Bağnazlıkla mücadelen hep mağlup çıkıyoruz / Eğitimci yazar İsmail Özcan

Bağnazlıkla mücadelen hep mağlup çıkıyoruz / Eğitimci yazar İsmail Özcan
Bağnazlığın kesin olarak mağlubiyetine şahit olmadan İslam dünyasının aydınlığa kavuşması mümkün olmayacaktır...

Merhum Yaşar Nuri Öztürk’ten sonra en medyatik ilahiyatçı akademisyen olan Prof. Dr. Mustafa Öztürk; son birkaç yıldır aralıksız hedef olduğu baskılar, tehditler, iftiralar karşısında nihayet pes etti ve  kendi ifadesiyle “akademiye, akademisyenliğe ve ilahiyat âlemine veda” etti. Bu “veda”nın hemen ardından sosyal medyada hem sevinenler hem de üzülenler görülmedik bir paylaşım yarışına girdiler. Bunun hemen arkasından yazılı basında söz konusu veda üzerine üst üste yazılar yazıldı; bir bölüm TV kanalında da konuya ilişkin programlar yapıldı.

Özellikle sosyal medyada bu veda üzerine üzüntü paylaşımı yapanların düşünceleri genel olarak çağdaş, özgürlükçü, insanî ve vicdanî bir bakış ve yaklaşım içeriyordu. Sevinenlerinki ise bağnazlık, dar görüşlülük kaynaklı olarak “söyletmen, vurun!”cu, “oh olsun”cu,  intikamcı, bir dil ve içerikle arz-ı endam ediyordu.

Sevinç paylaşımları hiç şüphesiz İslam dünyasını yüzyıllardır ilkelliğe, geriliğe, karanlığa mahkûm eden bağnazlığın günümüzdeki sürümünü oluşturuyordu. Gerek ülkemizdeki gerekse diğer Müslüman ülkelerdeki taassup/bağnazlık; 21. yüzyılın ilk çeyreğini bitirmek üzere olduğumuz şu zamanda bile geleneksel katılığını ilk günkü gibi sürdürüyor, pozitif yönde bir milim dahi değişmediğini kanıtlıyordu.

İslam dünyasının tarih boyunca en büyük şanssızlığı, en büyük açmazı bağnazlıkla mücadele fırsatlarından her zaman mağlubiyetle çıkmış olmasıdır. Bugün cereyan eden bu karşılaşmadan da softalığın/bağnazlığın galip çıkacağına şüphe yoktur. Çünkü bağnazlar ve bağlı oldukları odaklar her devirde yalan gibi, iftira gibi, tekfir gibi her türlü gayrimeşru araca başvurmaktan asla çekinmemiştir. Bugün de bu araçlar bolca kullanılmaktadır.

Bu satırların yazarı da dâhil Mustafa Öztürk’ü savunanlar hiçbir zaman onun yanlışı olmadığını; her yazdığının, her söylediğinin kesinkes doğru olduğunu iddia etmiyorlar. Dürüstçe, uygarca eleştiriler de yapıyorlar. Tek temel tezleri, kim olursa olsun bir bilim adamının hiç değilse bu zamanda samimi olarak inandıklarını, düşündüklerini, araştırmaları sonucunda ulaştığı kanaatleri tam bir özgürlük içinde dile getirebilmesidir. İnanç ve düşüncelerinden, samimi kanaatlerinden dolayı iftiraya, karalamaya hedef olmaması; linç edilmemesidir. Mustafa Öztürk için de istedikleri sadece budur.

Mustafa Öztürk; muhaliflerinin, kendisini yıpratmak isteyenlerin kendisine ait sözleri ve yazıları bağlamından kopararak naklettiklerini, bunun da söylemediği şeyleri söylemiş, yazmadığı şeyleri yazmış gibi bir algıya sebep olduğunu birçok defa dile getirdi. Bu konuda çok somut bir örnek şudur:

Mustafa Öztürk yakın geçmişteki bir konuşmasında “Bazen düşünüyorum da acaba bize Kur’an gelmeseydi şimdikinden daha kötü durumda mı olurduk? Bence olmazdık. Bize Kur’an gelmiş olmasına rağmen olabileceği kadar kötü durumdayız!” diyordu.

Bağnaz çevreler onun bu açıklamasını şöyle verdiler: “Mustafa Öztürk, ‘Kur’an gelmeseydi daha iyi olurdu’ dedi”. Bu, Mustafa Öztürk’ün kastettiğinin % 100 tersi değil mi? Söz konusu çevreler için iftirada, karalamada, sahtekârlıkta sınır yok!

Mustafa Öztürk, Türkçeyi çok iyi ve çok doğru kullanan Türk akademisyenlerinden biridir. Bu sayede dilimizde bugüne kadar yapılmış en anlaşılır ve en orijinal Kur’an çevirisini o yapmıştır. Dilimizde onun “Kur’an-ı Kerim Meali - Anlam ve Yorum Merkezli Çeviri” adlı Kur’an tercümesi kadar rahat okunup anlaşılan tek bir Kur’an tercümesi daha yoktur. Kur’an ve tefsir ilmi üzerine yazdığı bir düzineden fazla kitabı da aynı başarıya sahiptir.

Mustafa Öztürk hakkında şu kanaatimi de belirtmek isterim: Mustafa Öztürk, sadece ilahiyat fakültelerinde değil, diğer üniversitelerde de benzerine nadiren rastlanan parlak bir zekâya sahiptir. Daha da ileri giderek şunu söyleyebilirim: Mustafa Öztürk bilgisinde, birikiminde, kapasitesinde bir adama, bir beyine Batıda bile pek fazla rastlanmaz.

Bu gerçek er veya geç anlaşılacaktır. Ama iş işten geçmiş, böyle bir beyinden yararlanmak için tren kaçmış, benzer insanlara İslam tarihinde yapılmış linçlerden biri daha tekrar edilmiş olacaktır.  

Bağnazlığın kesin olarak mağlubiyetine şahit olmadan İslam dünyasının aydınlığa kavuşması mümkün olmayacaktır!