Millî iradenin beklentileri

7 Haziran 2015 Genel Seçimini geride bıraktık. Ancak ortaya çıkan tablo daha uzun süre tartışılacağa benzemektedir. Türk Milletinin iradesi her şeyin üstündedir ve bu iradeye saygı duymak demokrasinin bir gereğidir. Ancak bu seçimlerde halkın hür iradesinin tecellisi genelde birçok engelle karşılaşmıştır. Devlet kaynaklarının ve dini değerlerin bu ölçüde istismar edildiği ve eşit olmayan bir yarışın ortaya çıktığı bir seçim dönemi az bulunur. Propaganda hiçbir engel tanımamış, camiler bile kullanılmıştır. İktidar yeni Türkiye dediği bir tasfiye uğruna her imkânı kullanmıştır. Muhalefet partilerinin propagandalarına TRT’de ve diğer birçok yerde sınırlamalar ve önlemeler getirilmiş, medeni ölçülerden uzaklaşılmıştır.

Akla gelmedik imkânların kullanılmasına rağmen, iktidar tek başına hükümet kuramamış, koalisyon arayışına çıkmıştır. Tek parti yönetimi mi, yoksa koalisyon mu tartışmaları gündeme oturmuştur. Bunlardan birinin diğerinden daha iyi olduğu iddia edilemez. En gelişmiş 50 ülkenin 30’u koalisyonlarla yönetilmektedir. Gerek tek parti iktidarını, gerek koalisyonu teşkil edenlerin zihniyeti, demokrasiyi benimsemesi, hukuka saygısı ve devlet adamlığı ile ilgili kalite sorunları daima öne çıkmıştır. Bu bakımdan koalisyonlar peşin olarak dışlanamaz.

Türkiye 13 senedir tek parti ile yönetilmesine rağmen, geldiğimiz nokta siyasi, iktisadi ve sosyal bütünleşme bakımından iç açıcı değildir. Gelir dağılımı daha da bozulmuş, tarım perişan olmuş, yolsuzluklar ve hukuk dışı uygulamalar zirve yapmıştır. Yakınlar gözetilmiş, fırsat eşitsizliği doğmuştur. %18.4’e varan fiili işsizlik, dış borç ve câri açık rekora koşmaktadır. Manevi ve ahlâki değerler aşınmış, meşru ile gayrimeşru arasındaki mesafe kapanmıştır. Muhafazakârım diyenlerin, muhafazakârlığı tartışılır olmuştur. Hukuk devleti kan kaybetmiş, partizanlık ve kadrolaşma artmıştır. Yeni Türkiye’ye varmada tramvay rolü oynayan yeni anayasada millî kimliğin inkârı söz konusudur. Parlamenter demokrasi suçlanmakta ve yerine tek adam egemenliği olan başkanlık sistemi dayatılmaktadır. Türkiye’yi millî ve üniter devletten ortaklık devletine dönüştürme, bölerek sözde bütünleştirme ve federalleştirme çözüm zannedilmektedir. Önce Orta Doğu’da ülke itibar, güven kaybetmiş ve yalnızlaştırılmıştır. Terör örgütlerine doğrudan ve dolaylı destek söz konusu olmuştur. Katil terör örgütü devlete rakip ve muhatap kılınmış, meşrulaştırılmış ve dokunulmaz kılınmıştır. Sık sık anayasa ihlalleri yapılmıştır. Türkiye hiç de hak etmediği otoriter ve totaliter klasik bir Orta Doğu Arap ülkesine özendirilmiştir. Kin, nefret ve kamplaştırma yaygınlaşmıştır. Türk milletine mensubiyet şuuru zayıflatılmıştır. Fert ve sosyal gruplar arasında sosyal bağlar zayıflamıştır. Türk Milleti yerine, etnik gruplar ve paralel yapılar ittifakı önemsenmiştir. Terörle mücadele, müzakere ve pazarlığa dönüşmüştür. Devletin üst bürokratları İmralı ve Kandil arasında adeta postacı olmuşlardır. Oslo’da tavizler verilmiş, Dolmabahçe’de 10 maddelik mutabakat sağlanmıştır. Bir ara teröristlerin ülkeye toplu girişlerinde çadır mahkemeleri kurulmuş, hukuk devleti ayağa düşürülmüştür. 6-7 Ekim, Kobani bahanesi ile meydana gelen kalkışmada 50 civarında vatandaşımız hayatını kaybetmiş, sorumlularına dokunulamamıştır. Yanlış politikalarla terör örgütü siyasallaştırılmış ve Meclis’teki kolu güçlendirilmiştir.

Türk Milletinin iradesine uygun bir şekilde koalisyonların gerçekleşebilmesi için;

* Cumhurbaşkanı Anayasa’ya bağlı kalmalı, parlamenter demokrasi takviye edilmeli, başkanlık sistemi devre dışı kalmalıdır.

* Yolsuzlukların üzerine gidilmeli ve dosyaları açılmalıdır.

* Hukuk devletine saygı sağlanmalı, hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı ve tarafsızlığı temin edilmelidir.

* Açılım ve sözde çözüm süreci gibi fantezilerden uzaklaşılmalı, sorunlu bölgelerde kamu düzeni sağlanmalıdır.

* Kutuplaştırma, insanları ötekileştirme ve aşırı kadrolaşma terk edilmelidir.

* Terörle müzakere ve pazarlıktan vazgeçilmelidir.

* Ülkenin milli birlik ve bütünlüğü konularında hassas olunmalıdır.

* Özgürlükler ile güvenlik arasındaki anlamlı denge korunmalıdır.

* 1923 sonrasını reddeden yeni bir anayasa değil, ülke ihtiyaçlarına uygun anayasal değişiklikler yapılabilmelidir. Halkımız tek parti iktidarını devre dışı bırakırken yukarıdaki ve benzeri hususların gerçekleşmesini de beklemektedir.

Yazarın Diğer Yazıları