Amiraller bildirisinde görülmeyen taraf

Değerli okuyucularım üç gün üst üste bu köşede yayımlanan yazımda Kanal İstanbul arazilerinin kimlere verildiğini okudunuz. Yazılarım çok ses getirdi ve çok okundu. Öncelikle çok teşekkür ederim.
Yazıdan sonra çok fazla geri dönüş aldım. Hatta isim olarak yazıda belirttiğim birçok kişi, verdiğim bilgileri doğruladı. Doğrulamayan tek isim TCDD eski Genel Müdürü ve halen AKP milletvekili olan sayın Süleyman Karaman oldu.
Kendisinin ve oğlunun bahse konu yerde bir arazi sahibi olmadığını belirtti. Gazetecilik anlayışım gereği bu açıklamasını belirtmek isterim. Yazıda bölgede arazisi olduğunu söyleyen Torunlar GYO yetkilisi de bahse konu arazinin 2008 yılında alındığını belirtti. Mustafa Tıraş'ın avukatı da bahse konu arazileri doğruladı ancak büyük çoğunluğunun 2009 yılında alındığını sonrasında da bazı tapuları aldıklarını belirtti.
Okuyucularım bilirler. Ben belgesiz, doğrulanmamış bir yazı yazmam. Kimseye kişisel husumetim de bulunmaz. Ben halkın tarafındayım.
Öyle ki proje güzergâhında arazisi olup dolandırılanlar olduğunu da öğrendim. Belgeleri gördüm. Akıl alır gibi değil.
İlerleyen günlerde yine bu köşede yer vereceğim.
Ancak bugün benim değineceğim konu ise farklı.
Emekli Amiraller…
Uzman oldukları bir konuda bir duyuru yayınladıkları için deyim yerindeyse kıyamet koptu. Ardı ardına açıklamalar yapıldı. İş öyle bir noktaya gitti ki Erzincan Tapu Müdürlüğü dahi açıklama yaptı.
Pes!
Ne vardı duyuruda? Özü itibari ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması ve tarikat evinden çıkan cübbeli sarıklı amiral...
Ancak bildiri karşıtı açıklamaların tamamında "darbe, cunta, muhtıra" sözleri havada uçuştu.
Olmayan bir olaydan; daha doğrusu, "bunu yapmazsanız şunu yaparız", "gereğini yerine getiririz", "gerektiğinde görev üstleniriz" benzeri üst perdeden konuşmayan -ki bugün hiçbir askerin böyle bir konuşmaya hakkı da yetkisi de yoktur- herhangi bir "had bildirmeye çalışmayan" açıklamadan çıkarılmadık şey kalmadı.
Üstelik gözaltına alınan 10 amiralin gözaltı süreleri 4 gün daha uzatıldı.
Neden?
Bu kişilerin çoğu terör örgütü FETÖ kumpasına uğramış ve yıllarını haksız yere cezaevinde yatmış kişilerdir. Amiral Cem Gürdeniz "Mavi Vatan"ın fikir ve isim babasıdır.
Bu kişiler bırakın kaçmayı, çağrıldıkları anda sonu ölüm olsa korkusuzca gider hesap verirler. Bunu tüm Türkiye daha önce gördü.
Ancak yaşanan bunca tecrübeye rağmen hiçbir yetkileri ve güçleri olmamasına rağmen emekli amiraller gözaltında.
Aynı 2008-2009-2010 süreci…
Komutanlar yine darbecilik ile suçlanıyor. TV'lerde ve sosyal medyada "Rütbelerini sökün, maaşlarını kesin, içeriden çıkarmayın" sesleri yükseliyor.
Yine FETÖ'nün cemaat olduğu dönemde methiyeler düzen Ergenekon, Balyoz kumpaslarında FETÖ'nün TV'lerde ve gazetelerde sözcülüğünü yapmış gazeteci sıfatı taşıyan kimi kimseler bugün aynı yöntemler ile aynı nakaratları emekli amirallere dillendiriyorlar.
Ders almıyoruz…
Masumiyet karinesi, suçun şahsiliği kimsenin umurunda değil. Gözaltında bulunan amirallerin bazıları ile kişisel tanışıklığım söz konusu. Bu duyurudan sonra ikisi ile de konuştum. Sordum. Planlı programlı herhangi bir şey olmadığını öğrendim. Duyurunun ne zaman yayımlanacağını dahi bilmediklerini beyan ettiler.
Amiraller ile ilgili "Cuntacı" diye haber yapan kişi Zihni Çakır!
Bu isim FETÖ kumpası Ergenekon döneminde tetikçilerden biriydi. Şimdi tutuklu olan o dönemin savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'e "tanık" olarak ifade verdi.
17 Temmuz 2012 tarihinde Silivri'de yapılan duruşmada "tanık" olarak bu şahsı dinledik. Davaya daha isim konulmadan "Ergenekon" diyen başka bir kitabında, ortada daha iddianame yokken, sözde bulunan mühimmat fotoğraflarını yayınlayan bu kişi emekli amirallerin daha yayınlamadığı duyuruyu, sözde duyuruyu imzalamayan bir amiralden alarak gece 23 sularında "Cunta" diye yayımlayan kişi.
Diyorum ya akıllanmıyoruz diye... Ergenekon, Balyoz kumpaslarında var olan tetikçiler halen utanmadan konuşuyor ve şerefli subayları hedef gösteriyor.
Bunu hazmedemiyorum.

"Ben bu yoksul milletin ekmeğini yedim, ölene kadar da bu büyük millet için mücadele edeceğim" diyen Mavi Vatan'ın yılmaz savunucusu Cem Gürdeniz bir yanda.
Beşiktaş'taki özel yetkili mahkemede, "Bu saldırıların, bu kumpasların arkasında Pennsylvania'da yaşayan Fetullah Gülen var" diyen Türker Ertürk bir yanda.
Deniz Kuvveleri komutanı olmasına kesin gözü ile bakılırken Balyoz kumpasını protesto edip onurlu şekilde istifa eden Atilla Kezek, FETÖ kumpasında cezaevinde olan, sonrasında da mücadeleyi bırakmayan Turgay Erdağ, 15 Temmuz hain darbe girişiminde Genelkurmay, Deniz Kuvvetleri ve Sahil Güvenlik Komutanlığı önünde mücadele eden Can Erenoğlu bir yanda.

"Kahramandır soyumuz, bize kefen biçilmez" diyen Aleattin Sevim, Kumpas davasında cezaevinde yatan ve onurundan taviz vermeyen Nadir Hakan Eraydın, Kumpas davasında cezaevinde yatan, burada kansere yakalanan, çektiği acıları bacaklarından irin akmasına rağmen gururuna yediremediği için kimseye söylemeyen, sonrasında hastalığı daha da ilerleyen, şu anda da ayakta durmakta zorluk çeken Ali Sadi Ünsal bir yanda…
Zihni Çakır gibileri diğer bir yanda!
Ve iktidar da buna uyup çıkmış "darbe", "cunta" diyor.
Bakın bu isimlerin hiçbiri yargılanmaktan korkmaz.
Çıkarlar, bağımsız mahkemelere savunmalarını yaparlar.
Ancak daha önce kumpasa uğramış ve aileleri ile birlikte yıllarca eziyete maruz kalmış bu şerefli subaylara artık bir eziyet daha yaşatmayın.
Çok açık ki FETÖ artıkları halen iktidar üzerinde etkili. Karadeniz'e sızmaya çalışan ABD'nin aleyhine olan Montrö'yü kadük bırakarak, Kanal İstanbul'u devreye sokup buna karşı çıkan emekli amiralleri anında susturup hapse atmaya çalışmak tam bir FETÖ kokusu barındırıyor.
Aman dikkat!

Yazarın Diğer Yazıları