Milliyetçiliğin durumu üzerine…

AKP Milletvekili Tuğrul Türkeş, milliyetçiliğin başardığı en büyük olayın Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silâh arkadaşlarının öncülüğünde başlatılan Kurtuluş Savaşı olduğunu belirterek "Günümüzde kısır popülizme, pratikte hiçbir karşılık üretemeyen kaba sloganlara ve salt hamasetten beslenmeye muhtaç bir milliyetçilik şablonunun dünya genelinde alan kazandığı aşikârdır. Maalesef ki Türkiye'de de bu tip hamaset eksenli bir milliyetçiliğin - ki ben buna 'azgın milliyetçilik' demeyi uygun görüyorum - sosyolojik tabanda kök salmaya yakın olabileceği tehlikesini görüyorum." diye görüş açıkladı.
***

Barış Terkoğlu ise Enver Paşa gibi Turancılığın en önde gelen isminin sosyalistlerle kader birliği yaptığı tespitinden ve devrimci milliyetçiliğin devlet kurduğu fikrinden yola çıkarak "Bir asır önce 'milliyetçilik' denilince akla; istibdada karşı hürriyet, kulluğa karşı yurttaşlık, ayrıcalıklara karşı imtiyazsızlık geliyordu. Bir asır sonra 'milliyetçilik' denilince güpegündüz sokak ortasında adam dövme eylemleri konuşuluyor." diye yazdı.
Terkoğlu, "Saldırıların faillerinin aynı adresten, tek bir partiden olduğunu biliyoruz. Saldırıya uğrayanların da ortak bir özelliği var. Hemen hepsi milliyetçi hareketin içinden geliyor. Haliyle milliyetçiliğin bir türü, bir başka türünü hedef alıyor." ifadelerini kullandı.
Oysa bu isimlerden birinin siyasi partilerle ve milliyetçi hareket ile hiçbir ilgisi olmadı. Bir diğeri de sol düşünceden geliyor.

Terkoğlu, milliyetçiliği kastederek, "Önce ırkçılık, ardından Soğuk Savaş jandarmalığı ile lekelenen Türkiye'deki çizgi, kendisine son bir yer buldu: Siyasal İslâmcılığın sopası olmak! MHP kanadının kendini tanımladığı bu pozisyon, milliyetçi hareket içerisinden itiraz buldukça, tabanda bu itirazlar etkili oldukça, yıllardır solcuların kafasını yaran sopalar bu kez 'itirazcı milliyetçiler'e yöneldi." dedi.
***
Bence Tuğrul Türkeş'in de Barış Terkoğlu'nun da tespitlerinde doğru yönler olmakla birlikte yanıltıcı yönler de çok. Türk Milliyetçiliğinin devlet kurucu bir fikir olduğu doğrudur. Peki bağımsız bir devlet kuran fikir kutsanırken, sonradan aynı iddiayla yani milliyetçilik iddiasıyla ortaya çıkan siyasi hareketin tutumları, neden "azgınlık, ırkçılık, emperyalizmle işbirliği" ve "siyasal İslâmın sopası olmak" diye nitelendirilebiliyor?
Bir defa, sosyalistlerle kader birliğinden bahsedilen Enver Paşa, kızıl orduya karşı savaşırken delik deşik edilerek şehit edilmiştir. Bu nasıl kader birliği?
İkincisi, Türkiye kendi güvenliğini NATO'ya bıraktıktan sonra bağımsızlığını büyük oranda kaybetmiş, dolayısıyla ülkedeki bütün fikir hareketleri bu durumdan etkilenmiştir. Devlet kuran milliyetçilik fikrinin sonraki kadroları da devletin güdümüne girince, kendi niteliğini kaybetmiştir. Siyasal İslâmcılık ve sosyalist hareketler ise "yerli ve milli" değildir zaten!
Şimdi, "Ne pahasına olursa olsun, AKP'yi iktidarda tutmak" hedefinin milliyetçilikle ne ilgisi vardır ki bu yolda sopayla adam dövdürmek, milliyetçiliğin yaşadığı bunalımın tezahürü olsun?
***
Denilebilir ki "Öyleyse nedir bu eylemler ve bu ilkel tablo?"
Bu ilkelliğin sebebi, yukarıda belirttiğim gibi, NATO sürecinde, bütün fikir hareketlerinin devlet kontrolüne alınmış olmasıdır. Devlet ise kendisi NATO kontrolünde olduğu için kuruluş rayından çıkmıştır. Dolayısıyla bu ülkede artık hiçbir siyasi hareketin, bağımsız olduğundan söz edemeyiz. Bize garip gelen büyük siyasi dönüşlerin sebebi de budur. Kimin hangi fikre hizmet ettiği belli değil ki insanların eylemlerinden dolayı fikirleri tartışalım!

"Siyasal İslâmcılığın sopası" olanların milliyetçilikle ne ilgisi kalmıştır ki, onların şahsında milliyetçilik eleştirisi yapılabilsin? Ayrıca siyasal İslâmın içinde yer alarak milliyetçilik hakkında ahkâm kesmek ne derece doğrudur?

 

Yazarın Diğer Yazıları