AVCI, TAKIM KURUYOR…

Fatih Karagümrük’ü “giderek takım olmayı öğreniyorlar” diyebileceğimiz bir görüntü ile 2-1 mağlup etmeyi başaran Trabzonspor için, hiç şüphesiz “Bu işe Abdullah Avcı eli değdikten sonra” ifadesini kullanmak, “Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim etmek” olacaktır.

Abdullah Avcı’nın sorumluluk üstlendiği günden bu yana “futbol takımı olma yolunda” Fatih Karagümrük maçını ilk sıraya yazılabilir.

Eksiklerine rağmen, özellikle de ikinci yarıda hem toplu mücadele, toplu savunma ve toplu hücum anlamında Trabzonspor, derli-toplu ve disiplinli oynayan bir ekip olan Karagümrük karşısındaki futbolu ile bu sezonun en iyi görüntüsünü vermiştir.

Serkan’ın “Artık savunmanın sağı benim. Ama en iyi savunmalardan biri de hücumdur” diyerek ilk yarıda sahada olup olmadığı topu kaptırdığı zaman anlaşılan Nwakaeme’ye “Al at da, kendine gel” diyecek şekilde gönderdiği pas ile gelen gol Trabzonspor için de kırılma noktasını oluşturmuştur. Ancak sanırım Trabzonspor’dan önce geçen sezonun aksine bu sezon umutları giderek yok etmeye başlayan Nwakaeme’nin kendisine gelmesini sağlamıştır. Golü attıktan sonra Nwakaeme geçen sezonki maçlarda, “Oynasa da oynamasa da sahada tutulmalıdır” dediğimiz şekle bürünmüş ve ikinci yarının tamamında yüzde 90 oranında pozitif bir futbol ortaya koymuştur.

Nwakaeme’den beklentileri büyük olan Trabzonspor’da Serkan’ın sahanın en iyisi olmasını bir kenara koyacak olur isek, Ekuban’ın direkt rakip kaleyi hedef alan oyun anlayışının bordo-mavililerin sahadaki en pozitif yönünü oluşturduğunu ifade etmez isek bir haksızlık yapmış oluruz. Ki Ekuban hemen hemen her maçta agresif futbolu ile de az veya çok bunu ortaya koyuyor.

O ki, futbolcular üzerinden eksik-fazla değerlendirmesine yöneldik, kaleci Uğurcan’ın topu oyuna sokarken biraz değil, çok fazla dikkatli davranması gerektiğini ikinci yarının başlarında yerden topu direkt olarak rakibin ayağına göndermesiyle görmesi gerekir.

Çok değil, 2-3 hafta öncesine kadar adeta “kulüp bul da git” denilecek davranışlarla muhatap edilen İranlı Hosseini’nin, Vitor Hugo’nun yokluğunu aratmayan bir futbol ortaya koymasını bir maçlık olarak değerlendirmek başlı başına haksızlıktır. “Hossesi’nin bu takımın öyle veya böyle olmazsa olmazlarındandır” düşüncemin doğruluğu Fatih Karagümrük karşısında bir kere daha ortaya konulmuştur.

Trabzonspor için bu sezon yaptığım eleştirilerin odağındaki isimlerin başında gelen Baker’in de “aklını başına toplayarak, ayaklarına hükmetmeyi başarmaya çalıştığını görmek” Abdullah Avcı’nın sabrının bir meyvesi olarak değerlendirilmelidir. Ancak büyük umutlarla transfer edilen bu oyuncunun beklentileri karşılama adına üzerine daha çok ilaveler yapması gerekiyor.

İki cümle de Trabzonspor adına topu direkt veya endirekt olarak ağlarla buluşturmakla en ileri uçta görevlendirilen Djaniny ve Afobe için eylemek gerekirse, “Bu adamlarla bu iş zor” demek, çok büyük haksızlık olmaz.

Çünkü geçtiğimiz hafta Gaziantep’in Muhammed Demir’in ayağından bulduğu gol öncesinde ceza sahası içindeki futbolcuların “Golü en garantili şekilde kim atar” dercesine yaptıkları paslaşmaları görünce, Djaniny ve Afobe’nin “kendilerinden başkasını görmeme” hastalığının Trabzonspor’a ne kadar zarar verdiğini gözler önüne sermektedir.

Örnek olarak Fatih Karagümrük maçının 90’ıncı dakikasında Afobe’nin bir yanında Abdulkadir, diğer yanında Nwakaeme daha müsait pozisyonda olmasına rağmen, gözünün kaleden başka yeri görmemesi gibi…

Abdullah Avcı, elindeki eksik malzemeden “Nasıl azami derecede yararlanabilirim?” sorusuna bulduğu cevaplardaki isabet oranı yüzde yüze yakındır. Oyun içinde 5 farklı ismi daha sahaya sürme hakkı bulunmasına rağmen, “gerçek müdahale anlamında 2-3 futbolcunun var olduğu” kulübeyi de sahayı iyi okuyarak yerinde değerlendirmesinin sonuca hatırı sayılır ölçüde pozitif etki yaptığı da çıplak bir gerçektir. Hele hele kendinden önce aynı görevi yüklenenlerin yaptıkları akıl almaz değişim tercihlerinden büyük zarar görmüş bir Trabzonspor gerçeği ortada ise…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları