Adalet ''baba''…

Adalet ''baba''…

Sosyal medya kullanıcılarını giyotine göndermek üzere pusuda bekleyenler, olmayacak yerinden anlayıp "Bakın kendiniz de itiraf ediyorsunuz" demeyecekse şöyle bir arızamız var; "sanal gerçeklik" gerçek oldu.

Bir "eksik kalmama", "altta kalmama" hırsı…

Bir "gibi olma", "mış gibi yapma" sevdası…

Hele özel günlerde!

*

"Nerede o eski bayramlar" diye iç geçirilen memleket Mozambik''miş; gözü "bayram tatili" ilan edilecek bakanlar kurulunda, eli tatil rezervasyonu için "otel seç" butonunda bekleyenler de zaten başka bir gezegenin sakinleriymiş gibi; herkes "bayram şekeri"…

Herkes "hayırlı evlat"…

Herkes dünyanın en iyi, en ilgili, en hoşgörülü ana-babası…

Babalar Günü''nde yapıldı sosyal deneyden hallice son sağlaması; meğer herkes babasıyla dostmuş, arkadaşmış, meğer herkesin babası "adam gibi adam(!)"mış, "kahraman"mış, meğer herkesin babası evladının hiç gözyaşı olmamış bugüne kadar, meğer hayat bütün kızların "prenses(!)", bütün erkeklerin "şehzade" olduğu bir masalmış!

*

Yerseniz…

Ki, bana kalırsa yemeyiniz!

Gerek yok çünkü.

Çünkü ne biyolojik olarak bir çocuğun doğmasına etken olmak kutsal ne de onu doğurmuş olmak.

Analık-babalık bahsine kutsiyet atfettirecek asıl vasıf; bir şekilde doğmuş olan çocuğu/çocukları mutlu bireyler, sağlıklı bireyler, huzurlu, özgüvenli, kendisi ve kendisi dışındakilerle barışık, medeni -nitelikler çoğaltılabilir- olarak yetiştirmek; korunmasız dönemlerinde korumuş, açlıklarında doyurmuş, korktuklarında sarmış sarmalamış, onların minik kalplerini, her yanında ayrı bir kırık-çatlak izi olan sonradan yapıştırılmış porselen vazoya çevirmemiş olmak…

*

Böyle zamanlarda, sanal mutluluk deresi gibi akan ekranda bu akıntıya kapılmayan veya istese bile kapılamayacak olanları arıyor gözlerim; "baba"sız veya "evlat"sız bırakılanları…

Kimi tevekkülü deva yapmış derdine; kimi sitemkâr…

*

Öğretmen olan kızı Aybüke''nin Batman''a atandığını duyunca, "Gitme" deyip de, evladının "Bayrağın dalgalandığı her yer benim vatanımdır" cevabı karşısında lal olan Sadık "baba"… 

Kızının katili olan terör örgütünün kökünün kurutulduğunu görebilmeyi umuyor.

*

Görev yaptığı Siverek''ten ailesinin yanına dönerken yolu kesilen, aracı yakılan, kaçırılan ve cansız bedenine günler sonra ulaşılabilen Necmettin öğretmeni yetiştiren Hamit "baba"…

Dili "kader" diyor; ya yüreği?

*

Heron görüntüleriyle yürek yakan Hantepe baskını şehitlerimizden Ayhan Say''ın adını, küçük evladında yaşatmaya çalışan Hasan "baba"…

Helal etmemişti hakkını; günü geldiğinde, ana-baba hakkını değerden düşürmeyecek bir manevi mevduat fonu da işletilir mi acaba?

*

Hediye 5 yaşındaydı.

Evinin önünde oynarken araba çarptı.

Hastanede başlayan ve hem zihinsel hem bedensel engelli kalmasına yol açan ihmaller yargıda başka boyuta taşındı; çarpan sürücü de cezasız bırakılmaya çalışıldı.

Tam 5 defa bozuldu açılan davanın kararı; 20''den fazla hâkim değişti süreç boyunca…

Bu koşullarda ancak 20 yaşına kadar yaşatmayı başarabildiği kızını, yüze yakın duruşmaya sırtında taşıyan, bir de uğradığı adaletsizliğe isyanı yüzünden "mahkemeye hakaret"ten hapse atılan Alican "baba"…

Dünyanın bütün sığınmacılarına kucak açan ülkenin hukukundan başka bir ülkeye sığınmak istiyordu en son; bulabildi mi acaba yüreğine şifa olacak bir sığınak?

*

"Üç beş kodaman daha fazla para kazanacak diye ben oğlumu 18 parça kemik olarak aldım… Lanet olsun sizlerin vereceği paraya…"

Oğlu Halis, Hendek''teki havai fişek fabrikasındaki patlamada ölen ve acısının tazmini imkansız Muammer "baba"…

Var mı konuşabilecek çıkıp da karşısına?

*

Bir babalığı çalınanlar listesi yapsak sayfalara sığmaz; canından canı Çorlu''daki tren kazasında koparılan var, Soma''daki maden ocağında koparılan var, Aladağ''daki yurt yangınında koparılan var; Afyon''daki cephanelik patlamasında, çözüm sürecindeki PKK palazlanmasında, cinayet gibi iş kazalarında, Gezi''deki provokatif, orantısız şiddet dolayısıyla…

Bu babaların ahının toplamı da dahil bugün maruz kaldığımız her neyse ona.

*

Ve çocukların…

"Baba" diye bir soğuk mermer parçasına sarılan çocukların…

Hayatı, bir gazete sayfasında, babasının üniforması içindeki "son bakış" fotoğrafında dondu sanılan; sonrasında ne yaşadığı umursanmayan, bayramdan bayrama adet yerini bulsun diye hatırlanan hatta o kadar bile hatırlanmayan, millî hafıza kaybımız olan…

Ya da belki toptan unutsak ve sözde duyarlılıklarımızla her gün yeniden yaralamasak daha sancısız yaşayabilecek çocukların…

Babası 10 aylıkken katledilen Yağız Alp''in…

Babasını 6 aylıkken uğurlayan Yağız Bulut''un…

6 yaşında cenaze kaldıran Eymen''in…

8 yaşındaki Esma Nur''un…

Bir kere bile baba kucağı görmeyen, babaları onlar doğmadan ölen Hüma''nın, Elif''in…

Babasının topla tüfekle değilse hukuk eliyle katline tanıklık eden Duru''nun, Batuhan''ın, Gökçen''in ahlarının toplamı…

*

Kanije Hablemitoğlu yazdı geçenlerde;

"20 yıldır Necip Hablemitoğlu ve ailesi olarak sadece obje muamelesi görüyoruz, insan değilmişiz, simgeymişiz, malzemeymişiz gibi. Elimizden insan onurumuzu almaya çalıştınız, babamı unutma Türkiye…"

*

Adını unutmadığımız ama adını neden unutmadığımızı çoktan unuttuğumuz babaların, o babaların çocukları olarak yaşamasına müsaade etmediğimiz, kendi öfkelerimizin neferine dönüştürmek üzere taciz etmeyi, sözüm ona "sahiplenmek" varsaydığımız çocukların, yaşayamadıklarının toplamı da bugün yaşadığımız bu ülke bir parça.

*

Kim beklediklerini, umduklarını, mücadelesini verdiklerini, inandıklarını, vazgeçtiklerini sunacak, hayatının bir yeri yarım kalmış bunca insana; kim tamamlayacak?

*

Kabre sığmaz, hasta olmaz, kurşun geçirmez, bomba işlemez, pusuya düşmez, kumpasa gelmez, rehin alınmaz bir adalet lazım memlekete.

Sadece adliye koridorlarında değil, eğitimde, sağlıkta, gelirde hayatı nefes alıp verebiliyor olmanın üzerinde bir standarda kavuşturacak her alan ve adımda adalet…

Aksi halde, bugünlerin katmerlisinden başka bir şey olmayacak yarın da…

Yazarın Diğer Yazıları