Millî Marş yerine çocuk şarkısı

Dünyada her ülkenin millî marşı vardır. Bilinen en eskisi "Eski Mısırlılara aittir." Tarihî verilerde bu şöyle anlatılır; "Eski Mısır'ın gelenekleri arasında hemen her yerde söylenen bir melodi bulunur. Linos Türküsü."

Linos'un şöhreti o kadar büyüktü ki, başta Kıbrıs, Fenike olmak üzere pek çok ülkede söylenirdi. Yunanların adını değiştirmeyip yine Linos dediklerinin kökeni Firavunlara dayanmaktadır. Bu dokunaklı ve ağır akışlı marş-melodinin aynı olduğu gerçektir.

Bu melodinin nasıl oluştuğuna gelince ilk Mısır kralının oğlunun ölümünden sonra bestelendiği biliniyor. Bu da tarihî kayıtların incelenmesi sonucu ortaya çıkarılmıştır.

Yunan kazığı

Son yıllarda en önemli müttefikimiz hâline gelen Katar'ın başına gelenleri de yazmak istiyorum. Uzun yıllar önce bir millî marşa gerek duyan Katar yönetimi uluslararası ihale hazırladı.

Sonuçta kazanan iki Yunan bestekârın çalışması oldu. Birincilik ödülü olan büyük parayı kaptılar. Bir İngiliz'in dikkati sayesinde sahtekârlık ortaya çıktı. Katar'a marş diye sokuşturulan ucundan kenarından oynanmış bir film müziğiydi.

"Never or Sunday" (Pazarları Asla) ismiyle gösterilen aslında Yunanların ülkelerinde "Pire Çocukları" olarak afişlere çıkarılan film için yapılan besteydi. Yani bu filmin müziğini Katar Millî Marşı olarak sunup iyi para kazanmışlardı.

Bu tezgâhın, müthiş doğal gaz geliri olan ülke için fazla kayıp olmadığı ortada. Bilindiği gibi dünyanın en zengin kayaç doğal gazı (şist/shale) rezervleri Katar'da...

Pazar Neşesi

Yaşı 90'ın hayli üzerinde karı-koca, bin bir zorlukla girdikleri avukatlık bürosunda "boşanmak istediklerini" söylerler.

Şaşıran avukat "Biraz geç kalmadınız mı?" diye sorunca koca cevap verir:

-Çocukların ölümünü bekledik de!

Gelmedik

Taksiye binen sarhoş soyunmaya başlayınca şoför uyarır:

-Henüz otele gelmedik!

-Bunu bana daha önce söylemeliydin; demin pabuçlarımı kapının dışına koydum!

Eyüp Karadayı'dan Patatesin geçmişi

Ecdadımızın patatesle tanışmasının ancak 1650'lerde olduğunu biliyor musunuz? Hindistan'a gideceğiz derken, Amerika'yı keşfeden Kristof Kolomb sayesinde patates bulundu.

Yıllar yılı, bunun yenebileceği akla bile gelmedi. Dekoratif amaçlı süs bitkisi olarak saksılarda yetiştirildi. Bir ara da kaynatılıp içilen mide ilacı olarak kullanıldı.

Patatesin lezzetli bir yiyecek olduğu, Avrupa'ya getirilişinden de çok sonra fark edildi. O da tesadüfen. Bize ulaşması da 17. asrı buldu.

Patates son günlerin en gözde yiyeceği. Hatta bir aralar 6.00 liradan satılmaktaydı.

Çilleri

Dikkatle bakarsanız, patatesin üstündeki noktaları görürsünüz. İlk anda insan yüzündeki çillere benzerler. Biraz da sivilce ve benleri andırırlar.

Aslında patateslerin bu minik çıkıntıları onun filizleridir. Yani çoğalma merkezleridir. Nemli ortam ve düşük sıcaklığı bulduklarında tohuma dönüşürler.

Patatesin doğal renkleri sarı ve sarının tonlarıdır. İstisna olarak kırmızıya yakın olanları da mevcuttur. Ülkemize Rusya'dan sokulduğu için bunlar "Moskof patatesi" diye satılırdı. 40 yıl öncesine kadar manavlarda bulurdunuz. Şimdi ortalıkta göremiyorum. Belki de tutulmamasının sebebi sarılarından daha lezzetli olmamasındandır.

Yeşil ve beyaz

Renkler denince bu konuda aklıma benzeşen bir konu geldi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türklerin tercih ettiği renklerin başında yeşil ve beyaz gelirdi.

Padişahlar bu iki rengi tercih ederlerdi. Önemli törenlerde hâkim olanlar bunlardı. Mesela I. Murat ile III. Mehmet'in tercihleri daima beyazın hâkim olduğu kıyafetler olmuştur.

Müslümanlığın rengi

İmparatorluğun askerî birimlerinin özel sembolleri de tamamen yeşil ve beyazdı. Ya tek renk ya da ikisinin karışımı kullanılırdı.

Şeyhülislamlar beyaz çuha giyerlerdi. Yeşil, eyalet paşalarının üniformalarındaki değişmez renkti.

Halifeliğin Türklere geçişinden sonra yeşil tüm Müslümanların rengi konumuna gelmiştir. Yeşil, sadece Müslüman olmayan bayanlara yasaktı. Bunlar yeşil hariç her rengi giymekte serbesttiler.

GÜNÜN SÖZÜ

Bir berber, diğer berbere "yürü de ense tıraşını göreyim" demiş... Anonim

Yazarın Diğer Yazıları