20. yıl hesaplaşması…

20. yıl hesaplaşması…

Sadece Cumhuriyet değil Türk tarihindeki bütün darbeler tarafından hedef alınmış bir kimlikle çıktık yola;

YENİÇAĞ, her şeyden önce ve sonra, her durum ve şart altında "Türk Milliyetçilerinin" gazetesi olacaktı.

Kimi hemen anladı, kiminin anlaması zaman aldı, kimi hâlâ anlayamadı; bu, siyasetin sınır çizmediği, çizemeyeceği bir alandı.

***

İçinde Atatürk vardı; Mete Han vardı. Bilge… Kutluk… Tomris… Cihangir… Giray… Alp Arslan… Ertuğrul…

Ahmet Yesevi… Ve Ahi Evran… Ve Hacı Bektaş Veli…

Ankara; ve Selanik, Manastır, Urumçi, Turfan, Kaşgar, Taşkent, Semerkant, Buhara, Horasan, Bahçesaray…

Sadık Ahmet ve Elçibey…

Çolpan ve Şehriyar…

***

Alparslan Türkeş''in ülküleri de vardı içinde; Necmettin Erbakan''ın PTT''nin T''sinin satışına karşı duruşu da…

Deniz Baykal''ın 1 Mart tezkeresine karşı tavrı da, Muhsin Yazıcıoğlu''nun "Bir saniyesine bile hakim olamadığımız dünya"daki dikliği, doğruluğu da…

Süleyman Demirel''in ABD dayatmalarına karşı haşhaş ekiminde ısrarı da vardı, Bülent Ecevit''in verdiği Kıbrıs notası da!

"6. Filo defol" iradesi de vardı, "Ezan dinmez" inancı da…

12 Eylül ve dahi bütün darbelerin dinmeyen sancısı da içindeydi; bu sancılardan damıtılmış dersler de…

"Sağ" ve "sol"u "mesele" olmaktan çıkardı o yüzden de.

Faşizm bir yön değil; zihniyetti…

Keza sosyalizm de… Devrim de…

Solun faşistleri de vardı, sağın devrimcileri de!

Esas  ve dahi "mevzu bahis" olan "vatan"dı; onun bölünmez bütünlüğünden yana olan herkes son tahlilde aynı taraftaydı. YENİÇAĞ, hep bunu anlatmaya çalıştı; "o taraf"takilere bile; kendi kendilerinin farkında bile olmadıklarını gördüğünde!

***

Şimdi baksan, "Türk''ün bayrağına selam durma" yarışı var mesela Karabağ üzerinden medyada…

Karabağ''ın işgal altında olmasına bakmaksızın Ermenistan sınırını açmaya kalktıklarında bir tek YENİÇAĞ vardı "Doğu Kapı"da!

Şimdilerde, eski soykırım lobisi mensuplarına takdirname dağıtmakla meşgul olan Azerbaycan diplomasisinin ağlayabildikleri tek omuz bizim sayfalarımızdı; nice haber, makale, yazı dizisi onlarınkine karışan gözyaşlarımızla yazıldı.

***

Keza kumpas davaları…

Daha operasyonlar başladığında koymuştuk adını…

İddianameler açıklandığında bir tek bizim sayfalarımızda yazıldı ideolojik şuuraltı; her satırda hissedilen nefretin tarihi kodları…

Dava başladı; isimler de önemliydi, ünvanlar da, temsil ettikleri düşünceler de elbette ama bir "Bu işte bir hukuksuzluk var"dı. Ve bunu diyen birkaç medya kuruluşu vardı sadece; biri de YENİÇAĞ''dı!

Kimsenin militanı, kalem memuru, hınk deyicisi, algı operatörü olmadan "aklın, mantığın ve vicdadın" emri üzere yıllarca yazdı "Cumhuriyet"e indirilmek istenen darbenin hazırlıklarını.

"Haşhaşi" benzetmesi de ilk defa bu sayfalarda yapıldı; "Alamut" da burada hatırlatıldı; şimdi bu nevi analizleri dünyanın sırrına ermiş gibi pazarlayanlardan yıllar önce hem de…

***

Velhasıl…

Ne egemenliğimizi AB''ye devrederken kandırabildiler bizi; ne Mehmetçiğin kanı "at pazarlığı" yapılırken ABD Başkanı''nın ofisinde!

Ne Süleymaniye''de başımıza geçirilen çuval körleştirdi gözlerimizi, ne sus paylarının cazibesi!

Ne "bir gece ansızın" yapılan baskınlar yıldırdı, ne Demokles Kılıcı gibi sallandırdıkları ambargoları!

Ne "analar ağlamasın" kandırmacasına kiraladık vicdanımızı, ne patlayan bombalar sağırlaştırdı kulaklarımızı!

Ne alkışa boğulduğumuzda kaybettik kendimizi, ne de dostlarımızın bile arayıp sormaya çekindiği günlerde terk ettik ümidi!

Tehdit de edildik, mahkum da; hukuken değil sade, her nevi yokluğa, imkansızlığa da…

Bindirilmiş kıta hücumuna mı uğramadık defalarca; silahlar mı patlamadı kapımızda… Camlarımız mı kırılmadı; matbaamız mı dağıtılmadı…

Ölümüne dövüldük de, sövüldük de sorgusuz sualsiz yerine getirilen emirlerle; bir vakitler bize bunları yapanların bir kısmı da aynı kaderi paylaşıyor şimdi…

Çünkü biatı kutsamak bunu gerektirir; insanoğlunun en temel hak ve hürriyetlerinin hilafına bir düzenden yana olmanın sonu, beslediğin canavara yem olmaktır sonunda.

Sınırsız ve denetimsiz güce doyulmaz.

***

Üniversite birinci sınıfta başladım ben YENİÇAĞ''da yazmaya; burada büyüdüm. Burada olgunlaşıyor; yaş almaktan yaşlanmaya doğru ilerliyorum gün gün…

Dün, "20''nci yılımız" vesilesiyle, attığımız manşetleri, itirazlarımız ve gerekçelerini, verdiğimiz mücadeleyi düşündüm.

Sözde "ne dediysek o" noktasına geldi Türkiye:

Sözde "PKK açılımı" rafa kalktı, sözde "paralel yapı" çökertildi, sözde "yerli ve milli" bir istikamet benimsendi…

Sonuç?

Haklılığımız anlaşıldı da;

Çok mu değerimiz bilindi?

El üstünde mi tutulduk?

Göğsümüz madalyalarla mı donatıldı?

"Türk Milliyetçisi" bir gazete olarak ihya mı olduk "milliyetçileştiği" iddia edilen bir Türkiye''de?

Mayın tarlasından hallice yolumuz mu temizlendi?

Hayır.

Hiçbiri olmadı ama bir gün de yüzümüz kızarmadı şu fani dünyada.

Günlük, somut, maddi ihtiyaçlarımızın teminine zerre faydası olmasa da çoğu emsalimizden daha "değerli" bir ad bırakabileceğiz çocuklarımıza…

Yazarın Diğer Yazıları