Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Muhiddin NALBANTOĞLU

Muhiddin NALBANTOĞLU

MİT’in tarihi misyonu

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Atatürk’ün demokrasi denemesinde ilk siyasi partilerden olan Serbest Fırka’nın kurucusu Fethi Bey’in (Okyar)  Selanik’e sürülen Abdülhamid’den hafiye teşkilatını niçin ve nasıl kurduğu konusunda dinlediklerini daha sonra arkadaşı Enver Paşa’ya anlatması üzerine, onlar da benzeri olan Teşkilat-ı Mahsusa’yı (daha sonraki yıllarda adı MAH ve bugünkü adı ile MİT olmuştur) kurmuştur. Fakat bu Teşkilat-ı Mahsusa, daha vasi (geniş) bir zeminde hemen hemen dünyanın bütün coğrafyasında Türk devletinin alî menfaatlerini korumak ve eylemler yapmak için kurulmuştur. Özellikle Rusya Çarlığında, İngiltere müstemlekelerinde, Fransız ve İtalyan kolonilerinde geniş faaliyetlerde bulunulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın başında ve savaş sırasında oldukça faydalı işler yapmıştır. Savaştan sonra bütün bu imparatorluklar camiasındaki istiklâl ateşini yakanlar da onlardır. Hindistan’a ulaşan kolu, istiklâl hareketini başlatmış ve zafere ulaştırmıştır. Mısır kolu ise Kral Faruk’un düşmesine kadar uzanan çileli yolda faaliyetler göstermiştir. Bilinir bilinmez ulu orta yazılan kitaplarda pek anlatılmayan gerçek ise Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucuları konusudur. Süleyman Askerî Bey’in kurucu olduğu bu teşkilatın durumundan o zamanki hükümet içinde bulunan gayrimüslüm nazırların bile haberi yoktu.
Doğrudan doğruya Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya bağlı ve onun emrinde, kontrolünde çalışan teşkilatın daha sonraki lideri Yakub Cemil olmuştur. Kuşçubaşı Eşref ise teşkilatın Türk yönetimindeki Arap toplulukları içinde yayılmasını ve faaliyet göstermesini sağlamıştır. Mehmed Akif’in (Ersoy) Araplar arasında propaganda gezilerine çıkarılmasını o sağlamıştır. Mehmed Akif’le beraber isyan halindeki Arap topraklarında vazife ile bulundukları sırada Arabistan çöllerindeki Elmuazzam tren istasyonunda bizzat Başkumandan Enver Paşa’nın Eşref Beyi bularak Çanakkale zaferini bildirmesi o sıradadır. Mehmed Akif Bey’in bu inanılmaz muazzam zafer karşısında çöl çadırında sabaha kadar ibadet ettiği ve Allah’a “Ya Rabbî, Çanakkale’yi yazmadan canımı alma...” diye yalvardığını Eşref Bey anılarında kaydeder.
Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıç günlerine kadar İngiltere, Fransa, İtalya ve diğer emperyalist ülkelerin işgalindeki İslâm ülkelerinde bu teşkilatın kurduğu direniş örgütleri faaliyet göstermiş ve maksatlarına erişmişlerdir.
Cumhuriyet idaresi geldiğinde ise yeniden yapılanan ve adını MİT olarak değiştiren bu büyük vatan koruma teşkilatının bu defaki kurucusu ise kurtuluş savaşındaki Ege bölgesini ve Garb Cephesini kuranlar arasında bulunan Albay Rahmi Apak’dır. Meydan Larus (Meydan Larousse) adlı büyük ansiklopedideki kendi maddesinde bu durum kayıtlıdır. Rahmi Apak’ın ayrıca anılarını teşkil eden ‘Garb Cephesi Nasıl Kuruldu’ ve ‘Yetmişlik Bir Subay’ın Anıları’ da bu duruma ışık tutmaktadır.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucuları ve başkanlarının akıbetlerine gelince: Süleyman Askerî Bey Irak cephesinde Arapların bir ihaneti sonucunda intihar etmiştir. Yakub Cemil ise Cihan Savaşı sırasında bir hükümet darbesi girişiminde bulunduğu için Enver Paşa tarafından idam ettirilmiştir.
Kuşçubaşı Eşref ise Kurtuluş Savaşı sırasındaki giriştiği hareketler dolayısı ile Çerkez Etem Bey ile beraber yurdu terk etmiştir. Daha sonraki yıllarda çıkarılan af kanunu ile yurda dönmüş ve Türkiye’de ölmüştür. Bugünkü MİTin kurtuluş misyonunun ne olduğunu ise ilgili metinler şu cümle ile ifade ederler:  “Devletin âlî menfaatleri...”  İşte bu millî kurtuluşumuzun bütün faaliyetleri kuruluşundan günümüze kadar uzanan misyonu bu cümlededir:  “Devletin âlî menfaatleri...”
Bu günlerde TBMM’de büyük tartışmalarla gündeme gelen yeni MİT Teşkilatı Kanunu böylesine büyük bir misyonu taşıyan ve vatan yolunda yüzlerce bilinmeyen fedainin, şehidin hatıralarını sinesinde taşıyan büyük milli kuruluşumuzun yeni yüzünü tayin edecektir.

Yazarın Diğer Yazıları