19 Mayıs'ta Ayasofya'ya "şeriat bayrağı" çekmekle suçlandık!..



1961 yılında çalıştığım Tercüman Gazetesi’nin başlattığı, “Ayasofya İbadete Açılmalı mı?” kampanyası büyük ilgi gördü. Gazeteye mektuplar yağmaya başladı. Her gün çuval dolusu mektupl geliyor, üç arkadaşımız mektupların tasnifine yetişemiyordu. Gazetenin Yazı İşleri Müdürü Ünal Sakman’a, “Şu mektupların bir kısmını ipe bağlayıp Ayasofya’nın minaresinden sarkıtıp fotoğraflatsak. Sonra da gazeteye, (Ayasofya’nın cami olması için minare boyu mektup geliyor!) diye manşet atsak , ne büyük ilgi görür?” teklifini yaptığımda anında, “Hemen yapalım!” cevabını aldım. Bunun üzerine, koca bir çuval mektubu ayırdık ve foto muhabiri arkadaşım Sabahattin Can ile gazetedeki bir odaya kapanıp, ince fakat dayanıklı ipe, çuvaldız ile mektupları dizdik, Genel Yayın Müdürü Sadettin Çulcu da gördü ve onayladı. Ertesi günü de 19 Mayıs... Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Sultanahmet Meydanı tenha olur diye düşündük. Sabahattin Can’ın fotoğraf makinesi ve malzemesi olan çantaya ipe dizili mektupların ancak yarısını sığdırdık. Sonra Ayasofya Müzesi Müdürü dostumuz Feridun Dirimtekin’i ziyaret ederek, durumu kendisine anlattık. “Çok enteresan, ama başımıza iş açmasın..” deyince, ipe dizili mektupları gösterdik... Şöyle bir baktıktan sonra; “-İyi bir gazetecilik ama Vali beyi arayıp izin alayım” dedi. Ama Vali beyin İnönü Stadında yapılacak törene gittiğini öğrenince, kendi inisiyatifi ile izin verdi. Yanımıza da hademesini kattı, minare kapısının anahtarını da aldık.

***

Koca anahtar ile açılan kapıdan basamakları gördüm irkildim... Molozlar içinde, hademe de yaşlı, çıkmaktan çekindi... Foto muhabiri resim çekmek için Sabahattin Can aşağıda kaldı. Ben çanta ile basamaklardan düşe-kalka-birinci şerefeye ulaştım. Çantadaki mektupların dizili ip yumağını çözdüm. Ucuna taş bağlanmış mektup dizili ipi aşağı sarkıtmamla birlikte şiddetli rüzgâr ile mektuplar uçurtma gibi savrulup paratoner demirine takıldı. Ani çekmemle de koptu... Sonra aşağı indiğimde Anadolu Ajansı’ndan bir muhabir ile karşılaştık, beni tanıdı ve; “Şeriat bayrağı mı çektiniz?..” demesine cevap vermeden uzaklaştık.

***

Sonradan öğrendiğime göre, bana “Şeriat bayrağı mı çektiniz?” diye soran Anadolu Ajansı muhabiri olayı müdürüne haber olarak vermiş. O da hemen telefonla Ayasofya Müzesi Müdürü Feridun Bey’i aramış ama İnönü Stadı’na tören gitmiş olduğu için ulaşamamış. Telefona çıkan da, “Evet, minareden bir şeyler sarkıttılar ama fazla bilgim yok!” deyince, Güngör Göktan da Ankara’daki Merkeze şöyle bir bilgi aktarmış:
“Tercüman Gazetesi, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını vesile yaparak Ayasofya müzesi minaresinden şeriat bayrağı sallandırdı!...”  
Haber Ankara’da bomba gibi patlamış... İnönü başkanlığında Bakanlar Kurulu toplantı yapmış ve İstanbul Valiliği’ne telsizler telefonlar yağmaya başlamış. İstihbarat şefi Vedat Akın polisin gazeteyi basacağını haber alınca, hepimiz ortadan toz olduk. Ben eve giderek, cezaevi hazırlığına başladım, eski bir pantolon ile gömlek ve kazak alıp  arkadaşım Şekir Büyükerol’un Cihangir’deki evine kaçtım.
Telefonla irtibat kurduğum Eminönü Emniyet Amiri Şemsettin Uras, komiserliğinden tanıdığım arkadaşımdı, bana teminat verdi: “Haberin yalan olduğu anlaşıldı ancak, Savcı sizi ifadeye bekliyor. Merak etmeyin, hatta kendiniz Adliyeye gidin, Sabahattin ve Vedat beyler de orada...”
Gazeteden de durum doğrulanınca adliyeye gittim. Cumhuriyet Gazetesi Adliye Muhabiri Vasfiyce Özkoçak’ı buldum. O sırada Sabahattin Can ile Vedat Akın da geldiler, onları da dinleyen Vasfiye, bizleri teskin etti ve; “Nöbetçi Hakim hanımla iyi görüşürüm. Ziyaret edip durumu anlatırım.” dedi. 5 dakika sonra salona alındık. İfadelerimizde olayı da anlattıktan sonra, çuval içindeki iplere sarılı mektupları açtırdı. Birkaç mektubu okudu ve kararını yazdırdı:
 “Gereği düşünüldü; Ayasofya Müzesi’nin minaresinden, Tercüman Gazetesi’nin propaganda mektupları ipe dizilerek sarkıtıldığı, getirilen Şemsi Sılkım, foto muhabiri Sabahattin Can ile gazetenin İstihbarat Şefi Vedat Akın hakkında işlem yapılması için dosya ve suç aleti olarak gösterilen çuval içindeki sayısız zarflı ipe sarılı mektupların bulunduğu çuvalın Cumhuriyet Savcılığı’na iadesine, sanık durumunda olanların da, iş ve ikamet yerleri belli olduğundan umumi hükümlere göre haklarında işlem yapılması ve kendilerinin serbest bırakılmalarına karar verilmiştir...”
Sevinç içinde gazeteye döndüğümüzde, başta Kemal Ilıcak olmak üzere, arkadaşlarımız tarafından kucaklanarak karşılandık. Geceden beri ağzımıza bir şey koymadığımızdan kaşar peyniri ekmek ve potakal ziyafeti ile ağırlandık.

Yazarın Diğer Yazıları