Bahçeli’nin hatırlattığı o günler

MHP lideri, 19 Mayıs nedeniyle yaptığı açıklamada “Kurtuluş Savaşı günlerinden” söz etti.. O günlerin acıklı hali ile günümüze atıfta bulundu..
O günler!!?
TEORİ dergisinde, 2007 yılında Genel Yayın Yönetmeni Sayın Şule Perinçek “Atatürk’ün İstanbul Hükümeti’ne isyanı”nı yazmıştı..
Bence, bu satırların ibret alınarak tekrar tekrar okunması  gerekir... Sayın Şule Perinçek, Mustafa Kemal Paşa’nın, “İsyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lâzım geliyordu” sözlerini sarf ettiği günlerin nasıl geliştiğini hatırlatıyor...
Uzatmadan yazıya geçelim...
 “Memleket ne durumdadır? Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında, şartları çok ağır Mondros Mütarekesi imzalanmıştır. Delege Heyeti Başkanı Rauf (Orbay) Bey Mütareke’yi şöyle yorumlar:
- “Mütarekeyi imzalamak göreviyle İstanbul’dan yola çıkarken, bugünkü gibi övünç ve sevinçle döneceğimi hiç aklımdan geçirmiyordum. Devletin bağımsızlığı, Saltanatın hukuku, milletin onuru tümüyle kurtarılmıştır. Sizi temin ederim ki İstanbul’umuza tek bir düşman askeri çıkmayacaktır.” (Malta Sürgünleri, Bilal. N. Şimşir, 1976, s.18-19)
Mütareke, kamuoyuna bir başarı olarak tanıtılır. Meclis oybirliğiyle onaylar, o zaman belki de olmadığı için havai fişekler atılmaz ama hatıra pulları basılır. Oysa İtilaf Devletleri, Mütareke hükümlerine bile uymaya gerek görmezler. On gün sonra 55 gemilik düşman donanması Dolmabahçe’ye demirler. Memleketin birçok bölgesinde düşman işgalleri başlar. Rauf Bey de zaten Mütarekenin uygulanma döneminde, imzadan dört ay sonra Bahriye Nezareti’ne askerlikten istifa dilekçesini verir.”


İki zihniyet
Yıldırım Ordular Grubu Komutanı olarak Adana’da bulunan Atatürk,  “Her ordunun kendine ait hususları derhal tatbiki elzemdir” kaydıyla gönderilen emre ekli mütareke şartlarını baştan sona inceler. ‘Bende oluşan kanaat şuydu’ diyor:
Devleti Aliye-i Osmaniye, bu mütareke ile kendini kayıtsız şartsız düşmanımıza teslim etmeye razı olmuştur.Yalnız razı olmamış, düşmanların memleketi istilası için ona yardımı da vaat etmiştir. Bu beni hazin düşüncelere sevk etti. İstedim ki, İstanbul hükümetini biraz aydınlatayım. Buna çalıştığımı zannederim, fakat bu zemin üzerinde iki muhtelif zihniyet ve anlayış ortaya çıktı. (...) Yapılan Mütareke’nin sakatlığını gördüm, bu sakat noktaların düzeltilmesine çalışmak lüzumuna kani olarak ilgili makamlara söyledim, bu Mütarekename olduğu gibi tatbik edildiği durumda, memleketin baştan sona kadar işgal ve istilaya maruz olacağı kanaatini ileri sürdüm. Düşmanların her dediğine ‘baş üstüne’ demekten doğacak akıbetin, bütün Türkiye’de istilacıların hakim olmasını sağlayacağına şüphe edilmemesi lazım geldiğini ve bir gün Osmanlı Kabinesi’nin düşmanlar tarafından tayin edileceğini anlattım. Bunun için de kehanete ihtiyaç yoktu. Kendini zayıf ve âciz gören insanlar, nispeten kuvvetli ve azimkâr insanlardan merhamet diledikleri zaman, mutlaka kendilerine acındıracaklarına kani olmak için bilmem ne his ve haslette olmalıdırlar. “ (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.2, s.63-64)
Hey gidi günler hey!..
Neyse ki geride kaldılar

Yazarın Diğer Yazıları