Milliyetçiler ve İstanbul seçimleri

Son dönemde çevremden de sıkça duyduğum bir yaklaşım söz konusu "Ekrem İmamoğlu ikinci seçim kampanyası döneminde savunma pozisyonuna düştü."

Haksız sayılmazlar, çünkü AK Parti hem söylem değişikliğine gitti hem de propagandasını İmamoğlu'nu tahrik etme üzerine kurguladı.

Ordu'da yaşananların hâlâ tartışılıyor olması ve İmamoğlu'nun bu alanda kendini açıklamak durumunda kalması AK Parti'nin önemli bir propaganda başarısı.

İmamoğlu tarafında büyük bir kamuoyu ilgisinin olduğu doğru.

Örneği Karadeniz turu… Bir belediye başkan adayının bu kadar büyük kalabalığı toplamasının örneğine daha önce rastlanmamıştır. Ama İmamoğlu bunu kullanamadığı gibi, Ordu'da yaşanan hadiselerden bir türlü sıyrılamadı.

AK Parti, milliyetçileri unuttu

AK Parti, MHP ile birlikte ortak resim vermemeyi tercih ediyor.

Binali Yıldırım'ın Dersim açıklamaları, 'Pe ke ke' açılımı ve Öcalan'a verilen yeni haklar bu yeni sürecin en önemli ayakları olarak dikkat çekiyor.

Anlaşılan o ki AK Parti, MHP'den gelecek oyu "cepte" yorumluyor. Ama ülkücüler aynı kanaatte olmadıklarını iptal edilen seçim sonuçlarında ortaya koydular.

Milliyetçi kesim ikinci seçim döneminin belki de en kenara itilen tarafı.

Kimse söylemlerinde onları düşünmüyor, üstünkörü bir geçişkenlikle oyları hazır gibi görülüyor.

Ancak bu seçimlerin en büyük sürprizini milliyetçi oylar yapabilir.

Onları unutan, onları görmezden gelen, açılımlarını sadece Kürt seçmen üzerine kurgulayanlar büyük bir yenilgi alabilirler.

Milliyetçi çevrelerde yeni dönemde konuşulan konu şu; kendilerini tatmin eden bir söylem, bir vaat ya da bir proje yok. Aksine Dersim açılımları, PKK ile yeniden başlayan temas gelecek adına tedirginlik yaratıyor.

En önemli konu ise "devlet."

Devlet artık bir merkez ve güç olmaktan ziyade gücü ve yetkilerini bir kişiye devreden yapıya bürünmüş durumda. Tüm kurumlarla bu süreç devam ediyor.

Milliyetçi seçmen ne yapacak?

Kendisini unutan, görmezden gelen siyasilere ders vermek için sandığa gitmeyecek mi?

Aksine, gidecek ve devletin yeniden devlet olduğu günleri hatırlatmak için iradesini sandığa yansıtacak.

İmamoğlu sempatisini yitirsin veya yitirmesin, söylemler milliyetçi kesimi tatmin etsin veya etmesin içinde bulunulan sürecin adını doğru koymak gerekiyor.

İstanbul, sadece bir kişinin isteği üzerine yeniden seçime gidiyor. Milyonlarca vatandaş vaktini ayırdı, saatlerini harcadı ve oyunu kullandı.

Ama sonuçlar beğenilmediği için iptal edildi.

Bu en başta vatandaşlara saygısızlıktır.

Şimdi bu saygısızlığı yapanlar milliyetçi seçmenin kendilerine yönelebileceğini düşünüyor.

Devleti devlet olmaktan çıkaran bu zihniyetin İstanbul üzerinden; vakıflara, devlet dışı yapılara vatandaşın kaynağını aktarıp, parti devletini güçlendirmelerine müsaade edilmemelidir.

Mesele, İmamoğlu'nun sempatisini kaybedip, kaybetmemesinden öte bir devlet meselesidir.

Burada şahıslara ve politikalara takılmadan, Türkiye'nin yeniden güçlü parlamenter sistem günlerine geri dönebilmesi için milliyetçi seçmen iradesini ortaya koymalıdır.

Ama her iki adaya da çok net bir şekilde ifade etmek gerekiyor:

Milliyetçiler, vatanseverler birilerinin küçük hedefleri doğrultusunda, tebaa gibi görülen bir grup değildir.

İşte bu yüzden İstanbul seçimleri nezdinde devletini düşündükleri için iradelerini ortaya koyacaklardır.

Ancak seçimden sonra kimse onları bir kenara itmiş, onlarsız seçim kazanmış havasına girmesin.

Ankara Büyükşehir Belediyesi eğer bugün her kesim tarafından takdir edilen bir yönetim ortaya koyabiliyorsa, milliyetçi düşüncenin işbaşına geldiğinde neler yapabileceğinin önemli bir örneğidir.

Bu bakımdan milliyetçiler içindeki tartışmanın "İmamoğlu bize hitap etmiyor, İmamoğlu sempatisini yitirdi" den ziyade, parti devletine artık bir son verilmesinin gerekliliği üzerine olmalıdır.

 

Yazarın Diğer Yazıları