Adaleti Bulmak ve Kaybetmek - Mahmut Esad Kıraç

Adaleti Bulmak ve Kaybetmek - Mahmut Esad Kıraç
Yazmanın kefen giymekle eş değer olduğu bir dönemdeyiz. Amacımız ne peki?

Türk toplumunda bazı kavramlar var adeta Türk’ün dünya görüşünü gözlerimizin önüne sermektedir. Bunlardan biri devlet kavramıdır. Her muhalefet ‘’Devleti ele geçirmeliyiz.’’ diyor. Devleti ele geçirilmeye müsait bir varlık olarak görüyor. Tabi bu ifade de yanlış söylemleri doğuruyor.

Bir adalet söylemi var tabii. Türkiye’de ‘’adaleti bulmak ve kaybetmek’’ diye bir söylem de var. İnsanlar, adaletin bulunan veya kaybedilen bir şey olduğunu zannediyorlar. Adalet bir gelenektir. Bulunmaz veya kaybedilmez. Bir kere tesis edilir ve kişiler değişse de adalet bir gelenek olarak sürer gider.

Adaletin tesisi ise mutlak bir şekilde demokrasi ve farklı söylemlerin bir arada yaşamasına bağlıdır. Bu hususta birkaç sevdiğim sözü de eklemek istiyorum:

Tolstoy: ‘’Kafa sayısınca düşünce, yürek sayısınca sevgi.’’ düşüncesiyle insanlığa hizmet etti. Yegâne arzusu renkleri bir arada tutmak ve sevgiyi yaygınlaştırmaktı.

Voltaire Rousseau’nun yapıtlarını ve görüşlerini hiç beğenmemişti. Ancak kitabı yakılıp Rousseau kaçmak zorunda kalınca onu yanına çağırmış ve çağrı mektubunda şöyle demişti: ‘’Söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum. Ama onu söyleme hakkınızı sonuna değin savunacağım.’’

Albert Bayet’nin şu sözleri halen aklımızdadır: ‘’Ulusal birlik ancak çeşitliliklerin insanca tartışıldığı bir ülkede sağlam kurulabilir. Düşüncelerin çeşitliliği ortak zenginliktir. Benim gibi düşünenler kardeşim, düşünmeyenler iki kez kardeşimdir.

Romalı A.Gide, ‘’Bir ulusun uygarlık düzeyini ölçmek istiyorsanız orada adaletin gerçekleşme derecesine bakınız.’’ der.

Şimdi biz buradan kendi toplumumuza bir bakalım.

Lidere taparcasına bağlı olunan toplumlarda adaletten asla söz edemeyiz. Cumhurbaşkanına yapılan en küçük eleştiri ‘’hakaret’’ nitelemesiyle değerlendirilirse işte orada kutsallaşma vardır. Kutsalların çok olduğu toplumlarda da düşünce muhakkak engellenir. Son birkaç yılda kamuoyunun yakından izlediği birkaç yargılamaya ve sebebine bakalım:

21 Aralık 2018 Metin Akpınar ve Müjdat Gezen cumhurbaşkanına hakaret suçundan dolayı yargılandı.

22 Ocak 2022 Gazeteci Sedef Kabaş Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dolayı tutuklandı.

16 Nisan 2022 henüz 20 yaşında bir genç olan Alp Emeç, cumhurbaşkanına hakaret suçundan dolayı tutuklandı.

19 Nisan 2022 İbrahim Haskoloğlu hukuksuz bir şekilde tutuklandı.

25 Nisan 2022 Gezi davasında karar açıklandı. Hukukun alenen askıya alındığı bir karar çıktı.

Tabi biz bu örnekleri arttırabiliriz ama önemli olan örnekleri arttırmak değil gayemizi anlatabilmektir.

Türkiye yeni bir seçimin öncesinde sürekli eskisinden daha adaletsiz bir güne uyanmaktadır. Bir toplumda pek çok şey yok olabilir ama adalet yok olursa mutlak şekilde devletin temeli, ekseni kayar. Bütün bunlara rağmen 2023 seçimlerinde adaleti zedeleyenlere samimiyetle yaklaşmak devlet dinamiklerine dinamit yerleştirmektir.

Öyküyü bilirsiniz. Konfüçyüs, öğrencileriyle birlikte Thai Dağının eteklerinde gezinirken ağlayan bir kadın görür. Öğrencilerinden biri kadına neden ağladığını sorar.

Kadın: Çok acı çekiyorum. Bu çevrede bir kaplan var. Önce kaynatamı parçalayıp yedi. Sonra kocamı, şimdi de oğlumu öldürdü, der.

Konfüçyüs söze karışır: ‘’Öyleyse niçin başka bir yere gitmiyorsun?’’ diye sorar.

Kadın şu ilginç yanıtı verir: ‘’Çünkü burada insanlara baskı yapan bir devlet yok.’’

O zaman Konfüçyüs öğrencilerine dönerek şöyle söyler: ‘’Kadıncağız haklı çocuklarım. Baskı yapan devletler kaplanlardan daha korkunçtur. Bunu hiç unutmayınız.’’

Öyle bir baskıyla karşı karşıyayız ki benim şu ifadelerim dahi beni yargılatabilir. Yazmanın kefen giymekle eş değer olduğu bir dönemdeyiz. Amacımız ne peki? Yegâne amacımız çocuklarımızın fikirlerini rahatça dile getirebildiği bir Türkiye’dir.