, içinde İsrail’in de bulunduğu uluslararası bir komisyonca yönetilmelidir.
Yeter mi?
Erdoğan-Gül ikilisinin kabul ettiği AB Çerçeve Müzakere Belgesi’nin 11. maddesi ise, “Türkiye’nin uymak zorunda olacağı hak ve yükümlülükler, Türkiye ile topluluklar arasındaki tüm mevcut ikili anlaşmaların ve Türkiye tarafından akdedilen, üyelik yükümlülükleri ile uyumlu olmayan tüm diğer ulusla arası anlaşmaların sona ereceği anlamına gelir”  demektedir.
Yani AB Türkiye’ye, AB’nin hayır dediği hiçbir anlaşmayı bir başka ülke ile imzalayamazsın dayatmasında bulunmaktadır. Bu Türkiye’ye,  “Sen bağımsız değilsin, ben ne dersem o olur”  emridir. Türkiye işte böyle bir   “AB Çerçeve Müzakere Belgesine ’evet’demek”   zilletine muhatap kılınmıştır..
Kim böyle bir Türkiye’ye  “bağımsız bir Türkiye”  diyebilir?
İşler bu kadar çığırından çıkmışken MGK’da ivedilikle görüşülmesi gereken baş örtüsü mü olmalıdır? İşler bu noktaya gelene, yani Türkiye kendi elleriyle başına bir yular geçirip iplerini dünkü müstevlilerin eline verene kadar, bu ülkenin Atatürk’ü, bu ülkenin Hz. Muhammed(s.a.v)’i referans alanları ne yaptılar; neredeydiler, şimdi ne işlerle meşguller!
“Rahat ol, ülkenin sahibi var”  diyenler, bizi ikna edin lütfen.
Ve görüyorsunuz  “taraflar türbanla”  neleri örtüyorlar, neleri...

Yazarın Diğer Yazıları