Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Cahit Armağan DİLEK

Cahit Armağan DİLEK

Asıl tehdit içimizde

Türkiye, Suriye ile yatıp kalkarken, 27 Kasım'da Libya ile imzalanan iki mutabakat muhtırasıyla Libya bir numaralı gündem ve tehdit konusu oldu. Bunun sonucunda son 3 yılda olduğu gibi bu yıla yani 2020 yılına da askeri harekat gündemiyle girdik.

Türkiye'nin Libya ile mutabakatlar imzalaması ve asker gönderme kararı kuşkusuz Libya'daki durumun uluslar arası alanda da öne çıkmasını tetikledi. Sürüncemede kalan Berlin Süreci harekete geçti. 

19 Ocak'ta, Berlin'de zirve kararlarıyla konu BM Güvenlik Konseyine havale edildi. Muhtemelen önümüzdeki haftalarda Libya'daki durumu izlemek üzere BM gözetiminde bir uluslar arası güç (2011'de NATO'ya verilen yetki bu sefer AB'ye verilebilir) konuşlanması söz konusu olacak.

Zirve kararlarıyla ilave Türk askerinin gönderilmesi de durmuş durumda.

Bunlara rağmen ateşkes sözlü mutabakatta kaldı, tarafların imzası alınamadı. Kırılgan yer yer çatışmaların olduğu bir ateşkes var. Tam da bu sırada Hafter güçleri Trablus'u kapsayan uçuşa yasak saha ilan etti. BM gücü gelinceye kadar Berlin kararlarını denetleyen "yetkili meşru güç benim" algısı yaratıyor.

Diyorlar ki, ateşkese uyacağız ama uymayanlara karşılık vereceğiz. Türkiye'yi kastederek bölgede hava savunma sistemi kurmak, Suriyeli teröristleri transfer etmek, İHA uçurmak gibi hareketler ateşkes ihlalidir. Bu ihlalleri yapan her şey vurulacak uyarısı yapıyor. Sivil uçakları bile vurabileceklerini söylüyorlar.

Bunun gerçekten uygulanması ne demek biliyor musunuz? Şu anda Trablus'a gönderilmiş aralarında generallerin de olduğu yaklaşık 90 kişilik Türk askerinin adeta ablukaya alınması kuşatılması, Hafter'den izin almadan bölgeyi terk edememesi demek. Tabi bu aynı zamanda lojistik desteğin yapılamaması ve Türk askerinin, TSK varlığının saldırı tehdidi altında olması demek.

Anlaşılan o ki, Berlin konferansına katılımı sağlanarak uluslar arası meşruiyet tabanı kazanan Hafter Libya'daki Türk askeri varlığının ve Türkiye'nin kontrolünde Suriye'den getirildiği ifade edilen silahlı grupların Libya'yı terk etmesini sağlamak istiyor. Berlin'de ortaya çıkan manzara da sanki Hafter'e bu ortamı vermiş gözüküyor.

Türkiye'den başka hiçbir ülke Libya'ya askerlerini ve kendi kontrollerinde özel paralı askerleri gönderdiklerini açıkça beyan etmiyor. Bu Türkiye'nin Libya'daki en zayıf noktalarından biri ve geri adım attırmak zorunda bırakacak bir alan.

Türkiye'nin geri adım atıp çekileceği yer sadece Libya olmayacak gibi. Suriye'de de İdlib'ten başlayarak belli bir süreçte askeri güçlerini çekmek zorunda kalacak bir sürece girilmiş gözüküyor.

İdlib'te, Rus ve Suriye operasyonları giderek sertleşiyor ve genişliyor. Sınırın dibine gelmiş göç dalgası 450 bini geçti deniyor. Türkiye ise Şam yönetiminin ateşkese uymadığı gerekçesiyle Rusya'yı uyarıyor. Ama görünen o ki Rusya-Suriye tarafının artık sabrı taşmış durumda ve Türkiye'nin İdlib mutabakatının gereğini yerine getiremediğini, teröristleri ılımlılardan ayıramadığını belirtiyor. Bizzat Suriye istihbarat teşkilatı başkanı, MİT başkanına Türk askerinin İdlib'i terk etmesi gerektiğini söyleyebiliyor.

Türk askeri İdlib'ten başlayarak çekilecek, ne zaman çekilir söylemek zor ama İdlib'ten yüzbinleri kapsayan göç dalgası sınırı geçmesi an meselesi. Türkiye bu göç dalgasını sınırda tutmayı denemek yerine Afrin ve Fırat Kalkanı bölgesine yönlendirmeli.

Rus savunma bakanlığının Suriye'de son durum haritasında Suriye'nin doğusunun tamamen ABD-YPG bölgesi olduğu görülüyor. Orada başka bir yapılanmaya işaret ediyor.

Libya'ya BM güçleri gelmeye hazırlanırken Irak'a da NATO güçlerinin gelmesinin alt yapısı hazırlanıyor. Hatırlanırsa Trump, Süleymani'nin öldürülmesi ve İran'ın füzeli karşılığı sonrasında NATO Ortadoğu'da daha aktif olmalı demiş, NATO genel Sekretei Stoltenberg ile görüşmüştü.

Stoltenberg'in önce gün AP'deki konuşmasında Irak'taki NATO'nun rolünü anlatırken müdahaleyi değil önlemeyi tercih ettiklerini, bunun için Irak güvenlik güçlerinin kapasitesinin artırılmasına ağırlık verileceğini, bu başarılmazsa müdahaleye mecbur kalınabileceğini ima eden sözleri ilginç.

IŞİD'in 2.0 versiyonuyla sahaya sürülmekte olduğu, yeni IŞİD liderinin Türkmen olduğunun vurgulanması Irak'ta ve bununla bağlantılı olarak Suriye'de Türkmenleri hedef alacak yeni versiyon çatışmaların yaşanacağına, NATO dahil uluslar arası güçlerin sınırımızın güneyinde bulunmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Kıbrıs'ta Rumların Doğu Akdeniz'deki işgal girişimlerine destek almak üzere bölgesel ve küresel güçlere askeri kolaylıklar sağlama hamlesi adanın uluslararası güçlerin mücadelesine açık hale geldiğini de not edelim.

Bu yazdıklarım Türkiye'nin çevresinde önümüzdeki günlere ilişkin projeksiyonun küçük bir bölümünün fragmanı. Kuşatma genişliyor, tehdit büyüyor.

Bu tehdide karşı koyacak iç cephe ise dağılıyor.

22 Ocaktaki köşe yazımızı tekrar okumanızı tavsiye ederim. Her ne kadar dışarıda tehdit büyüyor gibi gözükse de bunun önünü açan asıl tehdit içeride, içimizde, iç cepheye yönelmiş. İç cepheyi toplayıp güçlendiremedikçe dış politikada kaybetmek de kaçınılmaz sonuç.

 

Yazarın Diğer Yazıları