Adli yıl yeni ama umutlar eski...

2018-2019 Adli Yılı, hafta başında başladı. Yargıtay Başkanlığı tarafından düzenlenen açılış töreni, Cumhurbaşkanlığı Sarayı içerisinde bulunan Beştepe Kongre ve Kültür Merkezi'nde yapıldı ve Barolar Birliği'ni temsilen kimse çağırılmadı...

Fakat...

Sağlıklı işleyen bir yargı sistemi, üç ana unsurdan oluşur: İddia, karar ve savunma. 72 yıldır birini diğerinden kayırmanın mümkün olmadığı bu üç makamın katılımıyla yapılan adli yıl açılış törenleri, iki yıldır savunma makamı olmadan, yürütmenin evi diyebileceğimiz Beştepe'de yapılıyor...

Peki, bu şekilde cereyan eden fiili durum, ortaya nasıl bir manzara çıkarıyor?

Yargıya güvensizlik

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu yaptığı basın toplantısında yeni adli yıl ile ilgili endişelerini ve temennilerini dile getirirken, ülkedeki yargıya güven oranının yüzde 20 seviyelerine düştüğünü belirtti. Bu, şu anlama geliyor: Ülkenin yüzde 80'i yargıya güvenmiyor!

Yargıya güven, ancak hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsız ve tarafsızlığından şüphe edilmediğinde sağlanabilir.

O halde, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit'in, "Yargı bağımsızlığı, devlet tarafından güvence altına alınmalı ve anayasada veya kanunlarda düzenlenmelidir. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile insan hakları, ancak kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulandığı yönetim sistemlerinde gerçek anlamına kavuşabilir. Bu ilke, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ayrımı belirginleştirmesi açısından demokrasinin, yargı bağımsızlığının ve insan haklarının en önemli teminatıdır." şeklindeki açıklamasını, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda düzenlenen törende yapması, "samimiyet" açısından aykırı bir görüntü oluşturmuyor mu?

Veya anayasa değişikliği sonucu, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun (HSK) üyelerinin bir kısmı partili cumhurbaşkanı, kalanının da yine aynı partinin mebuslarının çoğunlukta olduğu TBMM tarafından atanırken, "Anayasa değişikliği ile öngörülen Cumhurbaşkanlığı sistemi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmasını daha önemli bir hale getirmiştir" yönündeki açıklama ne kadar güven verebilir?

Oysa yargıyı yargı yapan bağımsız olmasıdır. Yargı ve yürütme hukukun üstünlüğünü gözeterek eylemlerini gerçekleştirmelidir. Soyut açıklamalardan ziyade, yapılacak eylemlerle halkta yargıya güven duygusu tesis edilebilir...

Hukuk-Ekonomi ilişkisine vurgu

Geçtiğimiz haftalarda "Sağlıklı ekonominin ön şartı: Hukuka güven" başlıklı yazımda (21 Ağustos 2018, Yeniçağ) hukuk ve ekonominin nasıl iç içe olduğundan, ancak iyi bir hukuk sisteminin iyi bir ekonomiye sahip olmak için gereken zemini hazırlayacağından bahsetmiştim. "Her türlü özgürlükler ve demokrasinin sağlandığı ortam, sağlıklı ekonomik işleyişin olmazsa olmazıdır. Gerekli demokratik ortam oluşmadan, özgürlükler, kişisel mülkiyet hakkı, ifade ve basın özgürlüğü korunmadan ve hukuk devleti ilkesi sağlanmadan, ne yazık ki ekonomide beklenen yatırımların gelmesi de kalıcı iyileşme de mümkün değildir" diye yazmıştım.

Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu da basın toplantısında yaptığı konuşmasında yargıyı güvenilir kılmadan başka toplumların toplumumuzu sömürmesini önleyemeyeceğimize vurgu yaptıktan sonra; "Yargısı, vatandaşını güven içinde yaşatamayan devletler, ayakta kalamazlar. Çünkü devletlerin sarsılmayan temelini adalet teşkil eder" diyerek ekonomi-hukuk ilişkisinin önemini ortaya koydu.

Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı

Çağın gereği, hukuk devleti olmaktır. Hukuk devleti, herkesin doğuştan eşit haklara sahip olduğu temeline dayanırken; bunu, kuvvetler ayrılığı ile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla teminat altına almıştır.

Yargıda "onlardan" veya "bizden" gibi bir ayrımın oluşması, çok sakıncalı bir durumdur. Bunun önüne ise ancak ve ancak hukuk ilkelerine bağlı, ahlaklı, bağımsız ve tarafsız hâkimler geçebilir.

Bu yazının son cümleleri olarak HSK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz'ın sarf ettiği şu sözlerin uygun düşeceği kanaatindeyim:

"Hâkimin karar verme yetkisindeki amiri; hukuk, adalet duygusu, akıl süzgeci ve hukuk mantığı ile donanmış, ifsat edilmemiş, hür ve temiz vicdanıdır. Hâkim davranışlarında olduğu kadar kararlarında da doğruluk ve tutarlılık göstermelidir."

Yazarın Diğer Yazıları